İran’da hükümet karşıtı protesto gösterileri oluyor. Bu satırlar yazıldığı sırada gösterilerde ölenlerin sayısı 21’di. Bu sayı artabilir. Halkın protesto gösterileri konusunda sağlıklı analiz yapmak kolay değil. Tabii işin kolayı var. “Bu Amerikalıların işi” dersiniz ve konu kapanmış olur. Bunlar komplo teorileri. Bu yaklaşıma göre halklar özne olamazlar. İlla işin içinde “dış güçler” vardır. Nitekim İran’ın dini lideri Ayetullah Hameney de böyle düşünüyor. Gösteriler konusunda “İran’ın düşmanlarını” suçluyor. Olayların nasıl gelişeceğini göreceğiz. “İran’da ne oluyor?” sorusuna sağlıklı cevap verebilmek için daha çok bilgiye ihtiyacımız var. Rejimi alt etmek kolay değil ama halkın taleplerini susturmak da kolay değil. Teokrasi modern toplumun ihtiyaçlarına, sorunlarına çözüm üretemez. İran halkı demokratik bir siyasal sisteme layıktır.
Bu yazıda hükümet karşıtı gösterilere değil demografi konusuna değinmek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde İran ve Türkiye demografileri konusunda okuduğum iki yazıya atıfta bulunacağım. Carnegie düşünce kuruluşu internet sitesinde yer alan Richard Cincotta ve Karim Sadjadpour imzalı “Iran in Transition: The Implications of the Islamic Republic’s Changing Demographics” ve The Guardian’da yer alan “Türkiye’de doğurganlık oranının düşmesi Erdoğan’ın vizyonunu tehdit ediyor” başlıklı yazılara bakacağız. Komşu iki ülkenin nüfusları hemen hemen aynı. İran’ın nüfusu 81.2 milyon, Türkiye’nin 79.5 milyon.
Nüfus konusu ekonomi, siyaset, uluslararası ilişkiler, çevre konularıyla yakından bağlantılıdır. Değişim halinde olan dinamik bir öğedir. Bir ülkeyi anlayabilmek için demografik eğilimlerini iyi bilmek gerek. Her ne kadar demografi kader olmasa da bazı eğilimleri değiştirmek zordur. Gelişen toplumlarda doğurganlık oranının düşmesi bu eğilimlerden biridir. Hem İran’da, hem de Türkiye’de doğurganlık oranında düşüş var. İki ülkenin bazı bölgelerinde doğurganlık oranı daha fazladır ama önemli olan ülke ortalamasıdır. 1980’li yılların ortalarında İran’da ortalama doğurganlık oranı 6.5 çocuktu. 2005’ten bu yana 2 çocuk. İran nüfusunun yüzde 75’i şehirlerde yaşıyor. Şehirlerde yaşayanlar daha az çocuk yapar. Aynı konuda Türkiye için şunlar yazılmış: “Türkiye’nin nüfus büyümesi durdu, doğurganlık oranı Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en düşük seviyesine indi. Ve Türk nüfusu yaşlanıyor.” “Doğurganlık oranındaki kontrol edilemez düşüş Türkiye’yi, yaşlanan nüfus sorunuyla baş başa bırakacak.” “Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ülkede doğurganlık oranının 2016’da ilk kez 2,1’e gerilediği belirtildi.” Kısacası İran ve Türkiye toplumları yaşlanma sorunu ile karşı karşıya kalacak.
Halen Avrupa, Japonya, Çin ve başka ülkeler yaşlanan nüfus sorunu ile karşı karşıya. Eninde sonunda tüm ülkeler bu noktaya gelecek. Hükümetler doğurganlık oranını artırmak için çaba harcayabilir. Türkiye ve İran’da böylesi çabalar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “üç çocuk” çağrısını hatırlayalım. Ne var ki bu çabalar genellikle doğurganlık oranındaki düşüşü durdurmuyor. Önemli olan 2.1 çocuk ortalamasının altına düşmeden önceki dönemi iyi değerlendirebilmek. İran’da halen çalışma yaşında olan insanların sayısı diğer yaş gruplarından daha büyük. Ortalama yaş 31. Bu durum olumlu bir demografik ortam oluşturuyor. Çalışabilir yaştakilerin oranının yaşlılar ve çocuklardan yüksek olması bir “fırsat penceresidir”. Pencere kapanmadan iyi değerlendirilmesi gerekir. BM tahminlerine göre İran’da pencere 2040’la 2045 arasında kapanacak. İran’ın fırsat penceresinin kapanması Türkiye, Lübnan, Tunus gibi ülkelerden daha hızlı oluyor. Dolayısıyla İran’ı yönetenlerin 2045’e kadar olan süreci iyi yönetmeleri gerekir. Bunu başaramazlarsa fırsat heba edilmiş olacak.
Ortadoğu’da bir çok ülkenin nüfusu çok genç. Ancak bu gençlerin kaliteli eğitim almaları ve iş bulmaları sağlanmadığı sürece genç nüfusun sunduğu fırsatlar değerlendirilemez. Nitekim bu ülkelerde gençler arasında işsizlik oranı çok yüksek ve bu da sosyal sorunlar yaratıyor. Türkiye ve İran’ın bu durumdan gerekli dersleri çıkarıp gençlerini iyi eğitimle donatmaları ve istihdam sağlamaları gerekir. Bunu başarırlarsa hızlı kalkınma sağlayabilirler. Aksi takdirde fırsat uçup gidecek. İran verilerine göre her yıl iyi eğitim almış 150 bin İranlı yurt dışına kaçıyor. BBC’de yer alan “Turkey brain drain: Crackdown pushes intellectuals out” başlıklı yazı Türkiye’nin de beyin göçü sorunu yaşamaya başladığını gösteriyor.
İran ve Türkiye’nin demografik fırsatı değerlendirebilmeleri için demokrasi, hukuk devleti ve özgürlüklere ihtiyacı var.