2018 ve Türkiye

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kuşkusuz 2017 yılı hem dünya, hem de Türkiye için zor bir yıldı. Bu yazıda Türkiye’ye bakacağız. 2018’de Türkiye’yi neler bekliyor. Kolay bir yıl olacak mı? Sanmıyorum. Bugünlerde Türkiye hakkında yazı yazmak iç karartıcı. İnsan güzel, iyimser şeyler yazmak istiyor ama karşımızdaki tablo buna olanak vermiyor. Hem iç politika, hem de dış politika açısından durum parlak değil. İçte çok yoğun bir kutuplaşma, devamlı kavga hali var. Otoriterleşme var. Dışta ise yalnızlık (Yalnızlığın “değerli yalnızlık” olduğu artık bu fikrin sahiplerince de pek dillendirilmiyor). Otoriter birkaç rejim dışında Türkiye’nin dünyadaki imajı hayli zayıflamış durumda. “Yumuşak gücü” kalmadı. 2018’de bu durumun değişmesi beklenmiyor. 2019 seçimleri yaklaştıkça kutuplaşma daha da artacak. İktidar seçimleri kazanmak için elindeki tüm olanakları kullanacak. Muhalefet buna direnmeye çalışacak. Kavgalı bir dönem olacağı ortada. Türkiye’nin dünyadaki konumunun fazla değişmesi de beklenmiyor. İçteki tablo değişmediği ve daha rasyonel bir dış politika uygulanmadığı sürece “yalnız” olma hali, rejim tipi olarak Rusya ile birlikte anılma hali devam edecek.

Türkiye uzunca bir süreden beri birçok yönden kriz yaşıyor. Bunların başında iktidarın yönetme krizi var. Ülke OHAL ve KHK’larla yönetiliyor. Bunun ne zaman biteceği belli değil. OHAL ilan edilirken “3, bilemediniz 6 ay” denmişti. Şimdi OHAL’in sonu görünmüyor. “İktidar ülkeyi OHAL’siz yönetemez” izlenimi var. Ruşen Çakır’ın “Olağanüstü Hâl’in olağan bir rejim hâline geldiği bir ülkedeyiz” tespiti doğru. Son çıkarılan KHK büyük tartışmalara neden oluyor. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de tartışmaya katılma ihtiyacını hissetmesi konunun önemini yansıtıyor. İktidar “dediğim dedik” tavrından geri adım atmazken parlamento işlevsiz durumda. İktidarın parlamentoda istediği yasaları geçirecek rahat çoğunluğu var. Bu durumda niçin KHK’lar kullanılıyor? Bu bir siyasal kriz göstergesi değil mi? Çözüm bekleyen sorunların listesi uzun. İktidar yaratıcılığını, yenilikçiliğini kaybetmiş durumda. Herşeyin merkezinde iktidarda kalma kaygısı var. Artık her şey güç ve iktidar adına yapılıyor. Bunun ülkeye faydalı olduğu söylenemez.

Karşımızdaki tabloya baktığımızda Türkiye’de siyasal İslam projesinin ciddi şekilde tıkandığını, iflas ettiğini görürüz. Sonuç farklı olamaz mıydı? Olabilirdi ama kişisel ihtiraslar buna izin vermedi. Türkiye siyasal İslam’ı da denedi. Denemesi iyi oldu. Askerler darbelerle, baskılarla bunun denenmesini engellemeye çalışmakla büyük hata yapıyordu. Bunun yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. İlk dönemler halkın beklentileri gerçekleşiyor gibiydi. Daha demokratik, daha çoğulcu, daha hoşgörülü bir Türkiye’ye doğru ilerleme vardı. Sonra bu durum tam tersine döndü ve şimdiki tablo ortaya çıktı. Böylece siyasal İslam projesinin ülkeye ne verip ne veremeyeceği, vizyonu pratikte sınanmış oldu. Bunun sonucunda idealler unutuldu, iktidar hırsı herşeyin üstüne çıktı. Fikirler tükendi. Fikir üretebilecek insanlar geriye itildi. Onların yerini “evet efendimciler” aldı. Herşeyin merkezine lider kondu. Özgürlükler, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı önemsiz addedildi. Türkiye siyasi yaşamında eskiden beri var olan hastalıklardan “bizden değilsen düşmansın” anlayışının ortadan kaldırılması yerine güçlendirilmesi tercih edildi. Soru sormak, eleştiri yapmak tehlikeli hale geldi. Korku yaratıldı. Korku beraberinde ikiyüzlülüğü getirir. Demokrasinin temel direklerinden biri olması gereken medyanın durumu içler acısı. Gazetecilik değil yandaşlık geçerli akçe. Medyanın bu kadar pervasızca iktidara tabi kılınması, bunun rahatsızlık değil memnuniyet yaratması herşeyi anlatıyor. Özgürlükçü olma iddiasındaki siyasal İslam bitti. Bu deneyim sadece Tunus’ta devam ediyor. Umarız orada başarılı olur. Türkiye’nin önündeki seçenek AB normlarına uygun, laik, demokratik, özgürlükçü, farklılıklara, inançlara, düşüncelere hoşgörülü, hukuk devletini, kuvvetler ayrılığını, basın özgürlüğünü temel alan bir rejimdir. Bu vizyondan başka çıkış yolu yoktur.

İçteki zorluklar dış politikaya da yansıyor. “Komşularla sıfır sorun” yaklaşımı mazide kaldı. Otoriter eğilimler Türkiye’nin Batı’daki imajını zedeledi. Öfkeli açıklamalar aradaki mesafeyi daha da artırdı. Yandaş medya halka dünyanın neredeyse tümünün, özellikle Batı’nın Türkiye’ye düşman olduğu mesajını verdi. Tarihsel nedenlerle zaten kitlelerde var olan “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” anlayışı kamçılandı. Bu çıkmaz yoldur. Ortadoğu’da yapılan hataları zaten biliyoruz. Gelinen noktada “dost” ülkeler Rusya, İran, Katar gibi ülkeler. Onların dostluğunun nereye kadar olacağı da tartışmalı. Hiçbiri demokratik değil. Batı ile görüş ayrılıkları, çıkar çatışmaları olabilir ama halen dünyada en gelişmiş demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, basın özgürlüğü bu ülkelerde var. Ortadoğulular, Afrikalılar bu nedenle hayatlarını tehlikeye atarak Batı’ya göç ediyorlar. Türkiye’nin tüm bu konuları tartışması lazım ama tartışma ortamı dar ve riskli.

Siz okurların yeni yılını candan kutlar, 2018’in daha iyi bir yıl olmasını dileriz

2018 ve Türkiye
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Ajans Cyprus ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Bize Katılın