Özler “Meme kanseri kadınlarda en sık görülen ve ölüme neden olan kanserdir. Dünya sağlık örgütü (WHO)’ nün Ulusal Kanser Araştırma Ajansı (IARC) istatistiklerine göre; 2020 yılına ait, tüm dünyada meme kanseri insidansı 2.261.419 olup; ölüm riski 684.996 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de ise aynı yıldaki insidans 24 binin üzerinde olup ölüm riski 7 bini geçmiştir. Ülkemizde son 25 yıl içerisinde meme kanseri vaka sayısı 2,5 kat artmıştır. Meme kanseri karmaşık, multifaktöriyel bir hastalıktır ve en önemli risk faktörü kadın olmaktır” dedi.
“Fizyoterapi, hastaların yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için önemli bir tedavi yöntemidir”
Özler sözlerinin devamında şunları kaydetti: Genetik yatkınlığın yanı sıra yaş, yaşam tarzı, obezite, yanlış beslenme alışkanlıkları, sigara, alkol tüketimi, yüksek glikoz seviyeleri, üreme öyküsü, erken adet görme, geç menopoz, hormon tedavisi, radyasyona maruz kalma ve meme kanseri aile öyküsü; meme kanseri ile ilişkili başlıca risk faktörleridir. Birey kanser tanısı aldıktan hemen sonra kanserin tedavi seçenekleri arasında cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemler bulunmaktadır. Bu tedavi yöntemleri, kanser hücrelerini yok etmeyi amaçlasa da, yan etkileri de beraberinde getirir. Fizyoterapi, bu yan etkilerin yönetilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için önemli bir tedavi yöntemidir. Meme kanseri tedavisi sırasında, hastalar sıklıkla yorgunluk, kas güçsüzlüğü, eklem sertliği, omuz ağrısı ve postüral bozukluklar gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Fizyoterapi, bu semptomların hafifletilmesi ve hareket kabiliyetinin geri kazanılması için etkili bir seçenektir. İyi bir fizyoterapist, hastanın bireysel ihtiyaçlarını değerlendirir ve tedavi planını kişiye özel olarak uyarlar.
“Meme cerrahisi sonrası fizyoterapistlerin en çok uğraştığı konulardan biri de lenfödemdir”
Özler, fizyoterapi, meme kanseri tedavisinin farklı aşamalarında kullanılabilir diyerek şu önemli konulara dikkat çekti: Cerrahi sonrası dönemde, hastalar genellikle kollarını ve omuzlarını hareket ettirmede zorluk yaşarlar. Fizyoterapistler, bu sorunları gidermek ve kolların hareketliliğini geri kazandırmak için egzersizler ve manuel terapi teknikleri uygularlar. Bu sayede, hastaların günlük aktivitelerini daha rahat bir şekilde gerçekleştirmeleri sağlanır. Kemoterapi ve radyoterapi gibi kanser tedavileri yöntemleri, kas gücünü ve esnekliğini etkiler. Bu durum da hastaların fiziksel aktivitelerini kısıtlayabilir. Fizyoterapi, güçlendirme egzersizleri ve kondisyonel antrenmanlar aracılığıyla hastaların fiziksel dayanıklılığını artırır. Böylece, hastaların yaşam kalitesi yükselir ve günlük aktivitelerini daha bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilir hale gelirler. Meme cerrahisi sonrası fizyoterapistlerin en çok uğraştığı konulardan biri de lenfödemdir. Kanserli meme dokusunun çıkarılması sırasında cerrahlar genellikle lenf bezlerini de kanserli hücrenin yayılmaması adına tümörlü doku ile beraber çıkarırlar. Bu durum lenf sıvısının drenajını bozar ve özellikle meme tarafı kolda şişme ve ağırlık hissi oluşur. Bu durum tedavi edilmez ise kol şişmeye devam eder ve fonksiyonel olarak işlevsiz hale gelir. Fizyoterapistler, lenfödem tedavisinde manuel lenfatik drenaj, cilt bakımı, bandaj ve uygun bası giysilerinin kullanımı ve pompalama egzersizleri gibi özel yöntemler uygularlar.
Özler son olarak “ Fizyoterapi meme kanseri tedavisinde önemli rol oynayan etkili bir rehabilitasyon yöntemidir. Yan etkilerin yönetilmesi, hareket kabiliyetinin geri kazanılması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi gibi konularda büyük faydalar sağlar. Ancak, her hasta farklı olduğu için, fizyoterapi tedavisi kişiye özel olarak uyarlanmalıdır. Fizyoterapi ile hastaların fiziksel, duygusal ve psikolojik iyilik hallerini desteklemek mümkün olabilir ve bu da kanserle mücadele sürecinde büyük bir öneme sahiptir” diyerek sözlerini tamamladı.