1. Haberler
  2. Kültür & Sanat
  3. Ne Çok İnsan Var !.. 

Ne Çok İnsan Var !.. 

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Telefon elinin altında dururken;

Aramak isteyip de arayamadığın, arasan da bir şey fark etmeyecek. Aradığında canını sıkacak, aradığında kelimeleri ağzından cımbızla topladığın.

Çok aramak istesen de o seni çok seyrek arıyor diye aramaktan geri durduğun…

Veya; bir türlü ne demek istediğini anlamadığın veyahut meramını anlatamadığın, her arayışında kendini suçlu ve çok konuşan bir geveze gibi hissettiğin,

ne çok insan var..

Tüm bu sıkıntılardan ötürü, istemeyerek de olsa, uzunca bir süre kimseleri aramadığın çok oldu öyle değil mi?

Hatta, gizlice, onlara karşı gönül kırgınlığı yaşadığını, bilmelerini istesen de, onlar hiç bilmediler, yalan mı?

Bazı zamanlarda çoşkulu, içten, samimiyet dolu, onu koklar gibi, sımsıkı sarılırcasına konuştuklarının ses tonundaki o soğuk, o donuk, uzak, sönük, içtensiz ifade ve tonlamalar, o an, içinden bir sel gibi kopup gelen sevgiyi, dostluğu, samimiyeti; hissettiğin tüm o güzellikleri bir anda, benzinle ıslatılmış saman demetine ateş atılmış gibi anında küle döndürdü,

öyle değil mi?

Bazense, ani bir, neredeyse karakter deformasyonuna uğramış gibi, telefondaki sesin ışığını, sıcaklığını ve enerjisini kaybetmesi, anlatacağınız tüm yeni olayların, başınızdan geçenlerin, paylaşacaklarınızın boğazınıza takılı kalması..
Onun için biriktirdiğiniz, ona sakladığınız onca özel, başınızdan geçenlerin paylaşımsız sizde kalması, içinizde patlaması.. Hayatın anlamından uzaklaşması…

Yüz yüzeyken size gülümseyen, dostluğunu esirgemeyen, bir arada çok iyi vakit geçirdiğin, dostluğuna, kardeşliğine, yakınlığına çok inandığın birilerinin, aradan haftalar geçmesine rağmen, sen çok uzaklardan onun dostluğuna gelmişken, işleri çok yoğundur, o yüzden gelememiştir, en azından bir telefon eder canım, diye kendinizi avuturken, onun, başka birileri aracılığıyla kuru bir selamla kalması..

Neyse, hayat işte..

Bazen, artık kimseyi ben de arayıp sormayacağım, diye, geçirirsin içinden. Hatta söz verirsin kendi kendine.. Sonra, sırf hal hatır sormak için birbirine mektup yazan eski güzel yürekli, vefalı ve kadirşinas insanlar geçer, hayalinde, gözünün önünden..

Televizyonda, bir Yeşilçam filminde Münir Özkul Adile Naşit’e sarılır gözleri yaşlı.. Aliye Rona sinsice kirli planlar yapar, Kadir Savun bir kötülüğü engeller, Suzan Avcı genç kızı tuzağa düşürür ve Nuri Alço genç bir kızın içeceğine uyku ilacı katar, Erol Taş iğrenç ve acımasız bir kahkaha atar, genç delikanlı siyah ankesörlü telefonun başında sevgilisinin aramasını beklemektedir. Nuri Alço telefon bekleyen sevgiliden habersiz genç kızın rüyalarına tecavüze yeltenir. Hulusi Kentmen babacan tavırlarıyla, yanına da Cüneyt Arkın’ı almış genç kızı tecavüzden kurtarır..
Filmin sonunda tüm kötü karakterler ya ölür, ya da hak ettiği cezayı alıp pişmanlık duyar..

Kocaman harflerle “SON” ibaresi filmdeki tüm kötü ve güzel duyguların bu filmin bitişiyle sona erdiğinin kanıtıdır.
Bir kaç gün filmin etkisinde kalırsın, filmdeki kötü karakterlerin, kadirşinas olmayan, vurdumduymaz, hayatı bencilce sırf kendi için yaşayan kötü insanların sadece filmlerde olabileceğini, gerçek hayatta var olsalar bile senin gibi iyi yürekli bir insanın çevresinden böyle insanların çıkmayacağı yanılgısıyla avunur durursun. Öyle mutlu olursun.

Eski filmlerin son sahnesi mutluluk göz yaşları döktürür..

Ama gerçek hayat filmlerden daha gerçekçi bir acıdır.

Senin gibi naif, çıtkırıldım insanların hassasiyeti pek algılanmaz, algılansa bile, hayatın gerçekçi acımasızlığı karşısında önemsenmez.

Telefonunu, kapını, perdelerini ve ruhunu gösteriş olsun diye yaşanan tüm duygulara kapatırsın..
İçinde sıcacık insan hikayeleri geçen kitapların en yakın dostların olur. Okuyup bitirdiğin, içeriğini ve içtenliğini çok iyi bildiğin kitaplarına sarılırsın.

Sen yine, içinde samimi ve içten duyguların, dostlukların yaşandığı Yeşilçam filmlerine verirsin kendini..
Vefasız hayatın, çiğ samimiyetine perdelerini kapatrır, evindeki yalnızlığın tam ortasında filmlerin en güzel dostluk sahnelerindeki duygulardan bir dünya yaratırsın kendine.

Ve en çok da, gerçek hayatta gözlerini dahi doldurmayan diyalogların, nasıl olur da bir filmde seni hüngür hüngür ağlattığına hep şaşarsın..

Candaş Özer (Öylesine içimden gelenler)

Gazeteci-Yazar-Şair

Ne Çok İnsan Var !.. 

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bize Katılın
Reklam Engelleyicisi Tespit Edildi

Sitemize katkıda bulunmak için lütfen reklam engelleyicinizi devredışı bırakın.