Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Kuzeymen Balıkçı, Kalp ve Damar Hastalıklarından Sonra En Sık Psikiyatrik Hastalıkların Görüldüğünün Söylendiğini, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Verilerine Göre Tüm Dünyada Ruhsal Rahatsızlığı Olan 500 Milyon Kişi Bulunduğunu, Bunun Her Yıl Yedi Kişiden Birinin Tedavi Gerektirecek Derecede Ruhsal Sorunu Olduğu Anlamına Geldiğini ve Her Dört Kişiden Birinin İse Yaşamının Bir Döneminde Ruhsal Rahatsızlıklardan Etkilendiğini Söyledi.
Mutsuzluk, güçsüzlük ve aktivasyonda azalma ile seyreden depresyonun, günümüzde en sık karşılaşılan ruhsal hastalık olduğunu ifade eden Dr. Kuzeymen Balıkçı, bu hastalıkta insanların duygu durumlarının ciddi olarak değiştiğini ve süreğenleştiğinde de bu yakınma ve belirtilerin kalıcı hale geldiğini belirterek şöyle devam etti; “Bu durumun en önemli sonucu ise kontrol altına alınamamış depresyonun genellikle intiharla sonuçlanmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre her yıl intihar nedeniyle gerçekleşen ölüm sayısı 800,000’in üzerindedir. ABD’de intihar vakalarının sıklığı 12/100000 oranındır ve doğal olmayan ölüm nedenleri arasında 8. sırada yer almaktadır. İntihar nedeniyle yılda yaklaşık bir milyon kişi yaşamını kaybetmektedir ve intihar hızında son 45 yılda yüzde 60 oranında artış görülürken diğer taraftan ölümle sonuçlanan her bir intihar olgusuna karşılık ise en az 30 intihar girişimi ile karşı karşıya kalınmaktadır.”
Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı; “Kişinin Genetik Yatkınlığı Bulunsa da, Psikiyatrik Hastalıkların Ortaya Çıkmasını Çevresel Etkenler Tetikliyor.”
Son yıllarda psikiyatrik hastalık sıklığının artması konusunda iki farklı şey söylenebileceğini, bunlardan birincisinin aslında psikiyatrik hastalık sıklığında artış olmasından çok farkındalığın artması nedeniyle hastalık sıklığında artış olduğunun düşünüldüğünü söyleyen Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, diğerinin ise değişen yaşam biçimlerinin insanlarda psikiyatrik hastalık sıklığını arttırdığı yönünde olduğunu belirtti. Ortaya çıkan sonucun her iki durumdan da kaynaklandığını düşündüğünü ifade eden Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, psikiyatrik hastalıkların oluşmasında genetik ve çevresel birçok faktör bulunduğunu, ancak genetik yatkınlık olsa bile tüm çalışmaların hastalığın ortaya çıkmasında çevresel etkenlerin önemli olduğunu gösterdiğini vurguladı. Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkmasındaki en önemli çevresel etmenlerin ülke ve dünya ekonomisindeki bozukluklar, politik hayatın belirsizlik içinde olması, yaşanılan kentlerin çevresel ve ulaşımsal problemlerinin olması, teknolojik gelişim hızının insanın adaptasyon hızından fazla olması, hızla değişen sosyal ve kültürel şartlar nedeniyle kuşak çatışmasının artması sayılabileceğini sözlerine ekledi.
Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı; “Ruh Sağlığı Ciddi Anlamda Bozuk Olan Her 4 Kişiden 3’ü Hiçbir Tedavi Almıyor”
Araştırmaların, ruh sağlığı ciddi anlamda bozuk olan her 4 kişiden 3’ünün hiçbir tedavi almadığını gösterdiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı yaptığı açıklamada, Dünya genelinde ruhsal sağlık sorunları olan milyonlarca kişinin ise önyargı, ayrımcılık, damgalanma ve marjinalleştirmeyle mücadele etmek zorunda kaldığını söyleyerek istatistiki verilere yer verdi; “Yetişkinlerin %4.7’si tedavi görmek için başvuruda bulunuyor, bu oran çocuk ve gençlerde %0.3’te kalmaktadır. Bireyler, damgalanma korkusuyla hastalıklarını saklamakta ve tedavi kurumlarına başvuramamaktadırlar. Ruh sağlığı bozuklukları olan kişilerin üçte biri ile yarısı tedavi almamaktadır. “Tedavi açığı” şizofreni için %32,2’den anksiyete bozukluğu için %57,5’e kadar değişmektedir. Bu açığın depresyon için %56,3, bipolar bozukluk için %50,2 ve obsesif kompulsif bozukluk için %57,3 olduğu tahmin edilmektedir. Alkolün kötüye kullanımı ve bağımlılığı %78,1 ile en büyük tedavi açığına sahiptir.
Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı; “Psikiyatrik İlaçlar Bağımlılık Yaratır, Çok Yan Etkileri Vardır İnanışı, Temelde Psikiyatrik Hastalıkların Doğal Seyrini Bilmemekten ve İlaçların Etkilerini Yanlış Yorumlamaktan Kaynaklanmaktadır.”
Halk arasında bütün sinir ilaçlarının bağımlılık yaptığı ve uyuşturucu ilaçlar olduğu yönünde yaygın bir inanış bulunduğunu söyleyen Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı,bu inanışın eski nesil ilaçlardan kaynaklandığını, 1950’lere kadar sinir ilaçlarının bağımlılık yaratan bir tür uyuşturucu etkisi yaparak hastaları sakinleştiren işlevleri olduğunu ve gerçekten de hatırı sayılır ölçüde yan etkileri bulunduğunu ifade etti. 1980’lerden sonra sinir sistemi ilaçlarının bilimsel gelişmelerle birlikte yan etkilerinin çok aza indirildiğini ve ihtiyacı olan kişilerin gönül rahatlığıyla kullanmaya başladığını söyleyen Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı şöyle devam etti; “Fakat halk arasındaki eski inanış değişmedi. Psikiyatrik ilaçlar bağımlılık yaratır, çok yan etkileri vardır inanışı, temelde psikiyatrik hastalıkların doğal seyrini bilmemekten ve ilaçların etkilerini yanlış yorumlamaktan kaynaklanmaktadır. Özellikle antidepresan ilaçların yani depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların kesilmesi ile hastalık belirtilerinin tekrarlaması hasta ve yakınları tarafından ilaca bağımlılık olarak yorumlanmaktadır. Oysa hastanın iyileştikten sonra da belli bir süre ilacını kullanmak zorunda olması bilimsel anlamda bu bağımlılığı ifade etmemektedir.”
Psikiyatrik hastalıklarda sık yapılan bir yanlışın da diğer hastalıklarda olduğu gibi şikayetlerde düzelmeler başlar başlamaz ilacın kesilmesi olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, her şey düzeldikten sonra bile bir süre ilaç kullanma zorunluluğunun devam ettiğini, bu sürenin depresyonda tam düzelmeden sonra hiçbir belirti yokken bile 6 ay sürmesi gerektiğini ifade etti. Hekimin önerdiği şekilde uygun doz ve sürede kullanılan ilaçların bağımlılık yapma ihtimalinin neredeyse hiç olmadığını ifade eden Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, ilaç kesildikten sonra bir takım sıkıntıların nüksetmesinin kullanılan ilacın bağımlılık etkisinden değil, yaşanılan hastalığın hala mevcut olduğundan kaynaklandığını söyledi.
Birçok psikiyatrik hastalığın tedavisinde ilaçlar kadar psikoterapilerin de etkili olduğunun bilimsel çalışmalarda gösterildiğini, yalnızca ilaç tedavisinden alınacak sonuçların tedaviye psikoterapi eklendiğinde daha iyi sonuçlar verdiğini de belirten Uzm. Dr. Kuzeymen Balıkçı, öte yandan psikoterapi sürecinin hem hekim hem de hasta açısından uzun ve yorucu olduğunu ve birçok hastanın psikoterapilere katılmaya zaman bulamadığını vurguladı.