Mart ayı AB için önemli bir ay olacak. 15 Mart’ta Hollanda’da parlamento seçimleri yapılacak. 25 Mart’ta ise Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu (AET) oluşturan Roma Antlaşmaları’nın 60. yıldönümü kutlanacak. AB üyesi 27 ülkenin liderleri 25 Mart’ta Roma’da biraraya gelerek “Avrupa’nın geleceği” konusunda bir belge onaylayacaklar. İngiltere’nin ise Mart ayı içinde Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesini tetikleyerek iki yıl sürmesi beklenen Brexit müzakerelerini başlatması bekleniyor.
1957’de altı ülkenin imzaladığı Roma Antlaşmaları ile AET olarak yola çıkıp şimdi 27 ülkeden oluşan,500 milyon nüfusla dünyanın en büyük ortak pazarı haline gelen, 1992 Maastricht Anlaşması ile Avrupa Birliği (AB) olan Avrupa entegrasyon projesi 60. yılında ciddi sorunlarla karşı karşıya. Hollanda seçimleri önemli ama daha önemli olan 23 Nisan’da birinci turu yapılacak olan Fransa seçimleri. 60. kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanan AB’nin durumuna kısaca göz atalım.
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1957 yılında Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda, Batı Almanya ve Lüksemburg tarafından kurulmuştu. Kurucu üyelerin üçünde bu yıl seçimler yapılacak. Hollanda ve Fransa’da anketler AB projesine sıcak bakmayan siyasi güçlerin seçmenlerden destek aldığını gösteriyor. İlk sınav Hollanda seçimleri. Geert Wilders liderliğindeki yabancı düşmanı, İslam ve Müslüman düşmanı Özgürlük Partisi (PVV) önde görünüyor. Bu parti oyların çoğunu alsa da hükümet kurması zor. Hollanda’da seçim sistemi nedeniyle hep koalisyonhükümetleri ülkeyi yönetir. Diğerpartiler PVV ile ortaklık yapmak istemiyor. Dolayısıyla Wilders’in Başbakan olması uzak bir olasılık. AB yöneticilerini teselli edebilecek nokta bu. Ancak PVV’nin yüksek oranda oy alaması diğer Avrupa ülkelerindeki popülizmi körükleyecek. AB’nin geleceği açısından esas tehlike 23 Nisan’da Fransa’da yapılacak seçimlerdir. Seçimleri Marie Le Pen’in kazanması AB için felaket olur. Donald Trump deneyiminden sonra kimse “Le Pen seçimleri kazanamaz” demiyor. 60 yaşına basan Avrupa entegrasyon projesinin kaderini Fransızlar belirleyecek.
İşte böylesi bir ortamda AB liderleri 60. yıldönümü kutlamaları için Roma’da biraraya gelecekler. Ele alacakları belgenin başlığının “Future of Europe” (Avrupa’nın geleceği) olması rastlantı değil. İngiltere’nin Brexit kararı ve diğer üye ülkelerde yükselen popülizm AB’nin geleceğini tehlikeye sokuyor. “Avrupa’nın geleceği” belgesi 2025 yılına kadar olan dönem için farklı senaryoları inceliyor. AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, belgeye yazdığı önsözde birliğin ciddi meydan okumalarla karşı karşıya olduğunu, çok kutuplu bir dünyada Avrupa’nın rolünün ne olacağının belirlenmesi gerektiğini yazıyor. AB’nin geleceği konusunda yeni bir vizyona ihtiyacı var. 25 Mart’ta liderler tarafından onaylanacak belge böylesi bir vizyon ortaya koymayı amaçlıyor.
AB, 1945 yılından beri Avrupa’da barışı sağlayan, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konularında dünyaya örnek olan, ekonomik ve ticaret gücü yüksek bir yapı. Dünyada yaşanmakta olan hızlı değişimler AB’yi etkiliyor. 2008 mali krizinin yarattığı olumsuzluklar hala etkisini sürdürüyor. Belgede aktarıldığı gibi AB’nin önemli bir sorunu nüfusunun yaşlanmakta ve azalmakta olmasıdır. 1900’de Avrupa’nın nüfusu dünya nüfusunun yüzde 25’ini oluşturuyordu. 2015’te bu oran yüzde 6’ya düştü. 2060’ta Avrupa’nın nüfusu dünya nüfusunun sadece yüzde 4’ü olacak. 2030’da Avrupa toplumları dünyanın en yaşlı toplumları olacak. Avrupa’nın dünyadaki görece ekonomik gücü de azalacak. 2004’te AB dünya GSMH’nın yüzde 26’sına sahipti. 2015’te bu oran yüzde 22’ye düştü. 2030’da yüzde 20’nin altına düşecek. Euro, Amerikan dolarından sonra en önemli uluslararası para birimidir ama Çin’in para birimi hızla yükseliyor. 2015’te Euro’nun dünyadaki payı yüzde 33 iken 2017’de yüzde 30’a düştü. AB uluslararası güvenlik açısından da kendini zor bir durumda buluyor. Doğu’da Rusya’nın askeri gücü artıyor. Ortadoğu savaş ve kaos içinde.Terörizm tehlikesi önemli. Sadece yumuşak güçle bu sorunların üstesinden gelmek mümkün değil. ABD, Çin, Hindistan, Rusya gibi aktörler savunma bütçelerini artırıyorlar. AB’nin bu konularda adım atması gerekiyor. Popülizmle birlikte korumacılığın, içe kapanma eğilimlerinin ön plana çıkması AB için sorunlar yaratıyor.
AB vatandaşlarının AB’yi yönetenlere, kurumlarına olan güveninin azalması da üzerinde durulması gereken bir sorun. Popülistler bu konuları devamlı olarak gündeme getiriyorlar. Bir çok konuda “Brüksel” ve bürokrasisi eleştiriliyor. AB’yi yönetenlerin vatandaşlarına vaad ettikleri ile yaptıkları arasındaki farkı daraltmaları gerekiyor. Güven ve meşruiyet bu şekilde kazanılabilir.
Belgede 2025’e kadar neler olabileceği konusundaki beş senaryoyu başka bir yazıda ele alacağız.