Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası Yunanistan’a kaçan darbeci sekiz askerden Süleyman Özkaynakçı, Feridun Çoban ve Abdullah Yetik, Türkiye’nin yeni iade talebi üzerine hakim karşısına tekrardan çıkarıldı.
Çıkarılmasına çıkarıldı ama söz konusu darbeci üç askerin Türkiye’ye iadesini reddetti mahkeme, üstelik bir de gözaltında tutulan darbecilerin serbest bırakılmasında mahsur görülmediğinin kararını da ekledi. Açıkçası “kaçın gidin Yunanistan’dan” dedi Mahkeme, “sakın ola da Yunanistan sınırları içinde bildiklerinizi açıklayıp, Yunanistan ile Amerika’nın arasını da bozmayın. Bozarsanız işiniz zor” mesajını da verdi.
Akıllara hemen bir soru geliyor “Yunanistan ile Amerika’nın arası niye bozulsun ki, Türkiye’de gerçekleştirilmeye çalışılmış bir darbeden dolayı.”
Ama kazın ayağı öyle değil. Araştırmalar, soruşturmalar derinleştirildikçe ortaya başka bulgular çıkıyor. İşin doğrusu Yunanistan bu işin içine fiziksel konumundan dolayı, sırf Türkiye’ye en yakın komşu olması nedeni ile bulaşmış. Daha doğrusu istemese de kendini kaçış olayının içinde bulmuş. Adeta iteklenmiş bu olaya büyük abisi tarafından. Mahkemeleri de yukarıdan gelen siyasi talimatlarla, adalet dağıtacağına “Malista Griye”, Başüstüne Efendim diyerek kendilerinin de doğru olduğuna inanmadıkları kararları almışlar. Ne de olsa Yunanistan’ın âli çıkarları için her şeyi yapmak, her kararı almak mübah, etik olsa da olmasa da, uluslararası hukuk kurallarına uysa da uymasa da. Yunanistan’daki gelenek böyle. Ülke çıkarları herşeyin önünde..
Büyükada’daki Splendid Palas Hotel’de, 15 Temmuz günü öğleden sonra başlayan ve bütün gece devam eden, 21’i Türk, 13’ü ABD’den özel bir misyonla gelen CIA ajanı, 8’i de Türkiye konusunda uzman olan ABD’li bürokratların katıldığı toplantı, bu kaçış işinin odak noktasını oluşturuyor. Büyükada’daki toplantı ile sağlıkçı oldukları iddia edilen darbeci 8 TSK personelinin Yunanistan’a kaçışı çok alakasız gibi gözüküyor ama kazın ayağı öyle değil.
Söz konusu Büyükada’daki toplantıya katılanlar arasında tanınan bilinen, CIA’nın ünlü Türkiye masası şeflerinden Henry Jack Barkey ve Graham Füller’de var. Zaten bu kişilere dokunmak herkesin harcı değil. Ellerini kollarını sallayıp Türkiye’ye girip çıkabiliyorlar.
İşin ilginç tarafı Büyükada’daki Splendid Otel’de kamera sistemi yok. Giren, çıkan, kalan kişiler kimler teşhis edilemiyor. Kayıtlara ne yazıldıysa sadece o biliniyor. Sahte bir kimlikle veya da CIA laboratuvarlarında hazırlanmış gerçeğinden daha da gerçek görünümlü kimliklerle kalındığında hiçbir kimsenin veya da kuruluşun bunun aksini ispat edebilmesi mümkün değil.
Otelin kayıtlarında görülenlerin sayısı tamı tamına 40 ama konaklayanların sayısı 42. Listede Julia Romano, Ellen Laipson, Henry Jack Barkey, Graham Fuller, Marma Daudu gibi isimler yer alıyor. Kimi bilinen, kimi de bilinmeyen kişiler bunlar. Bunlara ilaveten tesadüfe bakın Almanya, İran, Rusya ve Ukrayna kimlikli kişiler de kalmış otelde. Bir başka tesadüf de otele girişler bir gün sonra kayıtlara geçmiş. Yani bu kişiler 14 Temmuz günü otelde olmalarına rağmen, kayıtlara göre otel de yoklar. Henry J. Barkey’in 15 Temmuz günü öğleden sonra otel personelinden “Canlı TV Yayını” sistemi kurulmasını talep etmesi ise Büyükada’da masum bir yaz tatili konaklaması için biraz fazla bir istek. Mayo, şemsiye, şezlong isteseydi daha makul olurdu.
İşin ilginç tarafı, 15 Temmuz günü Splendid Otelde kalanlardan bazılarını adı otel kayıtlarında var ama halen daha Türkiye’den çıkış yapmışlar değil. Belli ki çok sevmişler Türkiye’yi ve neredeyse 10 aydır tatil yapacak paraları da var.
Yunanistan’a kaçırılan helikopter, 25 kişi kapasiteli ikmal helikopteri. Yunanistan sınırlarından içeri girer girmez, erken uyarı sistemini kullanan Yunanistan Hava Kuvvetleri tarafından herhangi bir uyarının yapılmaması, saldırı jetlerinin hemen havalanıp helikopteri inişe zorlamaması ise bir başka tesadüf. Herhalde hepsi uyuyorlardı ve elektronik aletleri de bakımdaydı. Bakımda mıydı yoksa Yunanistan hükümeti, abisi tarafından bu helikopteri görmemeye, kaçan darbeci askerlerin haricinde helikopterde bulunan diğer kişileri deşifre etmemeye mi şartlandırılmıştı. Yoksa bu yüzden mi, darbeci askerler, birtakım hukuka uymayan gerekçelerle, konuşmasınlar, sorguda darbenin kökeni ortaya çıkmasın diye mi iade edilmiyorlar Türkiye’ye.