1948’de İsrail bağımsızlığını ilan etmesiyle Orta Doğu’da yeni ve uzun yıllar devam edecek sorunlu bir sayfa açıldı. Avrupa ve Müslüman ülkelerden çok sayıda Yahudi İsrail’e göç ederken, İsrail sınırları içinde yaşayan Araplar da, İsrail’den göç etti ya da göç etmek zorunda kaldı. Bugün, dünyadaki Yahudilerin yüzde 42’sinin İsrail’de yaşadığı kabul ediliyor.
Aralık 1949’da, Koordinasyon Enstitüsü adıyla kurulan Mossad’ın, İsrail devletinin kurumsal toplam gücünden üstün bir güce sahip olduğu kabul edilir.
MOSAD, istihbarat toplama, gizli operasyonlar ve terörle mücadeleden sorumludur. Dini inanç temeli, MOSAD’ın operasyonlarında daha acımasız, daha saldırgan olmasının nedenlerinden biridir.
***
Bugün yazımda MOSAD’ın iki operasyonunu yorumsuz bilgi olarak aktarmak istiyorum.
“Lavon Olayı, MOSAD’ın resmen kuruluşundan beş yıl sonra, 1954 yazında Mısır’da gerçekleştirilen, kod adı Susannah Operasyonu olan bir İsrail gizli operasyonu. Sahte Bayrak Operasyonu’nun bir parçası olarak, bir grup Mısırlı Yahudi, İsrail askeri istihbaratı tarafından Mısır’a bomba yerleştirmek üzere işe alındı. Amerikalı ve İngilizlerin sivil hedefleri, sinemalar, kütüphaneler ve Amerikan eğitim merkezleriydi.
Bombalar kapanış saatlerinden birkaç saat sonra patlayacak şekilde zamanlanmıştı. Saldırılardan Müslüman Kardeşler, Mısırlı komünistler, “belirsiz hoşnutsuzlar” veya “yerel milliyetçiler” sorumlu tutulacak ve İngiliz hükûmetini Mısır’ın Süveyş Kanalı’ndaki işgalci birliklerini tutmaya ikna etmek için yeterli şiddet ve istikrarsızlık ortamı yaratma amacı güdülecekti.
Operasyon halk arasında herhangi bir can kaybına yol açmadı ancak dört ajanın ölümüne yol açtı. Yakalandıktan sonra iki hücre üyesi intihar etti. İki ajan Mısırlı yetkililer tarafından yargılandı ve idam edildi.
Olay sonucunda istifaya zorlanan İsrail Savunma Bakanı Pinhas Lavon’un ardından operasyon, Lavon Olayı olarak anıldı. Lavon’un istifasından önce olay, İsrail’de üstü kapalı bir şekilde “Talihsiz Olay” veya “Kötü İş” (İbranice: העסק הביש, HaEsek HaBish) olarak anılıyordu. İsrail, hayatta kalan ajanlara İsrail Devlet Başkanı Moşe Katsav tarafından teşekkür belgeleri verildiği 2005 yılına kadar olayla ilgisi olduğunu reddetti.”
***
Gelelim ikinci örneğe…
Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, 1999’da Kenya’nın başkenti Nairobi’de yakalanarak Türkiye’ye getirilmesinin ardında, İsrail gizli istihbarat örgütü Mossad’ın bulunduğu iddiadan ötedir.
Kenya’da yayımlanan Daily Nation adlı gazetenin 2010’da yayımladığı habere göre Mossad, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’dan yardım istemesinin ardından devreye girdi. Netanyahu’nun tek şartı, operasyonu Türk istihbaratının üstlenmesi ve Mossad’ın rolünün gizli kalmasıydı.
Daily Nation gazetesinin haberinde şu ifadeler yer alıyordu:
“CIA ajanları Öcalan’ı Yunan Büyükelçi’nin evine kadar izledi, ama bir operasyon düzenlemedi. Ancak Öcalan’ı izleyen sadece onlar değildi. Nairobi Havaalanı’ndan Kenya’ya giren biri kadın 6 İsrailli ajanın görünürde safariye giden turistlerden farkı yoktu.
Mossad ajanları Öcalan’ın kaldığı evi yakından takip ediyor ve CIA’in yanı sıra Kenya gizli servisiyle de istihbarat alışverişinde bulunuyordu.
Ajanlar, Yunan büyükelçinin evinden yapılan tüm konuşmaları dinliyordu. İyi Kürtçe konuşan İsrailli ajanlardan biri, Öcalan’ın korumasıyla dostluk kurdu ve Öcalan’ın hayatının tehlikede olduğunu aktardı.
Avrupa ülkelerine, hatta Güney Afrika’ya yaptığı sığınma başvurusu bile reddedilen Öcalan’ın Yunan Büyükelçi’nin evinden ayrılarak Kuzey Irak’a, Kandil’e gitmesi kararlaştırıldı.
Kenyalı ve İsrailli ajanlar, Öcalan’ın dışarı çıkmasını beklemeden, kaldığı eve girdi ve onu alarak havaalanında bekleyen uçağa bindirdi. Öcalan Türkiye’ye doğru yola çıkarıldı.”
Yarın: Celal Hordan ve MOSAD
