“YÖDAK, bir de buradan yak” başlıklı yazıma cevaben YÖDAK Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş cevap hakkını kullandı ve aşağıdaki yazıyı gönderdi.
Aynen köşeme taşıyorum.
Bu arada, en azından bazı sorularımız da cevap buldu, en azından bazı konuların yargıya taşındığını ve polise de yansıdığını görmüş olduk, ancak cevabını aradığımız bazı soruların cevapları halen belirsizdir…
“YÖDAK, bir de buradan yak” başlıklı yazıya bu konuları yakından takip eden farklı paydaşlardan bazı detaylar da gelmeye başladı bile, anlaşılan o ki kokuşmuşluğun boyutları sandığımızdan daha fazlaymış…
Sayın Ediz Tuncel’in ve Detay Gazetesi’nin dikkatine,
Sn. Ediz Tuncel’in 19 Ekim 2016 tarihli olarak gazeteniz ve gazetenize ait web sitesinde çıkan yazısına cevabımdır. Cevap hakkımın kullandırılmasını rica ederim.
Aslında 4 yıl için 19 Eylül 2013 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı 3. Cumhurbaşkanımız sayın Eroğlu tarafından 6 ay gecikme ile, gerek seçim yasaklarının azizliği gerekse adayların çokluğu karşısında Cumhurbaşkanı’nın kimi görevlendireceği hususunda gösterdiği titizlik ve hassasiyet nedeniyle, göreve atandığımda, doğru kişiyi göreve getirdiği gerekçesi ile benden çok sayın Cumhurbaşkanı’nı tebrik eden olmuştu.
Göreve atandığım gün itibarı ile 7 yılı ODTÜ 22 yılı da YDÜ de olmak üzere 30 yıla yakın öğretim üyeliği yaşamımın çok büyük bir kısmını da yöneticilik yaparak ve bu konuda da başarılı olduğuma inandığım bir biçimde sürdürmüş bir kişi olarak sözkonusu sürenin içine yöneticilik görevlerimin yanısıra 80 den fazla makale ve kitabı, insanları aydınlatmaya yönelik ulusal ve yabancı basında yer alan birçok yazıyı, radyo ve TV programını sıkıştırmayı başarabilmiş, tüm bunların yanında ulusal ve çok sayıda uluslar arası konferansa katılarak sunduğum bilimsel makalelerle bilim dünyasında ülkemi en iyi şekilde temsil etmiştim. Nasıl mı? ODTÜ yıllarımdan itibaren hep günde ortalama 18-20 saatlik bir çalışma temposuyla. Gündüzün Öğretim Üyeliği ve idari görevler yanında, yurt içi ve dışı tanıtımlara ve bunların yanında ulusal ve çok büyük uluslararsı organizasyonlara zaman ayırarak, akşam geç saatte eve vardıktan ve el ayak çekildikten sonra da akademik çalışmalara yoğunlaşarak, zaman mevhumu gözetmeksizin…
Hal böyle iken, yıllarca hemen hemen ayni yüksek tempoda yaptığım işlerden dolayı hiçbir zaman yorulmak aklıma gelmedi. Çünkü yorulduğumu düşünecek kadar hayatta hiç boş vaktim olmadı. Hayatım boyunca hiçbir zaman yaptıklarımdan dolayı kimseden takdir beklemedim ancak sayısız takdir belgesi ve plaket yanında birçok ulusal ve uluslararsı ödüle de layık görüldüm. International Academy of Science Health and Ecology- Insburck tarafından “Pavlov Honour Pin in Gold”, Türk Dünyası Mühendis ve Mimarlar Birliği tarafından “Türk Dünyası Hizmet Ödülü”, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Üstün Hizmet Ödülü ve Beratı”, Türkiye Jeoloji Mühendisler odası ile KKTC Jeoloji Maden ve Metalurji Odası tarafından “Yerbilimleri Üstün Hizmet Ödülü ve Beratı” bunlardan birkaçıdır.
Tam da bu sebepten dolayı, Meclisteki 4 partinin milletvekillerinin tamamının oyunu alarak 2010 yılında Meclis tarafından YÖDAK Üyeliğine seçilmemin ardından 3 yıl sonra bu kez YÖDAK Başkanlığına atanmaktan büyük bir onur ve gurur duymuştum. Amacım; yükseköğretimle ilgili 30 yıllık deneyimimle KKTC yükseköğretimini bulunduğu yerden daha ileriye taşımaktı. Görevimin ağırlığı ve taşıdığı önemin bilinciyle alışılageldiğim yüksek tempoyu sürdürerek, herzaman tarafsızlık ilkesi doğrultusunda ve tüm üniversitelere ayni mesafede olmaya özen göstererek özellikle de herzaman yapıcı ve sevecen bir biçimde olaylara ve sorunlara yaklaşarak çözüm üretmeye çalıştım.
Dünya Bankası uzmanları ile “Verimlilik” konusundaki çalışmaları, Avrupa Birliği uzmanlarının katılım ve katkıları ile de “7 Meslek Gurubunun Avrupada Serbest Dolaşımını Sağlayacak Düzenlemeleri” ve “Avrupa Yükseköğretim Direktifine Uyum Çalışmalarını”, bunun yanında,“Mevcut Yasa ve Tüzüklerimizi Avrupa Birliği Ülkelerindekine Uyumlu Hale Getirme Çalışmaları”, tüm bu çalışmaları YÖDAK olarak paydaşlar arasında genellikle de koordinasyonu sağlamak suretiyle üniversitelerimizle ve meslek kuruluşlarımızla hep birlikte yürüttük.Yüksek öğretim Kalite çalışmalarına önem verdik. Bu bağlamda Avrupa’nın ve dünyanın en önemli kalite güvence ajanslarının başkanlarını ülkemize davet ederek üniversitelerimizin yetkili kişilerinin de bu toplantılara etkin ve en üst düzeyde katılımlarını sağlamak suretiyle seminer ve atölye çalışmaları düzenledik. İslam Ülkeleri Kalite Güvence Ajansları Birliğinin Yönetim Kurulu Üyesi olarak IQA WORKSHOP QUALITY IN HIGHER EDUCATION Konulu Uluslarası Konferansı düzenledik.Ticaret odasıve Reel Sektör temsilcileri ile Yükseköğretimi iyileştirmeye yönelik çalışmalar sürdürdük. TC–KKTC Hükümetleri Arasında İmzalanan, 2013-2015 Dönemi Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı Çerçevesinde YÖDAK’a Yüklenen görevler arasında yer alan “KKTC Yükseköğretim Strateji Belgesi ve Eylem Planı” başlıklı raporu YÖDAK Raporu olarak hazırladık.
Üzüntü verici olan, KKTC Yükseköğretiminin geleceği açısından hayati önem taşıyan konularda önemli yol almış, önemli mesafeler kaydetmiş iken ve benzer çalışmaları da sürdürdüğünüz bir sırada, birilerinin çıkıp farklı hesaplar içerisine girerek bu olumlu gidişi ortadan kaldırmak istemeleridir.
Malesef iki yıla yakın bir süredirşahsıma yönelik ve şiddetini degiderek artırarak sürdürülenasılsız, seviyesiz ve insaf ölçülerinden çok uzak,onur kırıcı biçimde, çok yoğun bir karalama kampanyası ve itibarsızlaştırma girişimi mevcuttur. Şahsıma yönelik bu eylemler; KTÖS, 3 YÖDAK Üyesi ve malesef bir üniversitemizin üst kademe yöneticileri ile basın ahlakını hiçe sayan bir avuç basın mensubu tarafından planlı ve koordineli bir biçimde ortak bir zeminde ve ayni masa etrafında sürdürülmektedir. Basında çıkan haberlerden şahsıma yönelik saldırılarda kullanılan uslup ile sözünü ettiğim 3 farklı cepheden planlı biçimde ve peş peşe gelen açıklamalarda(istifamın da istendiği vb.) tıpa tıp aynı kelimelerden oluşan cümleler kullanılmaktadır.
Aslında şahsıma yönelik yapılan bu saldırılar sadece bana ve yakın çevreme zarar vermekle kalmamakta, sizin de vurguladığınız gibi, hem ulusal platformda, hem de uluslar arası platformda KKTC yükseköğretimine de büyük zarar vermektedir.
Sonuç olarak, bugüne değin hep doğruları söyledim, attığım her adımın arkasında durdum. Aldığım aile terbiyesi ve akademik etik kuralları neticesinde çalıştığım kurum ve ülkeme duyduğum saygı ve sorumluluk bilinciyle tüm bu stratejik saldırılar karşısında bile hep suskunluğumu korudum, tahriklere kapılmadım. Ta ki YÖDAK üyesi sayın Mehmet Hasgüler’in beni FETÖ’cü gösterme yönündeki gazetedeki açıklamalarına kadar. Bu noktada sizin suskunluğumu koruduğum iddianızın aksine, bu konuda polise gidip suç duyrusunda bulundum, zem ve kadih davası açtım. Benzer yöndeki açıklamaları ve ithamları nedeniyle dün itibarıyla ikinci kez mahkemeye başvurması yönünde hem avukatıma hem de polise talepte bulundum. Çünkü artık sözün bittiği yerdeyiz ve haddini bilmeyenler, kurumları ve kişileri art niyetle zan altında bulundurmayı alışkanlık haline getirenler hukuk karşısında hesap da vermelidirler.
Tam zamanlı 2 YÖDAK üyesinin sözleşmelerinin 9. maddesine göre, hizmet şartları yönünden 7/79 sayılı Kamu Görevleri Yasasında belirtilen hükümlere tabi oldukları halde haftada 39 saat hizmet vermeleri gerekirken, haftada toplam 1-2 saat iş yerine geldikleri tesbit edilmiş gerekli mercilere bu durum yazılı olarak iletilmiştir.
Ayrıca bu 3 üye Yükseköğretim Yasası’nda açıkca belirtilen eşitlik ilkesine ters davranarak, tüm üniversitelere eşit mesafede olmak yerine, GAÜ ile GÜ arasında davaların süregeldiği esnada YÖDAK’ın GÜ tarafından dava edildiği durumda,hastalığım nedeniyle katılamadığım bir toplantıda, gündemde olmadığı halde, ülkede başka avukat kalmamış gibi, davamıza inandıkları için ücretiz bu hizmeti verecekler diyerek apar topar GAÜ avukatlarını davaya YÖDAK avukatı olarak atamışlardır. Daha sonra bu kez GAÜ YÖDAK’ı dava etmiş, üyelerin YÖDAK’ı temsil amacıyla görevlendirdikleri avukat bu kez YÖDAK’ı dava eden tarafın avukatı olarak mahkemeye gelmiş ve ortaya trajikomik bir durum çıkmıştır. Sözkonusu davada bu 3 üye görevlendirdiğim her iki avukatın da YÖDAK’ı temsiliyetinin önüne geçecek şekilde karşı tarafın eline belgeler sunarak etik dışı davranmışlar, suç işlemişler ve bu davranışları neticesinde de YÖDAK’ı en temel hakkından, kendini savunma hakkından yoksun bırakarak, davanın kendi kurumları olan YÖDAK tarafından kaybedilmesine sebep olmuşlardır. Bu durum 2 avukat tarafından yazdıkları dilekçeyle bilgime getirilmiştir. Bu etik olmayan yasa dışı özetle “hainlik” olarak adlandırabileceğimiz durumu hem Cumhurbaşkanı’nın hem de Meclis Başkanı’nın YAZILI olarak bilgisine getirmeme ve suç duyrusunda bulunmama rağmen böylesi önemli bir konu henüz Başsavcılığa iletilmemiş ve herhangi bir soruşturma başlatılmamıştır.
Bugüne kadar şahsımla ilgili yargıya yansıyan tüm olaylarda haklılığım bir kez de yargı önünde de ispat edilmiştir. Girne Üniversitesi’nin Pilotaj Programı ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı’na sunulan Başsavcılık görüşü, beni suçsuz bulurken üyelerin bazılarının çelişkili beyanları olduğu ve gerçekleri söylemedikleri yönünde saptamalar ve ifadeler içermektedir. YDÜ Sınıf Öğretmenliği programının 3 üye tarafından yasaya aykırı biçimde iptal edildiği, YİM 133/2015 Sayılı davanın 3 Eylül 2015 tarihli kararı ile kesinleşmiş, YÖDAK’ı, dolayısı ile bu durumu yaratan 3 üyeyi suçlu bularak 14.000 TL artı %16 KDV ödemeye de mahkum etmiştir. Bu durum, sizin de köşe yazınızda belirttiğiniz gibi, tam anlamıyla bir rezalet örneğidir ve kurumsal, hukuksal ve bilimsel etik bakımından hiçbir şekilde kabul edilemez.
Benim ne dün ne de bugün hiç bir şekilde atanmış olduğum görevin vakar ve onuru ile bağdaşmayan veya haysiyet ve itibar kırıcı veya görev icaplarına uymayan, yasalar karşısında hesabını veremeyeceğim herhangi bir eylem ve davranışım olmadı, bundan sonra da kamu menfaatı gereği, görevimi aynı bilinçle ve tarafsızlık ilkesinden ödün vermeden, yasalara ve kurumlara saygı çerçevesinde sürdüreceğim.
Saygılarımla,
Prof Dr Hüseyin Gökçekuş
YÖDAK Başkanı