11 Eylül 2017 tarihli Bakanlar Kurulu memleketteki bütün kömür ocakları kapatılıyor.
Dün de köşe yazıma konu oldu, bugünse daha fazla bilgi sahibi olduğum için aynı konuyu bir daha açıyorum.
Kömür ocakları bu memleketin en büyük çevre felaketlerinden biridir.
Bulundukları yerlerde iki şey kesinlikle yaşanır, birincisi korkunç bir ağaç katliamı, ikincisi ve en önemlisi de kanser dahil, çok ciddi sağlık sorunları…
Özellikle Güzelyurt bölgesinde, Gaziveren, Yayla, Aydınköy, Güneşköy cıvarlarında, denize yakın yerlerde birçok kömür ocağı vardır ve çok büyük kısmı da kaçaktır.
Buralarda, özellikle de sahil kesimlerinde yakılan kömür ocaklarının çıkardığı dumanlar, ister inanın ister inanmayın, Lefke Avrupa Üniversitesi’nin güneyinde kalan tepelerden rahatlıkla görülür ve dürbünle de bulundukları noktaları rahatlıkla görebilirsiniz.
Dahası, bu ocaklardan çıkan dumanlar onlarca kilometre öteye gider, Batı, Kuzey-Batı’dan gelen şiddetli rüzgarların etkisiyle ta Girne Boğazı’na ulaşır, Polis lojmanlarında oturanlar zehirli duman kokusunu zaman zaman farkederler.
Ancak, Lefke-Güzelyurt bölgesinde yer alan Gaziveren, Aydınköy, Güneşköy ve Yayla köylerinde durum tam bir felakettir ve gamini denilen kömür ocaklarından gelen zehirli gaz etkisi altında kalan köylerde kanser hastalığı doğrudan patlama yapmıştır.
Bu pis işi yapanlar, her üzerlerinde gidildiğinde araya bazı siyasileri koyarak işi örtbas ettirdiler.
Bu kez öyle olmadı ama!
Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu konuyu Bakanlar Kurulu’na götürdü, Başbakan ve Bakanların da ikna olmasıyla yıllar yılıdır Lefke-Güzelyurt bölgesinin başının belası olan ve birçok insanın da kanser olmasından doğrudan sorumlu olan bu pislik abidelerinin kapatılmasına karar verildi.
Bu rezaletin hesabını görmek için ayağa kalkan, insiyatif alan Çevre Bakanı Fikri Ataoğlu’nu ve kararın altına imza atanları tebrik ederim.
Bakanlar Kurulu’nun aldığı bu karar duyulunca, bu pis işin elebaşıları, rantçıları hemen harekete geçtiler ve Çevre Bakanı’nı da arayarak “yakında seçim var, sen ne yaptığını sanıyorsun, seçimde bunun hesabını ödersin” mesajını vermeye, daha doğrusu tehditler savurmaya başladılar.
Hiç merak etmesinler, üç tane rantçı çevre katili Fikri Ataoğlu’na oy vermese de olur, nasılsa bu rezillikten kurtulan binlerce insan Fikri Ataoğlu’nu hatırlayacak, yıllar yılıdır yapılan bu rezilliğe dur dediği için minnet borcunu ödeyecektir…
Şimdi kömürcüler ne mi yapsın!!!
Birkaç sene önce Gaziveren’de bütün evin pencereleri kapalı olmasına ve hava alacak yerler de sıkı sıkıya kapatılmasına rağmen içeri bir şekilde sızan zehirli kömür gazından etkilenen ve solunum güçlüğü çeken bebeği ve isyanları oynayan ailesini gözümün önüne getirdiğimde, yukarda adını verdiğim köylerdeki insanların isyanlarını hatırladığımda, kömürcülük adı altında bu rezilliği yapanlara, insanların hayatını zindan edenlere, çevreyi mahvedenlere, kömürcülük yapmazsak biz hayatımızı nerden kazanacağız diye zırlananlara diyeceğim tek şey şudur; ağızlarını ayaza açsınlar ve katlettikleri çevrenin ve mahvettikleri insanların hesabını versinler, isterlerse açlıktan sürünerek ölsünler, yaptıklarının bedelini ödesinler, hiç umurumda değil!
Yerli kömür olmayınca kebapçılar ve mangalcılar ne mi yapacak!
Açıkcası o da hiç umurumda değil, isterlerse kömür ithal etsinler, isterlerse elektrikli ocaklarda pişirsinler, ne halt ederlerse etsinler…
Bu şartlar altında umurumuzda olması gereken insan hayatı, insan ve çevre sağlığıdır, gerisi hikayedir.
Unutulmasın ki bu memleketteki en büyük yangınlar da gaminiler yüzünden çıktı, bir tanesi Yeşilırmak bölgesindeki o güzelim genç ormanları yaktı kavurdu, mahvetti.
Ve yine unutulmasın ki bu memleketteki ağaç katliamının en büyük sebebi odunculuk ve kömürcülüktür, odun ve kömür yapılsın diye ağaçlar çatır çatır katledilmektedir.
Umalım ki, Çevre Bakanı ve hükümet odunculuk işine de el atar, uyduruk bahanelerle servi, okaliptüs, çam gibi ağaçların kesilmesini, budama adı altında doğranmasını topyekün yasaklar, özel şahısların odun satışı yapmasına son verir, evlerde ve arabaların arkasında gezen ağaç kesme makinelerini de tıpkı silahlarda olduğu gibi kayıt altına aldırır, kullanımına sınırlama getirir, kullanımını izine bağlar…
Bazı özel kesim ve satım yapan şahıslar Orman Dairesi’nden bir şekilde aldığı izinle ağaç kesimine gitmekte, bu ağaçları satış amaçlı olarak depolamakta, ama daha sonra kesilen kaçak ağaçları da nasılsa kimse anlamaz aklıyla izinli kesilen ağaçların arasına katmakta, rantına rant katmaktadır.
Binbir bahaneyle kesilen okaliptüs ağaçlarının arasında yaşı yüz yılı çoktan geçmiş olan, anıt ağaç statüsünde olması gerekirken uyduruk bahanelerle kesilen, mahvedilen, derin budama adı altında dibinden kesilen ve kuruyan sayısız ağaç vardır…
Bu kötülüğü yapmak, bu kötülüğe izin vermek vatan hainliğiyle eşdeğerdedir.
Bu bakımdan özel şahısların odun satma izinleri de tamamen iptal edilmelidir, odun isteyen gitsin Orman Dairesi’nden alsın, gelir de devletin kasasına girsin.
Hükümet ağaç katliamının önüne geçmek için de ısınma amaçlı kullanılacak elektriği ucuzlatmanın çarelerini bir an önce uygulamaya koymalıdır.
Aksi takdirde, pahalı elektriği kullanmamak için insanlar kaçak ağaç kesimine yönelmeye devam edeceklerdir.
Bu arada, çoktandır toplantılarına katılma fırsatı bulamadığım Kıbrıs Çevre Platformu’nu da Bakanlar Kurulu’nun bu kararının arkasında durmaya, ilgili diğer konularda da görüş bildirmeye ve desteğe çağırıyorum…