Bu yazının en sonunda söyleyeceğimi, başından söyleyeyim…
Lanet olsun insanlık erdemlerini mahveden, insanlığın maddi ve manevi tüm değerlerini yok eden, çocuklarımızın geleceğini mahveden bütün ideolojilere, lanet olsun bütün fanatik sağcılara ve solculara, lanet olsun bütün faşistlere ve fanatik dindarlara, lanet olsun kendi şahsi çıkarları, rant ve koltuk hırsı uğruna ülkelerini, halklarını mahveden ahlaksız, dönek siyasetçilere, lanet olsun medyadaki satılık kalemşörlere, lanet olsun kendinden başka kimsenin ve hiçbir şeyin yaşam hakkına saygı göstermeyen insan kılıklı mahlukatlara, lanet olsun kadını, çocuğu rant uğruna sömürenlere, ve lanet olsun tüm bunlara göz yumanlara…
Biraz fazla kaçacak ama, Allah topunun envai türlü belasını da versin.
Böyle mi ifade etmek gerekiyordu, içimden geçenleri!
Evet böyle ifade etmek gerekiyordu, hatta az bile…
Gelelim sebeplerine…
Sorma gir hanına döndürülen bu ülke kimin?
Dedemindi, nenemindi, onlardan önce onların atalarınındı, babamındı, anamındı, şimdi benim, benden sonra ise çocuğumun, çocuklarımızın, torunlarımızın olacak…
Peki bu ülkenin gündeminde her gün ne var?
Sorma gir hanına dönen bu küçük ülkeye ithal gelenlerin getirdikleri birbirinden iğrenç ithal belaların, dertlerin, sorunların haberleri var, hem de sınırsız boyutta…
Örneğin İskele’de Newruz kutlaması yapılmış, bazı soytarılar PKK/PYD lehine sloganlar atmış, yayın dağıtmaya kalkmış, polis de bunlara engel olmuş, arbede çıkmış, polis bazılarını tutuklamış!
Vay efendim polis bunları neden tutuklamış, adamlar eğleniyormuş, düşüncelerini söylüyormuş, bu ülkede söz söyleme, kendini ifade etme hakkı yok muymuş!
Var tabi efendim, olmaz mı, hay hay!!!
İşte şimdi ben de söz söyleme hakkımı kullanıyorum ve çarpık, kokuşmuş, uzaktan kumandalı, soytarılıktan öteye gitmeyen ideolojiler uğruna bu ülkede huzurun içine edenlerin, bu ülkenin gerçek sahiplerine saygı göstermeyen ithal terörist ve anarşist müsveddelerinin, bu sözde özgürlükçü ABD ve CIA kuklalarının, bu ülkenin çocuklarının geleceklerini çalan ve yaşam alanlarını mahveden mahlukatların, ve bu ülkede doğmuş olan ama sırf kendinde söz söyleme hakkını gördüğü ve birilerinin ayağının altına sabun atma derdinde olduğu için bu gibi mahlukatlara bilerek ya da bilmeyerek kokuşmuş ideoloji lafazanlıklarıyla arka çıkan, bu ülkeyi yaşanmaz hale getiren, huzur diye birşey bırakmayan zeka özürlü, kıt beyinli yaratıkların tümünün Allah bin türlü belasını versin, yüzlerine suratlarına lanet olsun diyorum…
Bu ülkeye gelip de belasını, pisliğini getirecek olan bütün fanatiklerin, çarpık çurpuk ideolojilerin sözcülerinin ve savunucularının cehennemin ta en dibine kadar yolu var diyorum….
Bu da benim, bu ülkede doğmuş, bu ülkede ölmek isteyen, çocuğuna yaşanabilir ve huzurlu bir ülke, güvence altında bir gelecek bırakmak isteyen bir vatandaşın, bu ülke huzurlu yaşam hakkını yok etmeyi kendine hak ve görev bilenlere, bunlara göz yumanlara ve her türlü provokasyon için fırsat kollayanlara karşı söz söyleme hakkım!
Yetti be garagöz sürüsü, yetti artık!!!
Sabah akşam ideoloji palavrasıyla her türlü soytarılığı kendine görev bilen, marifet sayan bu garagöz sürüsünün başımıza sardığı belalarla, şovlarla mı uğraşacağız…
Bu zeka özürlü, kıt beyinli yaratıkların safsataları, ukalalıkları, soytarılıkları, bu ülkeye taşıdıkları çarpık ve kokuşmuş ideolojileri ve daha da ötesi, insanlık erdemlerini yerle bir eden alçaklıkları yüzünden bu ülkede ve yakın coğrafyamızda masum insanlar, çoluk çocuk demeden en vahşi şekilde öldüler, öldürüldüler, ve halen de ölüyorlar, hem de yüzbinlercesi, milyonlarcası…
Ama bizim zeka özürlü mahlukatlar bunlara sebep olan zihniyetin “ifade özgürlüğü” adı altında bu ülkede de istediği gibi soytarılık yapma, kendi pisliğini bu ülkeye taşıma ve bu ülkedeki yaşam alanlarını cehenneme çevirme hakkı olduğunu düşünüyor…
Ve polis de bunlara seyirci kalmalıymış!
Arif Hasan Tahsin’in dediğinin külliyetlisinden…
Hakettiğiniz budur, aslında daha da fazlasıdır ama ne yazık ki buradan malesef ki daha fazlasını yazamıyorum.
Anlayan anlar…
Dincisi, dinsizi, anarşisti, teröristi, ırkçısı, ırksızı, hırsızı, hursuzu, uğursuzu defolsun gitsin geldiği lağım çukurunda yapsın soytarılığını, ama bu ülkede yapmasın, benim ülkemde, benim çocuğumun yaşam alanında yapmasın…
Bugün Kıbrıs’da Kıbrıs Türkü denen ve artık kendi kendine acımaktan öteye hiçbir çaresi kalmadığını sanan, gökten inecek vahiyle ya da Rum tarafıyla yapılacak bir anlaşmayla kurtarılmayı bekleyen, kendi eliyle seçtiği siyasileri tarafından maddi ve manevi tüm değerleri ipotek altına alınan, pazarlanan, satılan, ve yavaş yavaş öğretilmiş çaresizlik kurbanı bir “garibanlar topluluğuna” dönüşen, ismi olan ama cismi artık nerdeyse tamamen yok olmuş olan insancıklar topluluğu var…
Bu insancıklar topluluğunun en az dörtte üçü buradaki yaşamı felç eden sefilane ruh durumundan bıkmış, usanmış ve çoktan yurt dışına göç etmiştir…
Geriye kalan dörtte bir ise çok lazımmış gibi bilmem neresinden peydahladığı ideoloji safsatalarıyla kendi kendini yiyip bitirmekle meşgul, yetmemiş olacak ki, kendine bile hayırı olmayan ithal çapulcu sürüsünün ideoloji safsatalarını da savunma derdine düşmüş, yine yetmemiş olacak ki, bir türlü kendine hayırı olmayan, kimliğine sahip çıkamayan Kıbrıslı Türk belki Rum insafa gelir de bir anlaşma yaparız da kurtuluruz hayaline hapsolmuş…
Hangi Rum insafa gelecek?
Evlerinde 140 bin askeri silah bulunduran, her an harekete geçecek en az 80 bin milisi her an alarmda tutan, 15 yıllık askeri donanım için daha birkaç ay önce dört milyar Euro ayıran, en az bunun kadar da örtülü ödenek ayıran, son zamanlarda aldığı ağır silahlarla, tanklarla, zırhlı personel taşıyıcılarla, füzelerle, ağır toplarla Kuzey’de bulunan askeri gücü nerdeyse ikiye katlayan, Trodos dağlarının zirvelerini askeri üslerle dolduran, Fransa-İsrail-İtalya-Rusya-İngiltere-Mısır-ABD gibi güçlerle askeri ve ekonomik anlaşmalar yapan, uluslar arası arenade hem Türkiye’yi hem de artık adı kalmış Kıbrıs Türkünü köşeye sıkıştırmış olan, masada karşısında oturan Kıbrıslı Türkün hem ağlar hem gider modundan çıkamayan temsilcilerini zerre kadar adam yerine koymayan Rum mu insafa gelecek?
Sen daha yolda yürümeyi, burnunun ucunu görmeyi, kendi toprağına, kendi değerlerine sahip çıkmayı öğrenemedin, üç kuruşluk ganimet ve avanta derdinden ne yapacağını şaşırdın, tüm maddi ve manevi değerlerinin yok edilmesine göz yumdun, dünyanın Girne Kapısı ile Saray Önü arasında dönüp durduğunu sandın, nüfusunun nerdeyse dörtte üçünü göç verdin, adına partizanlık denen kudurmuşluk yüzünden kendi insanlarına yaşam hakkı tanımayarak göç etmek zorunda bıraktın, ey zavallı Kıbrıslı Türk, sana kim acısın ki!
Birbirimizi olabilecek en fanatikçe, en alçakça duygularla katlederek çukurlara doldurduğumuz ve halen çukurlardan çoluk çocuğun, masum insanların kemiklerini çıkardığımız, kuyularda ceset aradığımız bir durumda, tek beklentisi içine düştüğümüz durumdan daha bin beterine uğramamız olan Rum mu bize acıyacak!
Sen haline ağlaya dur, başına seni temsil etsin diye seçtiklerin ağlaya dursun, bu memlekete doldurulmasına göz yumduğun ithal çapulcu sürüsü memleketin her köşesini cehenneme ve suç cennetine çevirsin, yolda yürüyemez hale gel, ama elini taşın altına koyma, gökten vahiyle sorunlara çözüm inmesini bekle, Rumdan hayır bekle…
Bekleyin, bekleyin da olacak canlarım!