Kıbrıs müzakere süreçlerinde görüşmecilik yapan M. Ergün Olgun ve Osman Ertuğ, ileriki dönemde Kıbrıs Rum tarafıyla yapılabilecek herhangi bir temas veya görüşmenin, eşitlik prensibini pratik ve kurumsal düzeye taşıyacak nitelikte olması, müzakerelerin toplumsal düzeyden kurucu devletlerin eşit statüleri zemine taşınması gerektiğini vurguladılar.
Olgun ve Ertuğ, toplumlar düzeyinde yapılabilecek herhangi yeni bir egzersizin, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da herhangi bir sonuç vermeyeceğini belirttiler.
Eski görüşmeciler Ertuğ ve Olgun yaptıkları ortak yazılı açıklamada, milletvekilliği erken genel seçimine giderken siyasi partilerin programlarında Kıbrıs konusunun gündemin alt sıralarına düştüğünü ve iç sorunların haklı bir öncelik kazandığını belirterek, “Seçimler Kıbrıs adasının ve bizlerin geleceği ile ilgili gelişmeleri göz ardı etmemizi gerektirmez” dedi.
Olgun ve Ertuğ, 50 yıldır bir uzlaşı noktasına ulaşmadan devam eden görüşmeler sürecinin tecrübeyle kanıtlanan başarısızlığı; bu süreç içerisinde Kıbrıs Rum tarafının yeni ve eşitlik temelinde bir ortaklığa dayalı, adil ve sürdürülebilir bir uzlaşıya varmak istemeyişinin, görüşmeleri hakimiyetlerini tüm adaya yaymak amacıyla statükonun devamı için bir araç olarak kullanmaktaki ısrarının uzlaşıya ulaşılamamasında belirleyici rol oynadığını vurguladılar.
Açıklamada, haziran-temmuz aylarında İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında yapılan son görüşmelerde bir anlaşmaya varılmasının mümkün olmadığı tescil edilmiş olmasına rağmen, içte ve dışta bazı çevrelerin, KKTC ve Güney Kıbrıs’ta yapılacak seçimlerden sonra görüşmelere bırakıldığı yerden devam edilmesini öngören bir yaklaşım sergilediğine dikkat çekilerek, “Bunun son derece yanlış, bizi sonuç getirmeyeceği kanıtlanmış olan bir sürece mahkum etme sonucunu doğuracak ve Kıbrıs Rum tarafına, kendilerine verilen tavizleri cebinde bilip dahasını talep etme fırsatı verecek bir yaklaşım olacağını vurgulamak isteriz. Siyasi partilerimizin seçim bildirgelerinde ve Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarında bu tehlikeye karşı yeterince kararlı bir duruş sergilenmemiş olması bu konudaki kaygılarımızı artırmaktadır” denildi.
“Akıncı’nın Açıklamasını Yerinde Buluyoruz”
Olgun ve Ertuğ’un ortak açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde etmenin beklenmemesi gerektiği şeklindeki açıklamasını yerinde buluyor; keza ucu açık görüşmeler ve mevcut parametrelerle bir yere varılamayacağı şeklinde bazı siyasi çevreler tarafından yapılan açıklamaların gerçeği yansıttığını değerlendiriyoruz.
Hal böyle iken, bu soyut açıklamaları yapan makam veya çevrelerin, önümüzdeki dönemde olası temas ve görüşmelerin siyasi eşitlik ve eşit statü zemininde sonuç verebilmesi için hangi şartlarda yapılması gerektiğine açıklık getirmeden, Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta yapılacak seçimlerden sonra sürecin yeniden başlamasını öngören bir söylem ve beklenti içine girmelerini, yukarıdaki yaklaşımla açık bir çelişki teşkil ettiğini düşünüyoruz”
Açıklamada, ileriki dönemde Kıbrıs Rum tarafıyla yapılabilecek herhangi bir temas veya görüşmenin, eşitlik prensibini kavramsal düzeyden pratik ve kurumsal düzeye taşıyacak nitelikte olması, geçmiş süreçlerdeki başarısızlık nedenleri göz önünde bulundurularak bu noktadan sonra müzakerelerin “toplumsal” düzeyden, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının kurucu devletlerinin (Founding States) eşit statüleri zeminine taşınması gerektiği vurgulandı.
Toplumlar düzeyinde yapılabilecek herhangi yeni bir egzersizin, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da herhangi bir sonuç vermeyeceği ifade dilen açıklamada, “Çünkü 1963’te silah zoruyla hükümet statüsünü gasp etmiş bulunan Kıbrıs Rum tarafının bu konumda olduğu sürece Kıbrıs Türk tarafıyla eşitlik temelinde yeni bir ortaklıkta yetki paylaşımına gitme ihtiyacı olmayacağı ortadadır. Bunun günümüzdeki en açık kanıtı, Kıbrıs Rum tarafının halkımıza karşı on yıllardır uyguladığı izolasyon ve kısıtlamalar yanında, Güney Kıbrıs açıklarında sürdürmekte olduğu tek yanlı hidrokarbon faaliyetleridir” denildi.
“Rum Tarafı Siyasi Eşitliğe Gerçek Anlamda Saygı Gösterdiğini Kanıtlaması Gerekir”
Rum tarafının, niyetinin değiştiğinin göstergesi olarak bundan sonra yapılacak herhangi bir anlamlı temas ve görüşme öncesinde siyasi eşitliğe gerçek anlamda saygı gösterdiğini kanıtlaması gerektiği dile getirilen ortak açıklamada, bunun için de Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki sınırlamaları kaldıracak adımlar atmasının şart olduğu, bunun yanı sıra önümüzdeki dönemde olası temaslara gölge düşüreceği aşikar olan tek yanlı hidrokarbon girişimleri konusunda mal sahipleri olarak herhangi bir kapsamlı görüşme öncesinde nasıl hareket edilebileceğine dair ortak karar alınmasının esas olduğu ifade edildi.
Bunlar yapılırken, Rum tarafının ısrarlı hakimiyet kurma arayışları karşısında Kıbrıs Türk tarafının hak ve çıkarlarını gözetebilmek ve Rum tarafı ile dengeli bir müzakere yapabilmek için seçeneksiz olmadığını kanıtlama ihtiyacı olduğu belirtilen Olgun ve Ertuğ’un ortak açıklamasında, “ Bu maksat için Anavatan Türkiye ile birlikte yönetsel, siyasal ve ekonomik gücümüzü artıracak kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirmenin, bu arada Kıbrıs Rum tarafıyla yan yana, barış içinde yaşamamızı sürdürülebilir hale getirecek alternatif uzlaşı önerileri geliştirmenin şart olduğu kanaatindeyiz” denildi.
Açıklamada, seçim veya başka mülahazalarla bu konuda çalışmalar yapmaktan kaçınmanın veya bunları geciktirmenin, Kıbrıs Türk tarafını ileriki dönemde ciddi sıkıntıya sokacağı vurgulandı.
Güney Kıbrıs’ta seçimlerle karşı karşıya bulunan Rum lider Anastasiadis’in seçim çalışmaları yanında dış ziyaretlerle kendisine yeni müttefikler arama veya ittifaklarını pekiştirme, Ada etrafında sürdürdüğü tek yanlı faaliyetlere üçüncü çevreleri de taraf yapma uğraşı içinde olduğu ifade edilen açıklamada, Rum liderin , seçimlerden sonra görüşmelere bırakıldığı yerden devam etmeye hazır olduğu şeklinde açıklamalarla konuya yatkın olan üçüncü çevreleri etkilemeye çalıştığı belirtildi.
Açıklamada, “Seçimler ve bunu takip edecek demokratik süreç bizi Rum tarafının faaliyetlerine karşı etkin söylem ve stratejiler geliştirmekten alıkoymamalıdır. Uluslararası toplumda Kıbrıs sorunu bağlamında halen hüküm süren sessizliği ise fırtına öncesi sessizlik olarak değerlendiriyoruz” ifadeleri yer aldı.