‘Yağmur, dolu ve fırtına’ bunlar bir arada olunca doğal afetler kaçınılmaz oluyor. Fakat bu sefer kameralara yansıyan görüntüler hoş görüntülere ev sahipliği yaptı..
Aşağıda izleyeceğiniz görüntüler Almanya’nın Marburg kentinde dün (10 Ağustos 2018) çekildi. Yaşamını Almanya’da sürdüren Prof.Dr. Uğurcan Akyüz’ün kameralarına yansıyan bu görüntülerde yaban kazlarının dolu, yağmur ve fırtınaya karşı nasıl hareket ettiklerine tanık olacaksınız..
Prof.Akyüz ayrıca şahit olduğu o anları kaleme de alarak okuyucuyu sürükleyici bir deneme yazısının içine katıyor… İşte Prof.Akyüz’ün kamerasına yansıyanlar ve kaleminden satırlara düşenler;
Radyodan bildirildiği üzere; 07 Ağustos 2018 Salı günü akşam saatlerinde bulunduğum bölgede, beter bir yağmur başladı. Kaç haftadır süren yüksek sıcaklığın sonucu olsa gerek bu yağmur! Duyduğum kadarı ile bu coğrafya için pek doğal bir durum değilmiş, bir de Kıbrıs’ta olsalar diyesi geliyor insanın ama, yaşanan yerdir geçerli olan!
Evden çıktığım saati hatırlamıyorum. Olağanüstü hava koşullarına rağmen, olağan bir trafik vardı. Sadece, kimi araçların köprülerin altına park ettiği dikkatimi çekmişti!
Hedeflediğim yere varmam çok zamanımı almadı. Ancak hazırlanmam ve biraz terredütten sonra arabadan çıkmam zamanımı aldı! Çünkü felaket bir yağmur vardı ve donanımım yetersizdi. Donanımım bir yana; tam da şimdiye kadar çalışmadığım koşullardan, şimdiye kadar çekmediğim fotoğrafları çekmem mümkün olacaktı! İşte, bu motivasyondu beni oraya götüren!
Çünkü; fotoğraf çekmeyi hedeflediğim bu koşullar, hayatımdaki ikinci zor koşullardı. Birincisinde soğuktan fotoğraf makinemdeki pil çalışmıyordu, yirmi beş yıl önceydi, ikincisi de bu… Bu sefer kamerayı yağmurdan korumak için çabalarken her tarafım ıslandı elbet ama, sorun o değildi. Sorun, devamlı yön değiştiren ve doluyla karışık yağan yağmurun şiddetini sürdürmesiydi.
Ortamı aşağı yukarı biliyordum, daha önce üç defa çekim yapmıştım orada. Oldukça zengin bir faunası olduğu için tekraren keyifle gitmiş ve çalışmıştım. Bu bölgedeki değişik yerlerde çalıştım, bir kare çekmek için bir saat beklediğim de oldu! Özellikle de leyleklerin yuvalarına geliş ve gidişlerini, yavrularını besleyişlerini ve onların büyümelerini nerede ise gün be gün takip ettim. Tavşan, kuzgun ve iki leyleği aynı karede çektim! Ceylan, tilki, yine denk gelir belki..
Ancak, bu karşılaştığım çekim koşulları olağandışıydı!
Arabadan çıkıp kulübeye kadar yürüdüğüm yaklaşık yüzeli metrelik yol bitmek bilmedi. Almanya’da ormanlarda, yamaçlarda, vadilerde sıklıkla görülebilecek bir kuş gözlem kulübesiydi hedefim. Ahşap merdivenleri çıkarken yağmurluğumun altında kalan kısımlarımın çoktan sırılsıklam olduğunu fark ettim. Güzel fotoğraflar çekeceğimin heyecanı beni oraya kadar götürmüştü ama; kulübenin açık olan iki tarafından esen rüzgarla yağmur her yere dağılıyor, çekim için gerekli küçücük korunaklı bir yer dahi bırakmıyordu bana. Her nasılsa çatı sağlamdı ve oradan yağmur yağmıyordu. Yanımda götürdüğüm tripodun sadece ayaklarını açabildim, makineyi yerleştirme şansım oluşmadı bile! Tavanı biraz daha siper etmek için taburenin üstüne çıktım, yine de rüzgarın sertliği yüzünden damlalar hala objektifimi takip ediyordu! Bir kuru yer başım kalmıştı ama, şapkamı objektifi korumak için çıkardım! Rüzgarın ve fırtınanın yön değiştirmelerine karşı, bir yandan düşmemek için çaba gösterirken; öbür yandan sabit durmaya ve kompozisyon yapmaya çalışıyordum! Çünkü bendeki küçük bir oynama, zum yaptığım lens nedeniyle büyük bir kaymaya neden oluyordu, bu yüzden net fotoğraf çekmek çok zor olacaktı!
Göl ve göldeki faunanın yoğunluk yerlerini daha önceden bildiğim için, fazla zaman kaybetmeden objektifimi oraya doğru yönlendirdim.
17:28:56 de çektiğim ilk kareden sonra çalışmamın oldukça bereketli olacağını sezmiştim! İyi bir makinem ve iyi bir lensim vardı ancak, fotoğraf çekmek için hava oldukça kapalı, ışık yetersiz ve üstelik fırtına şiddetliydi. Uzak mesafeden netlik yaparken yağmur sorun yaratıyordu! Yağmurun perdelemesine karşın, netlediğimde göl içinde eziyet çeken kazlar ve ördekler sanki dans ediyor gibi gelmeye başladı bana! İzlemesi belki ilginçti ama, kazlar için durum pek iç açıcı görünmüyordu. Durum şöyle özetlenebilirdi: kazlar hareketli, hava hareketli, makine hareketli ve ben hareketli… Şiddetli dolu ya kazların üstüne çarpıyor ya da doğrudan göle düşünce yaklaşık onbeş santim suyu sıçratıyor ve geride bir su çukuru oluşturuyordu. Hızlı bir döngüydü. Suda yoğun bir hareketlilik vardı. Sığ bir yerde durmaya çalışan kazlar da, hem suya hem de doluya ayak uydurmaya çalışıyorlardı… Bu yüzden, çok zordu çekim yapmak. Daha yirmi kare çekmeden objektifi defalarca silmek zorunda kaldım… Neyse çekim yaparken yavaş yavaş sadece objektiften gördüğüm kazlar ve ben bir ritme uymaya başladık. Yok, kemençe değildi o ritmi veren! Kazların başına vuran dolu, benim objektifime çarpan damlaydı, ritmin ustası fırtınaydı! Çalışırken, koşulların zorluğu ve bilumum mazeretler ortadan kalkmıştı!
Kazların; yüzlerini rüzgarın geldiği yöne doğru çevirdiklerini ve bu arada gagalarını havaya doğru kaldırdıklarını fark ettim. Gagalarına dolu çarpanların sanki “yeter, yeter” diye bağırdığını duyuyordum! Yavrular da vardı aralarında, boğulurlar mı diye düşündüm. Çünkü dalgalarda batıp çıkıyorlar, darbe alınca kafalarını sallıyorlar, ayakları yerden kesiliyor ve adeta rüzgarda savruluyorlardı.
Rüzgar kulübenin kapalı kısmından esmeye başlayınca daha rahatladım ve peş peşe deklanşöre bastım. Ancak çok uzun sürmedi bu durum. Ters rüzgarla birlikte; yapraklar, küçük dallar uçuşmaya başladı kulübenin etrafında. Şiddetli gök gürlemesi, çatırdamalar! Çatıya düşen irili ufaklı kırık dalların çıkardığı sesten çok, kulübenin sallanması beni sinir etti! Bu arada pek yapmam ama; tripod kullanmadan 39, 22 ve 19 saniyelik filmler de çektim! Aklıma gelmişken yazayım; yedek pil işe yaradı elbette, yoksa çok üzülürdüm. Onun için oğluma teşekkür borçluyum!
Bir de gölün de içinde bulunduğu arazide yaşayan yaklaşık yirmi kadar Milan cinsi boğa, bulunduğum kulübenin altından geçtiler, onların da güzel fotolarını ve filmlerini çektim! Yağmur, sis gibi derinlik verdi çekimlerime! Çocukluğumun yazlarında yaşadığım yaylayı tekrar yad ettim!
Tamam, kazlar dolu ile danslarına devam ediyorlardı ancak, fırtınanın dineceği yoktu. Etraftan siren sesleri gelmeye başlamıştı ve soğuk değil, telefonum üç kere titretmişti beni! Özellikle şapkayı ama, zaman zaman da makineyi tutan sol elimin parmakları uzun süre suda kalmış gibi buruşmuştu! Lensi kuruladığım bezler iyice ıslanmıştı, bütünüyle ben de öyle… Bir de en önemlisi karelerde tekrarlamalar başlamıştı! Son karemi 18:17:38 de çektikten sonra toparlanmaya karar verdim. İlginç ve bereketli bir görüntü avı olmuştu! Artık gitme zamanı gelmişti! Makineyi son bir defa silip, kart kısmına su girmemesi için özen göstererek naylonladım.
Heyecanlıydım; acaba bilgisayarda nasıl görüneceklerdi çektiklerim!
Yorgun, ıslak ve ancak mutlu olarak kulübede merdivenlere yöneldim, koşacağım yolu şöyle bir kestireyim derken, devrilmiş ağaçları gördüm. Buz kestim! “Eyvah araba” dediğimi hatırlıyorum! Merdivenden nasıl indiğimi, koşarken o ağaçların üzerinden nasıl atladığımı, birikintilerden nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum.
Arabayı gördüm! Üç metre yakınındaki ağaç ters yöne devrilseydi, ya da altına park ettiğim ağaç, veya dalları kırılsaydı üzerine, araba gitmişti! Koşullardan planladığım, ulaşacağımın heyecanıyla bunu düşünememiştim işte!
Ama ne güzel; günden geriye kalan, kazlar hala dolu ile dans ediyor, fotoğraflar da cabası!
Bilgisayara yükledim çektiklerimi, ekranda bir bayram havası!
Prof.Dr. Uğurcan Akyüz
Marburg, 10 Ağustos 2018