Hayat bana en çok kırıldığım yerlerden öğretmeye niyetliymiş meğer… Yıllar içinde fark ettim ki, insanın ilişkilerde gerçekten bağ kurabilmesi, karşısındakine doğru bir adım atabilmesi, aslında kendi egosunun sessizce geri çekildiği o kutsal anda başlıyor.
Bir dönem, incindiğim insanların adlarını bile hatırlamak istemezdim. “Bunca kırgınlığı nasıl aşıp da hâlâ sevebiliyorsun?” diye zaman zaman kendime de sorardım. Ama sonra gördüm ki asıl mesele incinmek değil; incindiğim halde kapanmak ya da açılmak arasında yaptığım seçimdi.
Bir gün eski notlarımı karıştırırken kendime ait bir cümle gözüme çarptı:
“Kırıldığın yerden büyümeyi öğrenirsen, kimse seni küçültemez.”
O an durdum. İçimde bir sessizlik açıldı. Çünkü biliyordum: kırıklıklarımın üzerinden atlamaya çalıştığım her seferde daha çok düşüyor, onların içinden geçebildiğim her seferde ise hafifliyordum.
Yıllar boyunca şunu sanmıştım:
Sevmek, güvenli hissettiğin yerde olur.
Oysa sonra öğrendim ki:
Sevmek, kırılabileceğini bile bile kapıyı açık bırakabilme cesaretidir.
Kendi yolculuğumda en büyük kırılmalar beni büyüten en derin öğretmenlere dönüştü. Ego her seferinde beni korumak ister gibi bağırdı:
“Bir daha yaklaşma. Bir daha verme. Bir daha açılma.”
Ama kalbimin içindeki sakin ses hep daha güçlüydü:
“Yakınlık ancak sen izin verdiğinde gelir. Sevgi, savunmaların bittiği yerde başlar.”
Psikoterapist Rollo May’in bir sözü beni yıllarca derinden etkiledi:
“Sevgi, kişinin kendi güçsüzlüğünü kabul edecek kadar cesur olmasıdır.”
Bu cümleyi ilk okuduğum günü unutamam. Çünkü o an fark ettim: Ego bana güçlü görünmeyi öğretmişti, sevgi ise güçsüzlüğümü kabul etmeyi… Ego haklı olmayı istiyordu, sevgi ise bağ kurmayı. Ego duvar örüyordu, sevgi o duvarın içinden bir kapı açıyordu.
İlişkilerimde bağ kurmamı sağlayan şey, karşımdaki insanın değişmesi değildi; benim savunma duvarlarımı yumuşatmayı öğrenmemdi. Kırıldığım yerlerden kaçmamak, “Benim de canım acıdı ama yine de kapıyı kapatmak zorunda değilim,” diyebilmekti.
Ve zamanla anladım:
Kırıldığım için değil, kırıldığım hâlde bağ kurabildiğim için güçlüyüm.
Ego, beni koruyan bir kabuktu; ama sevgi, beni yaşatan özümdü.
Bugün biri bana, “İnsan sevgi hâline nasıl gelir?” diye sorduğunda, içimden şöyle cevap veriyorum:
Sevgiye gelinmez; sevgiye dönülür.
Çünkü sevgi zaten içimizde bekler.
Biz sadece kırıklıkların gölgesinde onu görmeyi unuturuz.
Ben artık şuna inanıyorum:
Kırıklığım beni küçültmez.
Kırıklığımın içinden geçmek beni büyütür.
Egonun üstüne çıkmak ise beni özgürleştirir.
Ve sevgi…
Sevgi artık çaba gösterdiğim bir şey değil.
Olduğum hâl.





