Seçime sayılı günler kala tam anlamıyla bir sessizliğe büründük.
Evet, adaylar konuşuyorlar ama seçmenlerde ciddi bir sessizliğe dönüş var.
Bu yeni değil, her seçim sürecinde yaşadığımız doğal bir aşamadır.
Seçmen en başta da sessizdir, önce dinler.
Sonra konuşmaya ve ardından sesini iyice yükseltmeye başlar.
Sokaklar, evler, işyerleri, devlet daireleri, her yer bu seslerle dolar.
Bu isyan ve içini dökme sürecidir.
Ama hemen ardından derin bir sessizlik başlar.
İşte bu da durup düşünme sürecidir.
Bizde de bu başlamıştır.
Önceden içini döken seçmen şimdi salim kafayla yeniden düşünmeye başlamıştır.
Bu aşamada değişen çok karar olacaktır.
Kararsızlarda da karar aşaması başlayacaktır.
Bu aşamayı doğru okuyabilen aday işi götürür.
Seçmenin ilk başta neden yüksek sesle düşündüğünü ama sonradan neden bu işi, yani düşünmeyi sessiz moda çevirdiğini iyi anlamak lazımdır.
Ama en önemlisi de seçmenin sessizlik aşamasında ne düşündüğünü anlamaktır.
Ülkesini ve insanını iyi tanıyan adaylar bu süreçten büyük kazanç sağlar.
Kendisini sessizliğe vermiş düşünen seçmene doğru yaklaşır ve onun karar vermesinde, verdiği kararda etkili olur.
Sakın yanlış anlaşılmasın, bu kesinlikle kandırma ya da yanıltma değildir.
Seçim işi öyle bir yarıştır ki her aşamasının değişen faktörleri vardır.
Yola çıktığın sloganı gün geçtikçe değiştirmek zorunda bile kalabilirsin.
İşte tam bu noktada tecrübenin değeri öne çıkmakta.
Tecrübeli siyasi yapılar, ülke gerçeklerini kabullenmiş yapılar zafere ulaşır.
Seçmen halen düşünce halinde.
Çok sürmez çünkü zaten seçime de az kaldı.
Kararını verir ve eğer kararı değişmişse bunu kimseye söylemez.
Sessizliğini sandık gününe kadar korur.
Eğer kazanırsa yakın çevresine kararını neden değiştirdiğini izah eder.
Ama kaybeden taraftaysa kimseye bir şey söylemez.
Yola devam eder…
