Sadece politika arenasında değil, hayatın her alanında TOPLUMSAL BARIŞ GAİLEMDİR.
Bizde barış dendi mi, insanların aklına en kısa yoldan Kıbrıs sorunu ya da Rumlarla anlaşma meselesi gelir.
Halbuki barışa, barış kültürüne, çekirdek aileden başlayarak, komşularımızla, iş yerindeki arkadaşlarımızla, trafikte, sosyal yaşamın her alanında ihtiyacımız var.
Kendi içimizde barış içinde yaşamımızı sürdüremezsek, başka insanlarla nasıl barış içinde zaman geçireceğiz ya da yaşayacağız.
***
Şu an hayatta olan tüm Kıbrıslı Türkler, kendilerini bir mücadelenin içinde buldu.
Kıbrıs sorunuyla ilgili mücadele, en tepede hep var oldu.
Zor dönemler, hayata tutunmak içinde mücadeleyi zorunlu kıldı.
O mücadele koşullarında, farklı düşünceye saygı olmadı. Talimat ve itaat ortamında, elinizi kaldırarak bile söz istemek, hadsizlik sayıldı.
Askeri bir anlayışla sivil ve demokratik yaşamın şekillendirilmesi olmaz.
Sürekli savaş olasılığına hazırlanan askeri birlikler, dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de, mavi kuvvetler, kırmızı kuvvetler diyerek tatbikat yapar.
Hedef düşman hep vardır.
Aynı anlayış için, sivil ve demokratik görünümlü hayatta da düşman varlığı vazgeçilmezdir.
Yoksa da algı operasyonlarıyla var edilir.
***
1983 öncesi İnal Batu, TC Lefkoşa Büyükelçiliği’ne atandığı zaman, o dönemki adıyla Sabri’s Orient’in üst katındaki restoranda Federe Devlet Başkanı sıfatıyla rahmetli Rauf Denktaş, elçiyi tanıştırmak için basına bir yemek vermişti.
Ortada İnal Batu, sağında Dr. Fazıl Küçük, solunda Rauf Denktaş oturuyordu.
Ben de Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası KTÖS’ün yayınladığı SÖZ Gazetesi’ni, yönetici düzeyinde temsil ederek ordaydım.
Hem Dr. Küçük hem de Rauf Denktaş, KTÖS’ü ve ilkokul öğretmenlerini hedef alan konuşmalar yapıp, “MAOCU, KOMÜNİST” suçlamalarda bulundu.
Halbuki KTÖS’ün kuruluşunda öncü isimlerin neredeyse tümü TMT kökenliydi.
Söz alıp, yaklaşımlara karşı duruş sergileyip, “Bu kadar suçladığınız ilkokul öğretmenlerinden bir teki için bile açılmış soruşturma var mı? YOKTUR. Sizler bir taraftan toplumsal birlikten bahsederken öte yanda, farklı düşünenleri karalayarak, düşman göstererek toplumsal birlikteliğe zarar veriyorsunuz.” dedim.
O akşam orada olanların çoğu bugün hayattadır.
***
En yalın tanımlamayla BARIŞ KÜLTÜRÜNÜ zararlı bir kültür görenler var.
Acı olan, barış kültürünü benimsediğini söyleyenlerin bazılarının hayatında da barış kültürünün b’si yoktur.
Yelpazenin hangi diliminde olduğu fark etmez, arkasında güç bulan, düşük profilli insanların ilk yaptığı seviyesiz, fikirden yoksun, düşünsel kaba kuvvetle saldırmak, FARKLI YÖNTEMLERLE ŞİDDET UYGULAMAKTIR.
“Beni sokmayan yılan bin yaşasın” diyeni gün gele bir yılanın soktuğu gibi, barış kültürü yerine düşmanlık kültürünü benimseyenler de bugün veya yarın düşmanca, seviyesi saldırılardan payını mutlaka alacaktır.
SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK, bu konuda da geçerlidir.
***
ÜMİT İNATÇI
Ümit İnatçı, en başta sanatçı, yazar, düşünce insanı, akademik kimliği olmak üzere, sahip olduğu değerlerin birleşimiyle, Kıbrıs Türk toplumu içinde, evrensel kriterlerle de en değerlidir.
Dünyanın neresinde olsa, benzer bir nitelemeyle anılacağından hiç kuşkum yok.
Dün sosyal medya hesabından şu paylaşımını okudum: “Bir canlı yayın programına davet ediliyorsun. Fikirlerini söylüyorsun. Altta yorumlar: “ağzı olan konuşur”, “bu saçı bağlılar da acaip acaip konuşurlar”, “bu da soyadından belli. Sadece kendine inanır”. Profillerine bakıyorsun, emekli müdür, doktoralı üniversite mezunu falan. Yani cahilliğin ve adanmışlığın sınırı yok.”
***
Aradım, konuştuk. Yazdıklarımın özünü Ümit kardeşimle de paylaştım.
Farklı düşünceye saygının, yaşamsal önemi var. Hatta saygı duyulmasa bile saygısızlık hak olamaz.
Saldırgan, saygısız, hadsiz, düşmanca tavırlar, sağlıklı toplum için koşul olan özgür düşünceye saldırıdır.
Susmadan, barış kültürü karşıtlarına, hangi taraftan olurlarsa olsunlar yanıt vermek gerekir.





