Kuzey Kıbrıs Turkcell (KKTCELL) Genel Müdürü Murat Küçüközdemir’le arayı çok açmadan buluşur ve keyiften öte verimli sohbet ederiz.
Hiç kuşkusuz, her ne olursa olsun, politik türü dahil, asla dedikodu yapmayız.
Dedikodu aslında “çekiştirmenin” nazikçesidir.
Çekiştirmek, çekseniz de, itseniz de sonunda biriyle bağ oluşturuyorsunuz. Bu bağla da, kimin kimi çekiştirdiği belli değildir. Çekiştirdiğini zanneden, aslında, bir basitliğin, kaplama alanına, bağlantı, ilişki listesine girer.
Birileri kendini basitliğin parçası yapmaktan sorun duymuyorsa, o şahısla bağlantılı sorun yok demektir.
Yanıt değil, bilgi vermenin doğru olduğu noktasında buluştuk, Murat Küçüközdemir’le… Hele karşınızdaki kötü niyetliyse ve bir kez yanıt vererek paçayı kaptırırsanız, arkası gelen sorulara yanıt vermekten, sağlıklı, doğru bilgi verme, kendinizi ya da kurumsal yapınızı anlatma fırsatı bulamazsınız.
***
Dedikodu denildiği zaman Namık Kemal’ın 1873’te başlayıp, 38 ay süren Mağusa’da sürgün döneminden Kıbrıs’la ilgili akılda kalan kanaatini unutmamak gerekir
Namık Kemal, izlenimlerini not ettiği zaman Kıbrıs’ın sivrisinekleri ve dedikodusuyla ünlü olduğunu yazmıştı.
Aradan 152 sene, bir buçuk asır geçti.
Sivrisinekler adamızda hala sorun. Ancak bilimsel yöntemlerle, kurumsal ve bireysel verilen mücadeleler nedeniyle yıllar öncesine göre verdiği rahatsızlık ciddi şekilde azaldı.
Peki, dedikoduda aynı paralel azalma yaşandı mı?
Hayır.
Tam tersi çoğaldı.
Dedikodu, doğru bilginin yalan kadar düşmanıdır.
Halbuki toplumun, insanların sağlıklı fikir sahibi olup, sorgulama yetisinin gelişmesi için bilgi esastır.
***
Dedikodu, insanın ruhunu dinlendirirmiş.
Yok öyle bir şey.
Doğru bilgiye zarar veren dedikodu, yalanın yol arkadaşıdır.
Bu satırların yazarı olarak, siyasi hareketliliği her zaman yararlı bulur ve severim. Çünkü, kimin ne olduğunu anlamak için seçim dönemleri müthiş zenginlik bahşeder.
Öncesinde söylenenlerin, üzerine basa basa ters tarafta görüş, düşünce ve tavırlar ortaya konulur.
19 Ekim yaklaştıkça, bizlerin görüşme trafiği de artıyor…
Her görüşmemde sözcükler değişse de öz olarak şunları söylerim. “Seçimler tek başına demokrasi göstergesi değildir. Ancak seçimlerin toplam kalitesi, demokrasinin toplam kalitesi için çok önemli bir göstergedir. Kimin kazanıp, kimlerin kaybedeceğinde önde değer taşıyan demokrasimizin kazanmasıdır. Çünkü demokrasinin toplam kaliteden yoksun olduğu yerde, ekonomi, yargı, eğitim, sağlık, sosyal, kültürel hayat kısaca hayatın her alanında sıkıntı yaşanır.”
***
Kampanyalarla ilgili, bırakın bu dönemin ilk gününü, uzun yıllardır şu ilkeyi seslendiririm. Bu dönemde benle görüşürken adayların kampanyaları sorulduğunda da şu görüşlerimi paylaşırım: “ .Seçime yönelik propagandanın, kampanyanın özü PAZARLAMADIR.
İyi bir propagandacı önce adayını, sonra hedef kitleyi çok iyi tanır. Sonra da ikisi arasında kesintisiz etkin, güvenilir, inandırıcı bağlantı kurar.
Yola çıkmadan da, yolda ilerlerken de verileri sürekli değerlendirir.
Bir kampanya, ağırlıkla rakibi karalama, rakiple uğraşma üzerine kurulursa bunun anlamı, dolaylı olarak “Benim adayım tamam değil, ama, o hiç tamam değil”, diyerek sonuca gitmeye çalışmaktır.





