Bizim ülkemizde, uzun yıllar servet sahibi kimse yoktu.
Zengin bile denmesi zaman aldı. Toplum ortalamasının üzerinde ekonomik değere sahip olanlara, önce varlıklı, sonra da zengin dediler. Para zenginliği de gecikmeli.
O nedenle varlıklı insanlar için MALDAR denildi genellikle.
***
Kıbrıs Türk toplumunda, ticaret ya da hafif de olsa sanayinin var olması, Rumlar ve Ermenilere göre oldukça geriden geldi.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’yle Cumhuriyete ortak olmasına olduk da Kıbrıs ekonomisinde, devletteki ortaklık oranımıza paralel payımız ya da yerimiz olmadı.
1963 – 1974 arası, genel anlamda Kıbrıslı Türkler için çok zor yıllar olurken, kapalı yapı içinde ekonomik aktiviteler emeklemeyi aşamadı.
Bir elin parmaklarını bulmayan isim ya da aile bu genel kanaati değiştirmez.
***
1974, her konuda olduğu gibi ekonomide de dönüm noktası.
Zorunlu olarak, ticaret öğrenildi ve yapıldı. Zorunlu olarak, sanayide üretim yapmayı öğrendik.
Zorunlu olarak, narenciye gibi, bazı tarımsal ürünlerin, endüstriyel üretimle ekonomik değerini artırmayı becerdik. Turizmin T’sini bilmezken turizm sektörüyle tanıştık.
Emlak dünyasında, 1974’e gelirken, müteahhit değil, “USTALAR” vardı.
Uzatmaya gerek yok.
İş dünyasında büyüme yaşandı.
Normal bir Avrupa ülkesinde 50 senede kazanılan paradan fazlası 5-6 senede kazanıldı.
Sonuçta maldar, varlıklı, zenginden öte dünya ölçeklerinde servet sahibi insanlar, günlük hayatımızın, görme menzili içinde oldu.
Servet sahibi olanların tümünü aynı kefeye koymam.
Vergisini veren ve de belki de en önemlisi sosyal sorumluluk bilinciyle hareket edenleri ayrı tuttum her zaman. Ayrı tuttuklarımın listesine yeni eklemeler var mı? Elbette var.
Özellikle okul inşa ederek Eğitim Bakanlığı’na teslim edenleri takdir ediyorum.
Önemli sosyal sorunların çözümüne katkı için alt yapı var eden, Tangül Ünal Çağıner Vakfı, görmezlikten gelinemez.
***
Ülkelerde, önce insanlar servetlerine göre sıralandı…
Sonra baktılar ki servete göre sıralama çok da doğru değil. Çünkü vergisi ödenmeyen para, bir yaklaşımla kara paradır.
Bu kez ödenen vergiye göre sıralama yapıldı.
Bir müddet sonra bu da çok doğru bulunmadı. Çünkü, vergi vermek, doğal olarak olması gerekendir.
Ve sonunda, sahip olunan parasal varlığın yanında, sosyal sorumluluk projelerine uygulamalı yaklaşım, en değerli sıralamaya yol gösterdi.
***
Erbil Arkın, bu bağlamda, ilk doğru örneklemenin başında gelir.
Ekonomik anlamda büyürken, kültüre, sanata özel önem verdi. Daha, çevre dostu kültür etkin ses veremezken, yol boylarına kontrolsüz, kuralsız konulan ticari tabelalara eleştirisini yükseltti.
Girne’de İngiliz mimarisinin en çarpıcı örneklerinden bir olan The House’ı yeni inşaat için aldıktan sonra, koruma altında olduğunu öğrendi. Bir yolunu bulup yıkmak yerine, yüksek bir bedelle neredeyse orijinal halinden daha güzel hale getirdi.
ARUCAD, bir üniversiteden öte, yüksek öğretimde “kirlenme” riski taşımayan bir sanat eseri.
KKTC’nin en itibarlı festivallerinden biri olan Girne Arkın Group Festivalinin ana sponsorluğunda da yine Erbil Arkın var….
Ve 100 milyon TL’ye var olması tasarlanan GİRNE ERBİL ARKIN KÜLTÜR MERKEZİ…
***
Hem para kazanmak hem de sosyal sorumluluk bilinciyle, topluma farklı alanlarda eser kazandırmak, gereksinim duyulan yerlerde katkıda bulunmak mümkündür.
Yeter ki, niyet olsun, sosyal sorumluluğun, insani dayanışma açısından ne kadar kutsal, ne kadar değerli olduğu bilinsin.
Kimse, son yolculuğa çıkarken, servetinin bir kısmını olsun beraber götürmeyecek.
Bir de, henüz öbür dünyada da geçerli olacak kredi kartı var edilmedi…





