1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. Anılarda yolculuk… “Artık anlamalıyız gemi de biz, kaptan da…”

Anılarda yolculuk… “Artık anlamalıyız gemi de biz, kaptan da…”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Haftada bir gün anılarda yolculuk yapıp, olabildiğince eskilerde kaleme aldığım yazılarımı sizlerle paylaşırım.  Nedeni, güncel yazılacak konu kıtlığı değil elbette. Peki neden? Bunca zaman da kaç arpa boyu yol aldık ya da bunca yılda ne değişti… Bugünkü yazımın KIBRIS gazetesinde yayım tarihi 21 Mart 2004. 21 yıl, üç ay önce… Noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle, mutlu bir hafta dileğimle paylaşıyorum.

                                                                      ***

“Biz insan kaynakları bakımından varlık içinde yokluk yaşıyoruz. En çok buna kahroldum belki de.

Sihirli bir el her dönemde “iki eliyle gözünü çıkaramayan!”, hayatında çöp üstüne çöp koyma başarısını gösteremeyenleri başımıza getirdi. Liyakat, yarışırlık, uygunluk, bilgi, beceri hiçbir dönemde değerli olmadı. Acı ama gerçek olan budur.

Söylevleri boş verin çeteci, kapişarici, ganimetçi bir anlayışla hareket edildi.

Bu toprakları vatan bilmiş, dünya standartlarının bilimsel düzeyini yakalayan pırıl pırıl gençlerimiz yetişti.

Bir umutla bu topraklara tırnaklarını geçirdiler.

Sahip oldukları özelliklerle dünyanın en gelişmiş ülkeleri tarafından havada kapılacak nitelikte olan bu insanlarımız bir umutla burada kaldılar.

Sayıları her geçen gün arttı.

Çeşitli vesilelerle ya ben onları buluyorum ya da onlar beni.

Onları dinlerken bir milimlik suçum olmasa da ezilip büzülüyorum… Bir şey bulup söylemem gerekiyor… Genelde zorlanmadan laf yapan ağzım kilitleniyor, dilim tutuluyor.

Üzülüyorum…. Üzüntünün ötesinde kahroluyorum…

Topraksız vatan olmaz, insansız toprak ise hiç vatan olmaz… Her fırsatta çiziyorum bunun altını, pek çok yurtsever gibi.

***

Dün ( 20 Mart 2004) öğle saatlerinde Göçmenköy’e Kebapçı Zehra Abamızı ziyarete gittim. Önce elini öptüm, sonra iki yanağından öptüm. Masmavi gözlerinden yaşlar süzüldü.

İki dizinden de ameliyat oldu, şimdi protezli dizleri. “Nasılsın?” dedim, “İyiyim, en azından ağrılarım yok” dedi.

Harcamalarının karşılığını henüz tam olarak alamadı. Şikayet eder gibi oluyor ama susuyor.

Şikayet etmek istemiyor. Ben anlıyorum ne demek istediğini.

Zehra Aba, benim anam gibidir. K. Kaymaklı’dan, henüz kısa pantolonlu dolandığım günlerden Zehra Abamızdır.

Sözünü esirgemez. Doğruyu söylemek için zaman ve yer onun için hiç önemli değildir.

Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda iki kez birlikte olmuştuk, birincisi Ledra Palace’ta, öteki İstanbul’da.

Konuşurken edebiyat filan yapmamıştı ama statükonun sözde savunucularının, avukatlarının ağzının payını bir vermişti ki kimse asla unutamaz.

Zehra Aba, Kıbrıs Türkü’nün barış ve demokrasi mücadelesinin gerçek kahramanlarından biridir.

Konuştuk… Yaşamın pratiğinin anı dağarcıklarında biriktirdiklerini dinledim.

Duygulandık… O ağladı… Ben ise gözyaşlarımı zor tuttum…

***

Sonra eve geldim.

Yazımı yazmadan önce maillerime bir kez daha göz attım.

İşte gelen maillerden biri. Şiir gibi yazılmış… İsmini tüm ayrıntısıyla verdi ama sonuna da “Sizden ismimi şimdilik açıklamamanızı rica ediyorum” dediği için kimliği hariç yazısını noktasına virgülüne ve şekline dokunmadan sizlerle paylaşıyorum:

“Sayın Hastürer,

Son yılların siyasi, sosyal ve psikolojik analizini direkt ya da dolaylı olarak yaptığınız yazılarınızı çok büyük bir ilgiyle, heyecanla okuyorum. Hem de her gün… Bazen gülmekten kırılıyorum (gullurinin garacoccosu hikayesinde olduğu gibi)  ama daha fazla fark ettiğim gözlerimin ıslaklığı…

Soruyorum neden?

Hayatı seven, hayata bağlı ve canlı biri olmama rağmen çok içtenlikle etkileniyorum her şeyden. Yığılmış, birikmiş acılar, toplumun acıları ve haksızlıklar…

Bir taraftan ‘neyiniz eksik? Herkeste çifte evler, arabalar, mallar’ diyenler, ne yazık bir metre ötesini göremeyenler- veya görmek istemeyenler-

Ve bizler…

İnanılmaz psikolojik ‘çarpışma’ diyorum ‘savaş’ dememek için.

Hep kuliste kalmayı yeğledim, bu ülkeye yıllardır gönüllü hizmet veren biri olarak, kendi reklamımı yapmadan

Siyasetçilerle çalıştım hiç siyaset gözetmeden

Dosyalar dolusu aktiviteler organize ettim

Hepsi uluslararası, tanıtım maksatlı

Ne karşılık bekleyerek ne alarak

Baktım ki…

Bir çırpıda kaybolur emekler, yüzler

Ortaya çıkar hazır yiyiciler

İşte bu sistemle bizi mahvedecekler

Karşı durmalıyız birlikte

Kurtarmalıyız gemimizi

Anlamalıyız artık

Gemi de biz

Kaptan da biz.

Görüşüp sohbet etmek dileğiyle,

Saygılar.”

***

Bu satırların yazarının isminin altındaki sıfatlara baktığım zaman Türkçe dışında en az iki yabancı dili çok çok iyi bildiğinden kuşkum yok. Avrupa’nın önemli üniversitelerinden birinde doktora çalışması yürütüyor.

Kıbrıs’ı seviyor… Ama bu ülkeyi yönetenleri sevmiyor.

O ve onun gibi düşünenler haksız mılar?

Bana göre yerden göğe kadar haklılar. (21 Mart 2004–KIBRIS)

Anılarda yolculuk… “Artık anlamalıyız gemi de biz, kaptan da…”
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bize Katılın