Günlük sorunlarla, aktüel gelişmelerle boğuşmak hayatımızın önemli bir bölümünü oluşturur. Bu normaldir ama güncelden uzaklaşıp uzun vadeli, stratejik düşünce ve planlama ortaya koyabilmek son derece önemlidir. Bilim insanlarının, araştırmacıların, üniversite ve düşünce kuruluşlarının bir görevi de geleceğe yönelik çalışmalar yapmak, öneriler ortaya koymaktır. Artık sadece ülkeler olarak değil insanlık olarak uzun vadeli düşünce ve planlamaya ihtiyacımız var. Rachel Nuwer, “Batı medeniyeti nasıl çökebilir?” başlıklı ilginç yazısında Batı medeniyetinin geleceğini anlamaya çalışıyor. BBC Future sitesinde yer alan yazıda Batı medeniyetinin çökmesi konusunda iki faktöre vurgu yapılıyor. Yazıda 2014 yılında Maryland Üniversitesi’ndenSafa Motesharrei, Jorge Rivas ve Eugenia Kalnay tarafından ortaya konan bulgular aktarılıyor. Buna göre toplumların sürdürülebilirliği veya çöküşünde önemli iki faktör ekolojik zorlanma ve ekonomik eşitsizliğin derinleşmesidir. Hem çevre sorunları, hem de derinleşen eşitsizlik sadece Batı toplumlarını değiltüm toplumları ilgilendiren konulardır. Çevre sorunları ile eşitsizlik bir biri ile bağlantılıdır. Dünyanın en yüksek gelire sahip yüzde 10’u geriye kalan yüzde 90’ı kadar sera gazı emisyonu yapıyor. Dünya nüfusunun yarısı günde 3 dolardan az gelirle yaşıyor. Bu yazıda eşitsizlik konusuna değil ekolojik sorunlara ve özellikle iklim değişikliğine değineceğiz. Eşitsizlik konusu elbette çok önemli.
Rachel Nuwer, “2052: Gelecek 40 yıl için global öngörü” kitabının yazarı Norveçli Prof. Jorgen Randers’in şu görüşünü aktarıyor: “İklim sorunu giderek daha kötü hale gelecek. Paris Antlaşması’nda ve diğer antlaşmalarda vaad ettiklerimizi hayata geçiremeyeceğiz.” Bu karamsar öngörünün doğru olup olmadığını zaman gösterecek ama ABD Başkanı Donald Trump’ın Paris Antlaşması’ndan çekilebileceği yönündeki açıklamaları iyimser olmayı zorlaştırıyor. Paris Antlaşması’nın hayata geçirilmesi için geçen Pazartesi günü Almanya’nın Bonn kentinde hükümetlerarası iklim müzakereleri başladı. Müzakereler bir hafta sürecek. Bonn İklim Değişikliği Konferansı’nın olumlu sonuçlar doğurmasını diliyoruz. Halen 190 ülke iklim değişikliği eylem taahütlerini sundular. G-7 ve G-20 zirvelerinde ele alınacak en önemli konulardan biri iklim değişikliği olacak. Bonn konferansı ile 2018 yılına kadar tamamlanması gereken çalışmalar başlamış oluyor.
Paris Antlaşması’nın ilk hedefi küresel ısınmayı 1.5 derece artışla sınırlamaktır. Washington Post gazetesinde yer alan bir habere göre bilim insanları önümüzdeki 15 yıl içinde 1.5 derece ısı artışının aşılabileceğini öngörüyorlar. Bu tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor. Bu konuda Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporu beklenirken Melbourne Üniversitesi’nden araştırmacılar 2025’e veya en geç 2030’a kadar 1.5 derece ısı artışına ulaşılacağı uyarısında bulundular. Paris Antlaşması’nın uygulanması bu kötümser senaryoyu geciktirebilir mi? Bekleyip görmek lazım. Donald Trump hükümetinin anlatlaşmadan çekilip çekilmeyeceği çok önemli. Antlaşmadan çekilmemek ABD’nin çıkarınadır ama Trump’ın ne yapacağı belli olmaz. Çin, Hindistan gibi ülkeler hızla yenilenebilir enerjiye yöneliyorlar. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping ülkesinin Paris Antlaşması’nı savunacağını açıkladı. Bunlar olumlu gelişmeler. 26-27 Mayıs’ta İtalya’da yapılacak G-7 zirvesinde küresel ısınma konusunda somut kararlar alınması gerekiyor. İnsanlığın acil olarak sera gazı emisyonlarını azaltması, Paris Antlaşması’nı hayata geçirmesi lazım. Kaybedecek vaktimiz yok. Aksi takdirde tüm ülkeler için olumsuz gelişmeler yaşanacak ama esas faturayı gelişmekte olan ülkeler, fakir ülkeler ödeyecek.
Aklı başında herkes küresel ısınmanın insanlık için oluşturduğu tehlikeleri görüyor, biliyor. Deniz seviyesinin yükselmesi, sel felaketleri, kuraklıklar…. Bu liste uzar gider. Donald Trump ise küresel ısınmaya insanların neden olduğunun kanıtlanmadığını savunuyor. Bu çok tehlikeli bir yaklaşım. Sonuçta aklı selimin üstün gelmesini dileriz.
Tarih boyunca medeniyetler yükselmiş ve çökmüştür. Şimdi ekolojik sorunları ve ekonomik eşitsizlik sorununu çözümleyemezsek yine çöküşe sürüklenebiliriz. Aklımızı kullanıp bu olasılığı bertaraf etmemiz gerekiyor. Bakalım bunu başarabilecek miyiz?