Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesi, Avrupa parlamentosundaki Rum Milletvekilleri ve AKEL de dahil olmak üzere bütün Rum siyasilerin ve bürokratların müştereken gösterdikleri yoğun çaba ve girişimler sonucunda bu hafta başında rapordan çıkarıldı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın seçildikten sonra canla başla sürdürdüğü ve ne pahasına olursa olsun, -halen daha sürüncemede olan ve de hiçbir yaptırım ve icra yetkisi olmayan- “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna vermediği tavizin kalmadığı “Ortak Devlet Kurmak” görüşmelerindeki müstakbel ortağımız Kıbrıslı Rumlar, işte böyle birileri. Onlara göre Kıbrıslı Türklere hiçbir yaşam hakkı verilmemeli. Boğazları öyle bir sıkılmalı ki, kurtuluş çaresini Rumların tüm isteklerini kabul etmekte ve Rumların kölesi veya da bir başka tanımla tebaası olmakta bulmalılar. Sadece oy verebilen kullar olsunlar, başka bir yetkileri de olmasın Kıbrıslı Türklerin.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın çanak tuttuğu, Rumların istedikleri ve akıllarındaki “Ortak Devlet” kavramına göre;
Görüşmelerde her şey Rumların istedikleri gibi gitmeli. Görüşmeler sonrasında hayata geçirilecek yeni ortak devlet, mevcut Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırmayan mevcutun yeni bir versiyonu olmalı. Bu yeni devletin anayasasında, Makarios’un 1964 yılında Temsilciler Meclisinde sadece Rum Milletvekillerinin oyları ile kabul ettirdiği uyduruk “Gereklilik Yasası” içeriğince tek taraflı ve Anayasaya aykırı olarak iptal ettiği Türklere ortaklık hakkı veren 13 madde asla yer almamalı. Yeni devlet Rum çoğunluğun mutlak idaresi altında olmalı. Türkler sadece vatandaşlık haklarına, yani sadece oy verme haklarına sahip olan köleler olmalı. Türkiye’nin garantörlüğü ile adaya askeri müdahale hakkı tartışılmayacak şekilde ortadan kaldırılmalı ve Türk askeri bir daha gelmemek üzere adadan gitmeli.
Bu nedenle de Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesinin Rumlar tarafından iptal edilmesi halen daha KKTC gündemine gelmedi nedense. Dolayısıyla bırakın protesto için yollara dökülmeyi kınanmadı bile.
Aramızda Rumlara ayılıp bayılanlardan, uğurlarına her tür dini ve ulusal değerlerimizi çiğnemekten çekinmeyenlerden, Paskalya’da pilavuna ve paskalya çöreği yiyen ama Ramazanda oruç tutmayan ve tutanlara da düşman gözüyle bakanlardan, camiye gidip ibadetlerini yapanlara yobaz yaftasını takanlardan, liselerimizden daha zengin bir müfredata sahip olan İlahiyat kolejlerinin kapatılması için canla başla çalışanlardan, anavatan Türkiye’ye laf etmeyi marifet sayanlardan, her fırsatta anavatandan gelerek adamızı kendilerine vatan yapan kardeşlerimizi kötülemekten çekinmeyenlerden ve de Rumları bir kurtarıcı gibi gören bu kesimden hiçbir “protesto” veya da kınama duymadım. AP’nin Türkiye Raporu taslağından bizlere uygulanan acımasız ve insanlık dışı izolasyonların kaldırılması tavsiyesinin çıkarılmasını eleştiren hiçbir karşı eylem görmedim. Türkiye’yi ve adamıza gelip yerleşenleri acımasızca eleştiren medya silahşörlerinden de tık bile çıkmadı. İşte Rum hayranı olmak ve kendi ırkını, milletini inkar etmek böyle bir şey.
Uğruna toprak tavizi verilmesi tarafımızca önerilen, mevcuttan daha da küçültülmüş bir KKTC haritası sunulan, Kıbrıslı Türklerin varoluş garantisi olan “Garantiler ve Güvenlik” konularını tartışmaya açmak ,Türk Ordusunun tamamen çekilmesini gündeme almak gibi tavizlerin verildiği, içi tamamen boş, yaptırım gücü olmayan, icra yetkisi bulunmayan, bir kukladan öteye hiçbir değeri bulunmayan “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna böylesi tavizlerin verilmesini Kıbrıs Türk halkının büyük bir çoğunluğu elbet onaylamayacaktır, hele de müstakbel ortağımız Rumlar bizi her konuda boğmak için elinden gelenleri yaparken.