Siyasi hareketliliği sever miyim?
Severim.
Seçimlerin sonucu dışında yararı olduğuna inanır mıyım?
İnanırım. Hem de çok.
Neden?
Seçimler demokrasinin kalitesi bakımından tek gösterge olmasa da, sağlıklı kanaat oluşturmak için hazine düzeyinde zenginliktir.
Bir, “Neden?” sorusu daha..
Çünkü seçimlerin, toplam kalitesi için evrensel kabul gören, kriterleri vardır. Bunlar ayrı bir yazı konusudur, ancak, bu yazı sınırları içinde birkaç vurgu yapayım…
Bir… Her kademede, adaylara fırsat eşitliği sunulması ya da adayların kendilerini anlatmalarına engel çıkarılmaması.
İki… Seçimlerde, seçmenin olabildiğince bilinçlendirilmesi ve oylarını gizli oy, açık sayım ilkesini uygun olarak, kullanması ve sonuçların hiçbir şaibe olmadan belirlenip, açıklanması…
SEÇİMLER TAŞLARIN YERLİ YERİNE OTURMASI, BİREYLERDEN SİYASİ PARTİLERE KADAR, HER YERDE KİŞİLİK KALİTESİNİN ORTAYA ÇIKMASI İÇİN DE CİDDİ BİR FIRSATTIR.
***
Eskiden de faklı partilerin birbirine saldırısı vardı.
Zaman siyasi içerikten yoksun saldırıları azalttı mı?
Bana göre arzulanan düzeyde azaltmadı. Kendini yenileyemeyenler medya kulvarındaki geri kalmış tavırları iyileşmeyi olumsuz etkiliyor.
İçerikli siyasi tartışma olmadığı sürece de içeriksiz saldırılar devam eder.
***
Acı ama gerçek, politikacıların ve yakın çevresindekilerin saldırı sırasında kullandıkları üslup, sokaktaki en düşük düzeyle yarışmaktadır.
Ekim ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi için geriye sayım sürerken, propaganda çalışmaları da hızlanıyor.
Bu aşamada sular daha da fokurdamadan bir uyarı.
Hoşgörü sınırlarının dışına çıkarak kavgayı, rezilliği çağrıştıran karalamalarla, küfürlerle bir başkasına hitap etmek hiçbir sorunu halletmez. Halletmeme bir yana köprülerden arta kalan birkaç taşı da söküp fırlatır.
Hele bunu yapanlardan bazıları, isimlerinin önüne de iki buçuk arşın, kişisel örgüt bağlantılı unvan sıralar.
Bu noktada aklıma bir söz geldi: KÖPEĞE GEM VURMA, KENDİNİ AT SANIR.
***
Aynı geminin yolcularıyız.
Bu gemi kayalara çarpar, parçalanır, dibi boylarsa hangi kamarada olunduğunun hiç önemi olmadan herkes “tahtalı köyü”, öteki dünyayı bulacak.
Eyleme dönüşmeden seslendirilen her türlü düşünce, hakkı olduğu kadar değer bulmalıdır.
İki yanlış bir doğru etmez.
Bilmem hangi politikacı, gazeteci ya da bir sivil toplum yöneticisi ne demiş? Ne demişse demiş, ne yazmışsa yazmış. Eğer yanıt hakkı ya da açıklama gerektiren bir konu varsa, açıklama akıllı kelimelerle yapılır.
Hiç unutmamak gerekir ki hakaret muhatabını değil, kullananı küçültür.
Kişilerle uğraşarak dünyanın hiçbir yerinde kalıcı bir başarı elde edilememiştir.
Bir ülkenin, bir toplumun gelişmişlik düzey göstergelerinden biri hoşgörü ve tartışma kültür düzeyidir.
Bir türlü aklım almıyor. Birileri, sihirli bir el illa da bu toplumda düşmanlığı, kavgayı, kapışmayı körüklüyor.
***
Siyasi partiler yelpazesinin farklı yerlerinde olanların farklı düşünce içinde olmalarından daha doğal ne olabilir.
Birinin söylediğini ötekilerin ile de beğenmesi gerekmez ki.
Biz de beğenmeyip susmak yerine belden aşağı vurma alışkanlığı var.
Her yerde doğal bir tartı ve yargı sistemi vardır.
Yazdıklarınızı vatandaş benimsemezse okumaz, hatta gazetenizi almaz.
Yanlışı yapan politikacıysa vatandaşın güvenini yitirir. Siyasi yapıdaki yanlış yapılanma nedeniyle seçilip birtakım makamlara gelseniz de gönüllerde o makamda oturmadığınızı çok kolay anlarsınız.
***
Eski Türkiye Lefkoşa Büyükelçisi ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı eski müsteşarlarından Ertuğrul Apakan’ın bir sohbetimizde söylediği şu sözlerle yazımı noktalayım:
“Bir toplumda farklı görüş ve yaklaşımlar olabilir. Bu rahatsız edici değildir. Hatta bir zenginliktir. Ancak her toplumun bir de ortak değer kesiti vardır. Orası herkesin buluşma noktasıdır. O ortak değer alanının ısrarla dışında olanların toplumsal desteği alarak başarılı olması adeta mümkün değildir.”





