Geçenlerde de yazmıştım.
Konuşurken, LAF ARAMIZDA demem.
Herhangi bir ortamda, konuşulanları, söyleyenden izin almadan asla yazmam ve söylemem.
Benim söylediklerim her yerde söylenebilir, her yere aktarılabilir. Yazıp söylediklerim, ayırımsız ne kadar geniş kesimlere ulaşırsa, o kadar çok insanın düşüncelerinin dürtüsüne neden olduğum için memnun olurum.
***
Yıllardır her seçim döneminde, Türkiye başta olmak üzere, dünyada söz sahibi olan ülkeler dahil, değişik ülkelerden çok insanla görüşürüm. Görüşme talebi onlardan gelir. Genel bir değerlendirme yapar, sonra da sorularını yanıtlarım.
Vereceğim yanıtlardan, yaptığım değerlendirmelerden yola çıkıp, benle ilgili ne düşünecekleri zerre kadar umurumda değil.
Şimdi de pek çok görüşme yapıyorum.
Örneğin dün pazar olmasına rağmen Almanya’nın bir düşünce kuruluşundan, bir arkadaşla görüştüm. Türkiye’yi oldukça iyi bildiğini, bizi, Kıbrıs Türk halkını, Kıbrıs sorununu öğrenme sürecinde olduğunu kendisi ifade etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, ne kadar kendi başımıza olduğumuzu da sordu. Ben de görüşlerimi seslendirdim.
***
Dünyada, artık yalnız yaşamıyoruz.
Bağımsız, egemen devletlerin seçimlerinin sonuçlarıyla da ilgilenenler vardır.
Düşünebiliyor musunuz, ABD Başkanlık seçimine, Rusya’nın ne kadar müdahil olduğu bile konuşuluyor. Yazdıklarımdan, iradeye yönelik girişimleri normal karşıladığım anlamı çıkarılmasın.
Globalleşen, çıkarların iç içe geçtiği dünyada, yüzde yüz bağımsız, egemenliğin, yüzde yüz, kayıtsız şartsız milletin olduğu, ülke de yoktur. Bu bağlamda, ilaç niyetini bir ülke, bir devlet bile bulamazsınız.
Bu dünyamızın gerçeğidir.
Ortak çıkar analiziyle, kendi çıkarlarını da koruyarak, yakınlıklarını, ilişkilerini düzenlemeyi başaranlar, seçim süreçlerini ve sonrasını çok daha az sancıyla geride bırakır.
***
İsmi güzel olmayan, operasyonel hareketler, çok açık seçik olursa, orada sıra dışı, göbek bağı ve yakınlık var demektir. Siyasal samimiyet, perdelemeyi gereksiz hale getirebiliyor.
Politika, futbol gibi hatalar oyundur. Rakip kadar, hakem hataları da sonuca etki yapabilir. Teşbihte hata olmaz, ya da hatasız teşbih olmaz. Aklıma futboldan bir söz geldi… KAZANMAK İÇİN, GEREKİRSE HAKEMİ DE YENECEKSİN…
***
Türkiye’den gelen gazeteci, politikacı, siyaset uzmanı, kamuoyu araştırmacısı, kampanya yetkilileriyle burada görüşüyorum.
Türkiye’de de, görüşmelerim oldu.
Telefon ve sosyal medya üzerinden de, iletişimim sürüyor.
Hatırladığım ilk seçimden, bu seçime kadar hiçbir zaman yalnız kalamadık. Ankara, konjonktüre göre Kıbrıs’taki seçimlere taraf olur. Bunu 1973 Cumhurbaşkanı Muavinliği seçiminde şiddetli bir deprem gibi yaşamıştık. Rauf Denktaş’ın rakipsiz ve seçimsiz koltuğa oturması istenmiş ve sağlanmıştı.
Sonrasında özellikle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde farklı derecelerde hep yaşadık.
Türkiye’den en yetkili konumda olanlarla da görüştüm. Bilinen görüşlerimi aktarırken, öfkeyle yüzleşmedim. Hatta farklı görüşlere, kendi adıma saygılarını gözledim.
Bazılarının sivri çıkışlarına rağmen, farklı aday ya da adaylara düşmanca bir tavır görmedim.
Gizlemeye gerek yok… Ersin Tatar’ın yeniden seçilmesi istenendir. Tatar’ın destek isteğine yanıt veriliyor. Ancak Tufan Erhürman, seçilirse yer yerinde oynar diye bir yaklaşım da yok. Sohbet ilerledikçe, Kıbrıs Türk halkının demokratik olgunluğuna duyulan saygıyla ilgili duyduğum güzel sözlerden mutlu da oluyorum.
***
Türkiye’den arkadaşlara şunu söylüyorum: Lütfen birilerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde sandıktaymış gibi sunuş imkanı vermeyin.
Oy pusulasında Recep Tayyip Erdoğan’ın ismi yok…
Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu ne olursa olsun, Kuzey Lefkoşa ile Ankara, Kıbrıs Türk halkı ile Anadolu halkı ve KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki köprülerden bir taş bile düşmeyecektir.
