Antik Lefkoşa’nın sokakları eski güzelliğiyle öyle pejmürde ve perişan ki:
Şehrin kel kafası için peruk, çipil gözleri için takma kirpik, gedik ağızları için eğreti dişler, sönmüş memeleri için silikon, pörsümüş pençeleri için jel tırnak, sarkmış yağları için korse ve altına kaçırdığı için lastik don giydiriyorlar. Ve aynı donu yıkayıp yıkayıp kullanıyorlar.
Don eskidi, Lefkoşa’nın altı kokuyor a dostlar..
Bazı sokaklar öksüzlüğü taklit ediyor, yetimliğe öykünüyor.
Bazı sokaklar, annesi babası ilgisiz, bakımsız çocuklar gibi, burnumuzun önünde burnu akıyor.
En çok göz önünde olan Arasta sakini dükkanlar günlük makyaj yapıyorlar, senede bir iki defa estetik operasyonlar geçiriyorlar. Rengarenk kumaşlar kuşanıyorlar, tenleri vitrinli, ışıklı.
Ara sokaklarda unutulmuş, kimsesiz yaşlılara benziyor bazı konaklar; ihtişamlı bir görkem, içi çürük, parlak, dağ elması gibi görünümleri.
Tepeden aşağı bir şişe parfüm boca etseler de lağım kokusu yayıyor, Lefkoşa sokaklarının buruşuk teni, pörsük duvarları. Sokakların kokusu burnumuzun direğini alaşağı ediyor.
Felç geçirmiş, ihtişamlı ve yaşlı konakların, alt tarafı sağa üst tarafı sola çeken, akordeon gibi büzüşmüş kırışık dudaklarına çingene kırmızı rujlar sürülmüş.
Bazı konutların titrek, damarları göz göz olmuş ellerlinde fildişi tutacaklı, gül ağacından pahalı sedef kakmalı bastonlar.
Bazı tarihi konakların cumbaları gümüş renkli, altın sırma işlemeli, çelikten pantolon askısıyla, düşmüş omuzlara tutturulmuş.
Cinsel iktidarını çoktan yitirmiş, siyasi iktidara hala hevesli kır saçlı amcalara benziyor bazı kerpiç evlerin zamana direnişi..
Üstelik, gaza gelip cinsel iktidarı güçlendirici hap yutturmuşlar, kalp sektesi riski altında, paslanmış, çürümüş kapı tokmağını kaldırıp tak-tak diye vuruyorlar; aşınmış, üzerinde 1931 yazılı kapıya.
Kırık kiremitler, altındaki hasırdan şapkaya su sızdırıyor, içeri düşen damlalar, mermeri aşındırmış. Öyle bir sokak ki, bütün çeşmeleri kurumuş, damla su akmaz, hepten dölden kesilmiş.
Boruları tıkanmış, hangi çeşmeyi açsan tısss hava gelir.
Sonra bir iki çamur damlar.
Eski evlerinin kireç sıvalı duvarlarından devasa tebeşirler dökülür sokağa. Onlardan birini alır, delik deşik kara asfaltına şunları yazarım
“İmdat, bu şehir, gizlice intihara sürükleniyor. Bu şehir sessizce, depremsiz yıkılıyor. Bu şehrin makyaja değil, ilk yardım müdahalesine ihtiyacı var. Bu satırlar, şehrin şehreminisine şerden evvel son uyarıdır. ”
Sonra bir yağmur başlar.
Tüm logarlar tıkalı, yukarı sokaktan bir sel kopa gelir, Lefkoşa’nın solgunluktan kara değil gri delik deşik asfaltına beyaz tebeşirle yazdığım, bu şehrin kara yazgısının yardım çağrısını suyuna katıp götürür..
Akan sel suları ten kırıntılarını, duvar döküntülerini, dökülen tarihin tozunu toprağını. Eskinin kokusunu, geçmişin dokusunu siler süpürür. Harbilik de beraber harabe her şeyi suyuna katar ve lağım sularına karıştırıp yok eder..
Kel kafaları için perukları, çipil gözleri için takma kirpikleri,
gedik ağızları için eğreti dişleri, sönmüş memeleri için takılan silikonları, pörsümüş pençeleri için takılan jel tırnakları, sarkmış yağları için giydirilen korseleri, beceriksizliklerinden Lefkoşa’nın altına kaçırttıkları ne varsa sel alır gider, seçim gelir, eskisi gider yenisi gelir…
Araştırmacı-Yazar-Şair