Çok uzak olmayan geçmişte demokrasinin dünyada yayılmakta olduğu söylemi, kanısı yaygındı. Bu söylemi destekleyen veriler vardı. Arap dünyası ve Orta Asya ülkeleri hariç dünyada demokrasi gerçekten yaygınlaşmıştı. Demokrasinin geleceği konusunda iyimserlik ağırlıktaydı. Şimdi tüm bunlar geride kaldı. Avrupa’da, ABD’de ve dünyada popülizmin yükselişi demokrasinin geleceği konusunda ciddi kaygıları beraberinde getiriyor. Dünyanın en eski, yerleşik demokrasilerinde bile olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Bu nedenle olsa gerek ABD eski Başkanı Barack Obama,10 Ocak’ta yaptığı veda konuşmasında demokrasinin önemi, vatandaşların demokratik süreçlere katılımının, aktif olmalarının önemi üzerinde durdu. Obama’nın veda konuşması ile Donald Trump’ın yemin töreninde yaptığı konuşmayı karşılaştırdığınızda aradaki farkı rahatlıkla görebilirsiniz. Obama’nın veda konuşması Youtube’ta var. Herkese tavsiye ederim. Popülizmin yükselişi karşısında demokrasinin tehlikede olduğu, demokrasiyi savunmak için demokrasiden yana herkesin çaba harcaması gerektiği görüşü sadece Obama tarafından değil bir çok kişi tarafından dile getiriliyor. Roberto Stefan Foa ve Yascha Mounk, Journal of Democracy dergisinde yayınlanan “Dekonsolidasyon işaretleri” (The Signs of Deconsolidation) başlıklı makalede bu konuda ilginç bazı veriler aktarıyorlar. Bunlara kısaca göz atalım.
Makaleye göre Amerikan vatandaşları arasında liberal demokrasiyi eleştirmenin ötesinde reddetme eğilimi güçleniyor. 2011 yılında genç Amerikalılar arasında yapılan bir ankette gençlerin yüzde 24’ü demokrasiyi “kötü” veya “çok kötü” bir yönetim şekli olarak nitelediler. 1995’te ordunun ülkeyi yönetmesi fikrine destek veren Amerikalıların oranı 16’da 1 iken yakın geçmişte yapılan anketlerde bu oran 6’da 1’e düştü. Özellikle gençler arasında demokratik sistemden hoşnutsuzluk sadece ABD ile sınırlı değil. İngiltere, Avustralya, Hollanda, Yeni Zelanda, İsveç gibi yerleşik demokrasilerde de benzeri eğilimler var. Demokrasi ile yönetilmenin yaşamsal olduğunu düşünen gençler azınlık durumunda. Demokrasinin temsili kurumları, siyasi partileri sorgulanırken otoriter görüşler güç kazanıyor. “Parlamento ve seçimlere bağımlı olmayan güçlü lider” görüşü taraftar kazanıyor. Dünya Değerler Anketi’ne göre “güçlü lider” fikrine destek ABD, İspanya, Türkiye, Almanya gibi ülkelerde arttı. Örneğin Almanya’da “Ülkenin ihtiyacı halkı temsil eden tek, güçlü bir partidir” diyenlerin oranı yüzde 20. Fransa’da 2015’te yapılan bir ankette yüzde 40 ülkenin “otoriter bir hükümetin” eline verilmesi gerektiğini destekledi. Ankete katılanların üçte ikisi popüler olmayan ama gerekli reformları hayata geçirmek için ülke yönetimini “seçilmemiş uzmanlara” verme görüşünü destekledi. 2016 yılının Ekim ayında ABD’de yapılan bir ankette Amerikan demokrasisine inancını yitirdiğini veya hiç bir zaman inanmadığını belirtenlerin oranı yüzde 46’ydı. Macaristan’da Victor Orban, Polonya’da Kaczyñski, ABD’de Donald Trump, Filipinler’de Rodrigo Duerte gibi popülistlerin seçim kazanmasını, Fransa’da Le Pen’in güçlenmesini, genelde popülizmin yükselişini bu çerçeveye oturtmak gerek.
Siyaset teorisinde konsolide olmuş demokrasilerin artık geri gitmeyeceği varsayımı hakimdi. Demokrasinin konsolidasyonunu tanımlarken Juan Linz and Alfred Stepan “kasabada tek oyun olması” (only game in town) kriterini getirmişti. Roberto Stefan Foa ve Yascha Mounk, son gelişmeler ışığında demokratik konsolidasyonun “tek yol” olduğu varsayımını sorguluyorlar. Demokrasinin her zaman “kasabada tek oyun” olması için vatandaşların demokratik değerlere bağlı olmaları, otoriter alternatifleri reddetmeleri gerekir. Yukarıda aktarılan veriler bunun zayıfladığını gösteriyor. Bu durumda gelişmiş ülkelerde bile demokrasinin geleceği konusunda kaygılı olmak, demokrasiyi korumak için somut çalışmalar yapmak gerekiyor. Popülizm çoğulculuğa karşıdır. Jan-Werner Müller’in “Popülizm nedir?” başlıklı kitabında vurguladığı gibi popülizm özde demokrasi karşıtıdır. Demokrasi için tehlike oluşturmaktadır.
Belli ki dünyada demokrasi ciddi zorluklarla, sınavlarla karşı karşıya. Demokrasinin geleceği konusunda soru işaretleri var. Donald Trump’ın ABD Başkanı olması bunun bir örneği. Türkiye’de yaşanmakta olan süreçler de bu yönde. Zor bir dönemden geçiyoruz. Çoğulcu, özgürlükçü demokrasiyi savunmak en önemli görevlerden biri.