1. Haberler
  2. Yaşam
  3. Aldatmanın Yeni Yüzü: Sosyal Medya

Aldatmanın Yeni Yüzü: Sosyal Medya

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Telefon elimde, ekranı kaydırıyorum. Ne zaman içimde bir boşluk hissetsem, parmaklarım farkında olmadan sosyal medyaya uzanıyor. O an fark etmiyorum ama aslında içimde görünmeyen bir şeyi doldurmaya çalışıyorum. Tıpkı milyonlarca insan gibi…

Sosyolog Zygmunt Bauman şöyle demiş: “İlişkiler, kolayca kurulabilir ve daha da kolay vazgeçilebilir hale geldi.” Çünkü sosyal medya, “birlikte kalmak” çabasını değil, “daha iyisi var mı?” arayışını körüklüyor. Profilde hep birileri var. Hep bir ihtimal, bir ihtiras ve bir başka ihtimalin gölgesi.

İnsan beyni bu kadar uyarana hazır değil aslında. Ne kadar çok seçenek, o kadar az bağ hissi. Psikolojik olarak bu da, kişiyi duygusal olarak tüketiyor. Çünkü bağ kurmak zaman ister, emek ister. Ama çoğu insan artık sabırsız… Haz peşinde, derinlik değil.

Bugünün ilişkileri bir tuşla başlıyor, bir tıkla bitiyor. Ve bazen, bitmeden de içten içe çürüyor. Artık aldatmak deyince kimsenin aklına sadece gizli görüşmeler ya da otel odaları gelmiyor. Çünkü sadakatsizlik artık yalnızca bir “eylem” değil; bir “eğilim”, bir “niyet” halini aldı. Görülme arzusu, onaylanma ihtiyacı, heyecan duygusu… Bunlar karşılanmadığında, kişi başka bir yerde “tamamlanma” arayışına giriyor. Ama asıl sorun şu: Bu arayış çoğu zaman kişinin kendi içinden değil, dışarıdan başlıyor.

Aldatmak dediğimiz şey sadece sosyal medyada tanışılan biriyle yaşanmaz. Bazen yıllar sonra mesaj gönderen eski bir okul arkadaşıyla başlar. Bazen iş arkadaşına anlatılan özel bir dert, duygusal yakınlığa dönüşür. Bazen “zaten yıllardır tanıyorum” diyerek meşrulaştırılan küçük kaçamak sohbetler, ilişkinin en zayıf yerinden içeri sızar.

Konuyu daha detaylı örneklendirelim:

Kişinin partneri vardır fakat sosyal medyada biri ile tanışır. Aklında sürekli tanıştığı kişiyi taşır, hayal dünyasında ona yer vermektedir. Onunla ilgili “Acaba birlikte olsaydık nasıl olurdu?” senaryoları zihninde sık sık döner. Bu durum, fiziksel bir sadakatin varlığını sürdürse de duygusal sadakatin çoktan kırıldığını gösterir.

Bir kişi Instagram’da ya da WhatsApp’ta eski bir arkadaşıyla yazışmaya başlar. Başta basit bir “Nasılsın?” mesajıdır. Ama zamanla bu mesajlar uzar, daha sıklaşır. Kişi partnerinden gizleyerek bu yazışmaları yapar, mesaj bildirimlerini siler, çevrimiçi olduğu saatleri gizler. Görünürde bir buluşma ya da fiziksel temas yoktur, ama kişi zihinsel olarak o kişiye daha çok bağlanır. Bu da aldatmanın tipik bir örneğidir.

Evli iki iş arkadaşı birbirine belli etmese de duygusal bir çekim içindedir. Göz göze gelişler uzundur, konuşmaların alt metni daima bir mesaj taşır. Belki birbirlerine açıkça bir şey söylemezler ama iç dünyalarında kurdukları o bağ, kalplerinde partnerleri dışında bir alan yaratır. İş dışındaki konularla ilgili alaka göstermek, masum olarak adlandırılan yazışmalar yapmak, iş yerinde ya da dışında birlikte vakit geçirmek için zaman yaratma çabaları bu bağlantıyı körükler. Bu, dışarıdan bakıldığında sadece “iyi bir iş arkadaşlığı” gibi görünse de zihinsel aldatmanın en tehlikeli biçimlerinden biridir: Sessiz, derin, gizli ve bağımlılık yaratıcı.

Kişi, partneriyle yaşadığı sorunları uzak mesafe bir arkadaşına anlatır. Başlarda bu bir dertleşmedir. Ama sonra o arkadaş, anlaşıldığını hissettiği tek insan haline gelir. “Eşim beni anlamıyor ama o anlıyor ” hissi ile her şey ona anlatılır, en mahrem duygular bile. Bu duygusal bağ, zamanla kişinin partnerine duyduğu yakınlığı zayıflatır. Partneriyle değil, onun yerine koyduğu biriyle “duygusal sadakat” kurar. Bu da zihinsel aldatmanın içsel bir şeklidir.

Sosyal medya bu tarz flörtleşmeleri kolaylaştırır: Gizli mesajlar, silinen sohbetler, özel hikâyeler… Sadakat yalnızca “bir şey yapmamak” değil, aynı zamanda “bir şeyden bilinçli olarak uzak durmak”tır. Psikolojik olarak bu tür ilişkiler, kişiye kısa süreli heyecan verse de uzun vadede suçluluk, değersizlik ve ilişki yorgunluğu getirir. Sosyolojik olarak ise sadakat algısını bulandırır, bireyi “tek eşlilik” kavramından uzaklaştırır ve aile yapısını içten içe zedeler. Çünkü dışarıya yönelen her merak, içerideki ilişkiyi biraz daha silikleştirir.

Bir danışanım şunu söylemişti: “Onun mesajlarını görmedim ama telefonun ekranına nasıl baktığını, nasıl bir anda uzaklaştığını, kimlere gülümsediğini fark ettim. Ve ben yokken nasıl biri olduğunu izlemek çok acıydı.” İşte bu cümle, modern aldatmanın özeti gibi.

İlişki koçluğu perspektifiyle baktığımızda, bu tür durumlar duygusal sadakatsizlik ya da zihinsel aldatma kategorisine girer. Kişi fiziksel olarak bir ilişki yaşamasa da, duygusal enerjisini partneri dışında birine aktarmaya başlar. Ve bu, çoğu zaman ilişkideki bağdan değil, içsel tatminsizlikten, değer görme ihtiyacından ya da görünmeyen öfkelerden kaynaklanır.

“Onunla bir şey yaşamadım, sadece yazışıyoruz.”
“İşim gereği görüşmem gerekiyor.”
“Zaten geçmişte bir şeyimiz olmamıştı.”

Bunlar, en sık duyduğumuz savunmalardır. Ama duygusal ihanetin başladığı yer, tam olarak burasıdır: İlişkinin dışında ama kalbin içinde yaşanan yakınlıklar.

İşte bu noktada asıl tehlike başlar:

  • Kişi, ilişkisinde çözüm aramak yerine kaçış yolları geliştirir.
  • Mevcut ilişkiyle yüzleşmek yerine gizli bir duygusal bağın heyecanına sığınır.
  • Sadakati sadece cinsellikle sınırladığı için, yaptığı davranışı “zararsız” sayar.

Ama unutulan bir şey var: Gizli olan her şey, ilişkiyi yavaşça içeriden kemirir. Açık olmayan her iletişim, güveni sabote eder ve güven bir kez yıkıldığında, sadece o ilişki değil, kişinin kendi öz saygısı da yara alır.

Peki, bu döngüden nasıl çıkılır?

İlişki koçluğu yaklaşımı, bu konuda yalnızca aldatmayı durdurmayı değil bu davranışı doğuran yapısal bozuklukları fark etmeyi ve dönüştürmeyi hedefler:

Koçluk Perspektifiyle 5 Dönüştürücü Adım:

  1. Niyeti Görmek ve Sahiplenmek
    İlk adım, “Ben neden dışa yöneliyorum?” sorusunu dürüstçe sormaktır. Partnerden ilgi görmemek bir neden olabilir ama bu, dışarıdan ilgi aramayı haklı çıkarmaz. Koçlukta buna “niyete sahip çıkmak” denir.
  2. Görülme ve Duyulma İhtiyacını Açıkça Paylaşmak
    Birçok aldatmanın arkasında görülmeme, değer verilmemiş hissetme, onaylanmama gibi bastırılmış duygular vardır. Bu ihtiyaçlar partnerle açıkça konuşulmadan başka yerde doyurulmaya çalışılır. Bu yüzden çiftlerin “sorun konuşması” değil “ihtiyaç konuşması” yapması gerekir.
  3. Gizli Bağlantılara Sıfır Tolerans
    İlişki içinde üçüncü kişilere duygusal alan açmak, ilişkinin temelini sabote etmektir. Sosyal medya, eski arkadaşlar, iş çevresi… Bu alanlarda karşılıklı sınırlar belirlenmeli. Koçlukta bu “ilişki kontratı” ile yapılandırılır.
  4. Duygusal Bağın Yeniden İnşası
    Birbirini yeniden görmek, birlikte zaman geçirmek, ortak değerleri hatırlamak gerekir. Aksi halde ilişki, sıradan bir oda arkadaşlığına dönüşür. Oysa bir ilişkiyi yaşatan, tutkunun değil derinliğin sürekliliğidir.
  5. Bireysel Farkındalık ve Özsaygı Çalışması
    Dışarıdan onay arayan kişi, iç dünyasında eksik hisseder. Bu yüzden kişi sadece ilişkiye değil, kendi öz değerine de yatırım yapmalıdır. Koçluk süreci bu farkındalığı güçlendirir.

Son olarak…

Sadakat sadece bir davranış değil, bir duruş meselesidir.
Gizli kalmış duygular, görünmeyen yaralar açar.
Ve kalbin içinde bir başkası varken, partnerinin yanında olmak hiçbir anlam taşımaz.

Şu soruyu kendimize dürüstçe sormalıyız:
İlişkimizde bir boşluk varsa, onu birlikte mi onaracağız; yoksa gizlice başka ellerde mi arayacağız?

Aldatmanın Yeni Yüzü: Sosyal Medya
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bize Katılın