Özersay açıklamasında “İki taraf arasında mektupları taşıyan postacı konumundaki askeri bir güç olmadan da iki tarafın sivil toplum örgütleri, siyasileri, askeri yetkilileri gayet tabi görüşebilir. Bunun için arada BM’nin olmasına gerek olduğunu düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, şöyle devam etti:
Kıbrıs Rum sözcüsü ‘Türk askeri burada bulunduğu sürece BM Barış Gücü Kıbrıs’ta kalmalıdır’ diye bir açıklama yapmış. BM Barış Gücü Kıbrıs’a 1964’te, Türk askeri Kıbrıs’ta yokken geldi! (İttifak Antlaşmasından kaynaklanan 650 kişilik Türk alayı ayrı tabi). BM Barış Gücü’nün varlığı bu adada 1963-1974 yılları arasında şiddeti hiçbir biçimde önleyemedi.
aldı ki aynı Barış Gücü bugün 44. yıldönümü olan faşist Yunan darbesini de değil engellemek, sadece seyretti. Anakronik bir analizle BM Barış Gücüne Türk askerine karşı Rum tarafını koruyan bir misyon yüklemeye çalışmak kadar anlamsız bir yaklaşım olamaz.
Şimdilerde Kıbrıs Rum tarafı BM Barış Gücü’nü sanki adadaki Türk askerine karşı Rum tarafını koruyormuş gibi bir görüntü çizmek için adeta kendini paralıyor. Peki Rum tarafı bu anlamsız ve zorlama ilişkiyi neden kurmaya çabalıyor?
En önemli neden statükonun değişmesini istemiyor oluşudur. BM Barış Gücü 54 yılda adeta statükoyu temsil eder bir konuma geldi. 1964 yılında tanımlanmış olan görevi-mandası bugünün koşullarında anlamını önemli ölçüde yitirdi. BM içerisindeki bazı önemli aktörler bu kez Barış Gücünün görev süresini uzatmaya sıcak bakmıyorlar, özellikle de yerine getirilen bu görevler için bu kadar para vermek istemiyorlar. İki taraf arasında mektupları taşıyan postacı konumundaki askeri bir güç olmadan da iki tarafın sivil toplum örgütleri, siyasileri, askeri yetkilileri gayet tabi görüşebilir. Bunun için arada BM’nin olmasına gerek olduğunu düşünmüyorum. BM Barış Gücüne ilişkin olarak hazırlanan son rapor taslağında ‘bu barış gücü çok gereklidir aslında’ diyebilmek için, varlığını haklı çıkarmak için bazı gerekçeler uydurulmaya çalışılmasının, Rum tarafının beklentilerinin dikkate alınıp ‘suyuna gidilmesinin’ sebebi de budur.
Rum tarafının bu konuda neden bu kadar endişelendiğini anlamak için NATO’da geçen hafta yapılan toplantıda yaşanan ‘askeri harcamalara kim ne kadar katkı yapacak’ tartışmasına bakmak gerekir. Ancak bunun da ötesinde Birleşmiş Milletlerin kendi içinde bazı önemli aktörlerin bu barış gücü misyonlarının gözden geçirilmesi ve gereksiz harcamaların kısılması, gereksiz askeri operasyonlara da son verilmesi yönündeki talebi ile karşı karşıya olunduğunun bilinmesinde yarar var.
BM Barış Gücünün görev süresi uzatılmaz ya da görevleri ve yapısı önemli ölçüde revize edilirse Kıbrıs Rum tarafı yarım asırdır devamından memnun olduğu statükonun en temel retoriğini aynen sürdüremeyecek. Gazetecilerin kullanmaktan imtina etmeleri tavsiyesinde bulunan konsensüs sözlüğü konusunda Rum yönetiminin bu kadar gerilmiş olmasının sebebi de aynen budur”