1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. Ayrıntıda gizli olan şeytanlar!

Ayrıntıda gizli olan şeytanlar!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dün 6 Şubat idi…

Sırf cehalet, ahlaksızlık ve rant hırsı yüzünden insanlık tarihinin en büyük felaketinin birkaç saniye içinde yaşandığı tarihin yıldönümü!

Bu felaketin Türkiye’yi ve bizi vurması bir tesadüf müydü!

Ya da doğanın kanunu muydu!

Hayır, hayır, ve hayır!…Değildi!

Türkiye’nin ve Kıbrıs’ın bir deprem kuşağında yer aldığını herkes biliyordu, buna rağmen, ta 1939’dan beridir bilimsel veriler çerçevesinde çıkarılan akılcı ve koruyucu yasalara rağmen, iktidara gelen giden hükümetlerin hiçbiri bu yasaları uygulamadı, uygulatmadı da…

Peki ne yaptılar!

Hırsızın, ahlaksızın, alçağın, şerefsizin üç kuruşluk rant uğruna yaptığı sahtekarlıklara göz yumdular, üstüne üstlük kaçak göçek yapılara af üstüne af çıkardılar, felaketi siyaset eliyle hazırladılar!

Birbiri ardına dizilen felaketlerin sorumluları da yargı eliyle ya aklandı, ya da ödül gibi cezalarla katillere ceza adı altında resmen ödül verildi!

Kısacası, felaketlerin sorumlusu sadece siyaset değil, aynı zamanda adaleti katleden yargı sistemidir de!

Yine kısacası, bina adı altında mezar yapıp, insanlara satan katillerin suç ortağı ve azmettiricisi siyasiler ve yargı sisteminin ta kendisidir!

Siyasiler kanunları, kuralları birtamam uygulasa ve uygulatsaydı, yargı da adil davranıp, sırf rant uğruna her türlü ahlaksızlıkla, sahtekarlıkla insanları katleden katil sürülerine hak ettikleri en ağır cezaları verseydi, 6 Şubat felaketi asla yaşanmazdı, belki de tek bir insan bile kaybetmezdik, ama siyaset ve yargı üzerine düşeni yapmadığı, insanları ve insanlığı korumadığı için, insanlığı değil de katiller sürüsünü koruyup kolladığı için 6 Şubat felaketini yaşadık ve bu son da olmayacak, çünkü cehennemin ta kendisi kapımızdadır!

Dün yine Mağusa’da çocuklarımızın yattığı şehitlikte toplandık, Cumhurbaşkanı Tatar ile Başbakan Üstel’in “adalet arayışımız devam ediyor” mealindeki konuşmalarını dinledik.

Meğer arada birkaç tane de Türkiye’den gelen KONU MANKENİ vekil varmış, sessiz sessiz orada durdular.

Hem Cumhurbaşkanı Tatar, hem de Başbakan Üstel “adalet arayışımız devam ediyor” derken boşa konuştular, hatta bu konuşmaları dinlememek, çileden çıkmamak için bazı çocuklarımızın ebeveynleri de oraya gelmedi!

Evlatlarını kaybeden insanların boş konuşmalara tahammülü yok artık!

Kimse aklıyla da acısıyla da alay edilmesini istemiyor, kabullenmiyor!

Adalet arayışımız devam ediyor derken lafı eveleyip gevelemeyeceksiniz, dosdoğru katillerin suç ortaklarının suratına da söyleyeceksiniz; “ÖNCE SAHTEKARLIKLA, AHLAKSIZLIKLA ÇOCUKLARIMIZI KATLETTİLER, SONRA DA ADALETİ KATLETTİLER, CEZA ADI ALTINDA ÖDÜL VEREN YARGI SİSTEMİ RESMEN KATİLLERİN SUÇ ORTAĞIDIR, SİYASİLER DE KANUNLARI KURALLARI UYGULAMADIKLARI, UYGULATMADIKLARI İÇİN KATİLLERİN DOĞRUDAN SUÇ ORTAĞIDIR; EVLATLARIMIZIN KATİLLERİNİ  SİZ YARGILAYAMIYORSANIZ KATİLLERİ BİZE VERİN BİZ YARGILAYALIM, YARGI DA ADALET DE NE DEMEKMİŞ SİZE GÖSTERELİM, BUNA DA HAKKIMIZ VAR, ÇÜNKÜ KATLETTİĞİNİZ BİZİM EVLATLARIMIZDIR” diyeceksiniz…

Ama nerde o yürek, o vicdan, o irade, o asalet!

Topu çevirelim de çevirelim, belki denk gelir de gol atılır zihniyetiyle bir şeyler geveliyoruz…Bu kabul edilir bir yaklaşım değildir!

Daha iki hafta önce birkaç yüz lira para harcayıp da bir yangın tüpü almadıkları için tam 78 insanı otel kılığındaki bir cehennemde cayır cayır yakan ve hiçbir sorumluluk da almayan bir zihniyetten en ufak bir insanlık bekleyemezsiniz…

Ta 99 depreminden beri sayısız felaket yaşandı, yüzbinlerce insan sırf rant uğruna yapılan sahtekarlıklarla, ahlaksızlıklarla ezilerek, yakılarak, parçalanarak öldürüldü, tek bir kişi bile sorumluluk alıp da istifa etmedi, özür dilemedi…

Çünkü, ÖNCE AHLAĞI KATLETTİLER, SONRA DA İNSANLIĞI KATLETMEYE BAŞLADILAR…

ŞAHSİ RANT HIRSI UĞRUNA AHLAĞI KATLEDEN AHLAKSIZDAN İNSANLIK BEKLEYEMEZSİNİZ, KANUNLARA, KURALLARA, İNSAN HAYATINA, HERŞEYDEN ÖNCE, YAŞAM HAKKINA SAYGI BEKLEYEMEZSİNİZ…

………………..

Ta 2009’dan, Obama’nın başkanlık koltuğuna oturduğu, daha doğrusu Amerikan derin devleti tarafından oturtulduğu andan beridir Ortadoğu coğrafyasında tam bir kaos ve terör hüküm sürmektedir.

Aslında bu coğrafya Birinci Dünya Savaşı’ndan beri hiç durmadı, durulmadı, emperyalizm odaklı ve birbiriyle bağlantılı çıkar savaşları hiç durmadan devam etti.

Arap Baharı denen rezillikler ve vahşet sürecinin son noktası da Amerikan emperyalizminin uşağı bir terörist müsveddesinin Suriye’nin başına getirilmesi oldu!

Şimdi dünkü katile “Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” diyorlar!

Haliyle, herkes şu soruyu soruyor; Bu ne idüğü belirli cihatçı terörist müsveddesini Suriye’nin başına cumhurbaşkanı diye kim seçti?

Aslında kimse seçmedi, sadece bir oldu bittiyle bu kuklayı Şam’da saraya oturttular, Suriye’nin yeni lideri diye yutturmaya çalışıyorlar ama emin olun kimse yutmadı, yutmaz da!

İsrail güçleri Şam’ın sadece birkaç kilometre dışında, hazırda bekliyorlar!

Diğer taraftan, Suriye’deki en büyük silahlı terörist gücü Amerikan güdümündeki PYD ve diğer Kürt terörist gruplardan oluşan güçtür, bıraksalar Colani denen çakma Cumhurbaşkanı müsveddesini ve HTŞ denen cihatçı çapulcularını saatler içinde siler süpürürler…

Amerikan güdümündeki terörist Kürt grupların sayısı HTŞ denen cihatçı çapulcurın sayısının en az dört katıdır ve daha iyi silahlanmış ve daha iyi organize olmuş durumdadırlar…

Peki, Esad’ı niye Amerikan güdümündeki Kürt gruplar düşürmedi de onların çeyreği kadar bile etmeyen cihatçı çapulculara bu görev verildi!

Veya, Şam’daki sarayı ele geçirdiler diye kendini bir halt sanan, zafer sarhoşluğuna düşen cihatçı HTŞ çapulcuları Suriye’ye barış getirip de Suriye’nin ekonomik kaynaklarını akılcı politikalarla yöneterek, Suriye’yi kalkındırabilecekler mi!

Buna imkan ve ihtimal yoktur, HTŞ çapulcuları ne Suriye’ye barış getirebilir, ne de Suriye’yi ekonomik açıdan kalkındırabilir, ne de Suriye’nin mevcut enerji kaynaklarına hükmedebilir!

Kendi dinlerinden olan insanları acımasızca katleden, yakan, parçalayan bu zırcahiller sürüsünün bir devleti demokratik, çağdaş yöntemlerle yönetmesinin ve ekonomik olarak kalkındırmasının da imkan ve ihtimali yoktur!

İşte, şeytanın ayrıntıda gizli olduğu nokta burasıdır!

Suriye’de HTŞ’den çok daha güçlü olan Kürtler Esad’ı devirmiş ve iktidarı ele geçirmiş olsaydı, Kürtlerden oluşacak olan Suriye ordusu kısa sürede 200 binlere çıkacak olan, yine kısa sürede iyice yerleşip, güçlenecek olan bir Kürt devleti oluşacaktı!

Bu Kürt devleti İsrail’e karşı bir tehdit oluşturmayacak, amma ve lakin, İsrail’in yayılmacı politikalarına karşı da dolaylı bir engel oluşturacaktı.

Kısacası, Suriye’de iktidara getirilen terör odağının bölgedeki güçlü olan Kürt terör gücünün değil de, zayıf olan cihatçı çapulcuların olmasının belirgin nedenleri var.

İsrail’in toprağı artık kendisine yetmiyor, artan nüfusu, bölgedeki temel ekonomik çıkarları ve genel güvenliği için yeni topraklara ihtiyacı var.

Nüfusunun yüzde doksanı Amerikan vatandaşı olan Ürdün’den toprak koparamaz, Lübnan ise ufak lokmadır, İsrail’in çıkarlarına hizmet edebilecek bir potansiyele sahip değildir.

En kolay yayılma göstereceği alan ve belirli ekonomik getirisi olabilecek olan tek yer sahipsiz Suriye’dir.

Gazze’deki Hamas çapulcuları Gazze’yi ele geçirmesi için İsrail’e istediği fırsatı verdiler.

Şimdi ise Suriye’de yayılması için İsrail’e aynı fırsatı Şam’da oturan cihatçı HTŞ’nin çakma, kukla Cumhurbaşkanı müsveddesi verecek!

Ne mi olacak, nasıl mı olacak?

İzah edelim; İsrail Gazze’yi iyice tertipledikten sonra gerekli hazırlıkları bir tamam yapıp, gözünü Suriye’ye dikecek, sonra aniden bir anda, tıpkı Hamas çapulcularının yaptığı gibi, cihatçı katil sürülerinden birileri İsrail güçlerine karşı bir saldırı düzenleyecek ve İsrail’e istediği bahane verilmiş olacak, İsrail güçleri güneyden HTŞ çapulcularına karşı saldırıya geçecek…

Peki, HTŞ çapulcularından misliyle fazla olan ve Esad’ın devrilmesi sürecinde kılını bile kıpırdatmadan gidişatı seyreden, Amerikan emperyalizminin emrinde olan Kürt güçleri ne yapacak dersiniz!

Onlar da kuzeyden HTŞ çapulcularına karşı girişecek ve iki ateş arasında kalan HTŞ çapulcuları ile Colani denen terörist müsveddesi iki ateş arasında kalacak…

Colani denen terörist müsveddesi Esad gibi kendisini koruyup kollayacak bir yere kaçabilir mi, bence kaçamaz, o da İsrail-Amerikan kasaphanesinin kıyma makinesinde diğer HTŞ çapulcularıyla birlikte kıymaya dönecek, nasılsa halen HTŞ bir terör örgütüdür ve Colani denen katilin başındaki ödül de halen resmen kaldırılmış değil…

Neticede, bölgedeki Hamas ve Hizbullah tehdidini ortadan kaldıran İsrail’in yayılmacı politikalarına bahane üretecek yeni bir kuklaya ihtiyacı vardır, o da HTŞ denen Işid, El Kaide, El Nusra katillerinden oluşan cihatçı çapulcular sürüsüdür, ki bunların sicilinde Türk askerlerini sadece kurşunlarla, bombalarla katletmek değil, canlı canlı yakmak da vardır.

Colani denen ve kendi çapında şimdilik ustalarına karşı uysal koyun rolünü oynayıp, onların istediği gibi güdülen,  emperyalist ağabeylerinin günübirlik desteğiyle kıçına yer edeceğini sanan kuklanın ensesi şimdilik Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Türkiye tarafından okşanıyor, ama gerçek pozisyonu ve rolü, günün sonunda, yeterince semirdiğinde ve son kullanım tarihi geldiğinde, kasabın bıçağıyla tanışacak olan koyundan farksızdır ve kurtuluşu da yoktur…

Kısacası, Esad’ı saraydan paketleyen güçler, aynı anda Rusya’yı da Ortadoğu’daki son kalesinden paketlemiş oldular, yerine de kellesini istedikleri anda alacakları, geçmişi kirli, postu ise gerçek anlamda bir kuruş bile etmeyen, son kullanım tarihi istendiği an belirlenebilecek ve çok rahat bir şekilde harcanabilecek kasaplık bir koyunu getirdiler…

Ve yine kısacası, İsrail için yayılmacılık bahanesi yaratacak olan Hamas ve Hizbullah artık yok, yerlerine HTŞ denen cihatçı çapulcular var, Kürtler de bu yüzden şimdilik oyunun dışında, ama senaryonun son sahnesi için hazır kuvvet olarak bekletiliyorlar.

İsrail’in bulunduğu coğrafyada, sırf İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturacak hiçbir cihatçı terör örgütü barındırılamaz, var olamaz…Varlıklarına izin verilmesinin tek sebebi, İsrail’in yayılmacı politikalarına hizmet etmeleridir, gerekli bahaneleri yaratmalarıdır…

Bir düşünün, basit bir hesap yapalım; İsrail’in günü geldiğinde cihatçı çapulcuları silip süpürmesini, Şam’ı ele geçirmesini ve Suriye’yi ortadan doğu-batı olarak ikiye bölmesini, Akdeniz’e açılan batısını kendi egemenliğine almasını, doğusunu da Kürtlere bırakmasını ve böylece Suriye’nin doğusu ile Irak’ın kuzeyinde birleşecek bir Kürt devleti kurulmasına, Suriye’nin petrol yataklarının da İsrail ile Kürtler arasında paylaşılmasına  kim engel olabilir!!!

Dahası, bu oluşum olduktan sonra İran’daki molla rejiminin tertiplenmesine ve Azerbaycan, Kuzey Irak-Doğu Suriye Kürt devleti ile Suriye’nin batısına yayılmış olan İsrail’in birleşmesine ve güç birliği yapmasına kim engel olabilir ki!

İsrail’in şu anda en büyük ihtiyaçlarından biri petroldür, Gazze savaşı boyunca İsrail’e en büyük enerji desteğini Azerbaycan verdi, ama İsrail’in doğrudan kendi egemenliği altında bulunacak petrol rezervleri olsa, fena mı olur!

Şimdi diyeceksiniz ki, bütün bu senaryo gerçekleşirken Türkiye ne yapacak, bütün bu gidişata izin verecek mi!

Ben de diyeceğim ki, Türkiye’ye, daha doğrusu AKP’ye ve koltuk değneği MHP’ye soran mı var!

İktidara geldiği günden beri işi gücü kumpaslarla, komplolarla Türk Silahlı Kuvvetleri ile uğraşmak, bölgedeki emperyalist oyunların karşısında kapı gibi duran ve Türkiye’nin çıkarlarını hem dıştaki hem de uzaktan kumandalı olarak dıştaki düşmana bağlı olan içteki düşmanlara karşı korumaya çalışan TSK’yı yıpratmak olan AKP’nin ve koltuk değneği MHP’nin aklı zerre kadar çalışsaydı, kendilerinin de son hedef Anadolu olan bu büyük oyunda bir kukladan ibaret olduklarını ve esas rollerinin son kullanım tarihleri gelene kadar emperyalizme hizmet etmek olduğunu görürlerdi, TSK’nın zaten canına okuduğu PKK terörünü sözde bitirmek için hapisteki çürümüş, ahı gitmiş vahı kalmış terörist müsveddesi Apoş’tan ve dışarıdaki işbirlikçilerinden medet ummazlardı, Türk askerini çatır çatır katleden, yakan emperyalist uşağı vahşi cihatçı çapulculara kurtarıcı gözüyle bakmazlardı, memleketi ve milleti içine düşürdükleri maddi ve manevi bataklık gerçeğini algı oyunlarıyla değiştirmek, gündemi ayak oyunlarıyla saptırmak için uğraşmazlardı…

Bir devlet olarak çok güçlü bir ekonomin, havada, karada ve denizde düşmana korku salacak çok güçlü bir ordun ve iradeli, omurgalı bir siyasi duruşun yoksa, uluslar arası arenada bir aktör değil, bir piyonsun demektir, ki bu da günün sonunda bir hiçsin ve yok olacaksın veya yok edileceksin demektir!

………………….

Kıbrıs sorununa gelince, ki o da Ortadoğu bataklığının bir parçasıdır;

Şu anda Kıbrıs’ta tümü de fiilen NATO üyesi olan Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Amerika ve Fransa güçleri vardır ve bunlara İsrail de eklenmiştir.

Kısacası, adı konmamış ve katılım için imzalar atılmamış olsa da, Kıbrıs artık fiilen bir NATO üssüdür.

Amma ve lakin, bir taraftan Kıbrıs’ın güneyinde Kıbrıs’ın doğrudan NATO’ya entegre olması için çatır çatır altyapılar hazırlanırken, Fransa, İsrail ve Amerika ile askeri işbirlikleri ve üs yapılanmaları tam gaz devam ettirilirken, Kıbrıs sorununun çözümünü zorlayan başka faktörler de devreye giriyor…

Taraflar arasındaki atavistik, etnik-politik çatışmaya ve dengelere, bölgedeki enerji rantına, petrole veya doğal gaza bakıldığı kadar su konusuna da bakılmalıdır!!!…

Petrolsüz, gazsız yaşanır ama susuz yaşanmaz!

Su olmayınca, Türk ya da Rum olmanız, Kıbrıs’ı bir NATO üssüne çevirmeniz hiç ok da önemli değil, insan olduğunuzu ve acilen suya ihtiyacınız olduğunu hatırlarsınız!

Zaten hala hazırda, su dünyanın birçok yerinde petrolden daha pahalıdır!

İklim değişikliklerine ve aşırı ısınmaya bağlı kuraklıklar böyle devam ederse, ki edecek, Kıbrıs’ın güneyi de kuzeyi de Türkiye’den gelecek suya muhtaçtır!

Sadece su krizi bile Kıbrıs sorununun çözümü ve bölge coğrafyasındaki kaynakların adil paylaşımı için başlıbaşına bir koz ve sebeptir.

Mevcut şartlarda Türk tarafı da Rum tarafı da Türkiye’den gelecek suya muhtaçtır!

Kıbrıs’ın resmen bir NATO üssü olması çok da uzun bir zaman almayacak, bunun için önce hızlıca siyasi bir çözüm getirilecek, sonra da Kıbrıs NATO’ya üye yapılacak.

Ardından da ittifak genişletilecek, buna İsrail doğrudan, muhtemelen ardından da Azerbaycan, Mısır ve Ürdün de girecek, bu da fazla bir zaman dilimini almayacak…

Trump denen şahsiyet şu anda iyice uçmuş durumdadır, fazla sabır göstermez, bölgedeki emperyalist politikalara karşı koyacak eski Türkiye de şu anda yok, yapay olaylarla gündemi dolduran, halkını ekonomik krizlerle boğan, ülkeye en az 15 milyon mülteciyi “din kardeşi” bahanesi adı dolduran, ülkeyi tam bir sosyo-politik ve ekonomik krize sokan, hangi akla hizmet ettiği belirsiz, ne yaptığını bilmeyen, kimseyle anlaşamayan, herkesel kavgalı, hatta kendi kendisiyle bile kavgalı, kendi sonunu da hazırlayan bir iktidarı var…

Bu şartlarda, emperyalizmin ustaları bölgemizde istedikleri gibi at oynatıyorlar, ensemizde boza pişirirler…

Ayrıntıda gizli olan şeytanlar!
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin
Bize Katılın