1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. Profesör İlber Hocayla Lefkoşa Gezintisinde Kıbrıslılık Muhabbeti..

Profesör İlber Hocayla Lefkoşa Gezintisinde Kıbrıslılık Muhabbeti..

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hatırladığım kadarıyla Mayıs 2011 senesiydi, Prof. Dr. İlber Ortaylı çok okunan bir yazar olmasına rağmen, tv kanallarında henüz bu kadar popüler değildi. On iki adet kitabını okuduğum, hasbelkader bir söyleşi için adamıza gelen Türk Tarihi Profesörü İlber Ortaylı hocamızı, bazı rastlantılar sonucu Suriçi Lefkoşa’sında gezdirmem nasip olmuştu.

Hocayla gezimize Arasta çarşısında başladık. Hoca Lefkoşa içindeki tüm mezar taşlarındaki Osmanlıca ibareleri okuyor notlar alıyordu. Ben de elimden geldiğince ona eşlik ediyor ve türbe ve mezarların yerini tespit etmek açısından kendisine yardımcı olmaya çalışıyordum. Neredeyse Lefkoşa’da köşe bucak nerede bir mezar, yatır, türbe varsa onları geziyorduk.. İşin garip tarafı Surlar içinde İlber Hoca’dan ziyade beni tanıyorlar, bana ilgi gösteriyorlar ben de mahcubiyetimden yerin dibine giriyordum.

İlber hocayla dolaşırken, çarşıda insanların hocayı tanımadığını fark ettim. Bunun sebebi ya insanların tarih kitaplarına ilgi duymaması, ya da okumayı sevmemesine bağlayarak bir açıklama ihtiyacı hissediyordum. Hoca bir ara bana “Delikanlı sen rehberlik dışında ne iş yaparsın diye sordu” Ben de, yine aynı mahcup bir tavırla “Hocam, ben, profesyonel rehber değilim. Naçizane, küçük çapta bir araştırmacı ve tv gezi kültür programcısıyım” dediğimde “O halde Tevekkeli değil seni seviyor ve tanıyorlar” dedi. Ben o sırada, bunları duyacağıma ölsem de yerin altına girsem, diye geçirmiştim içimden. Fırsatını bulmuşken, gerekli açıklamayı yapmak için şöyle diyebildim “Yok hocam, siz Kıbrıs’ta tanınan ve sevilen bir isimsiniz, sadece çarşı eşrafı sizin kitaplarınızı okumamış olduğundan sizi tanımıyor olabilirler de ondan” diye geçirmiştim.

Lefkoşa’nın Arabahmet semtindeki aynı adla anılan Camiinin avlusundaydık. Hoca yine mezar taşlarının tozunu alıyor, üzerlerindeki Osmanlıca yazıtları ve tarihleri inceliyordu. Sonra geçip cami avlusundaki çeşmede eline yüzünü yıkadı ve cami avlusunda dinlenirken kendilerine şu soruyu sormuştum.

“ Hocam Osmanlı Döneminde Kıbrıs’a göç ettirilenler veya aşiretler  kimlerdir ve denildiği gibi göç ettirilenlerden bir kısmı zorla bu adaya sürülmüşler midir? Aldığım cevap netti ve şöyleydi

“Osmanlı dönemi boyunca Kıbrıs’a sürgün edilenler olmuştur, ama bu sürgüne tabi tutulanlar aşiretler değil, bireylerdi. Halkın göçü sürgün değildir. Adaya göç ettirilenler ise, has mı has Yörük Müslüman Türkmen kabileleridir ve  Etnojesi en açık Türk Kavmi Kıbrıs’a göç edenlerdir. Göç etmelerinin sebebi ise Osmanlı devleti ile yaşadıkları bir takım vergi sorunlarından kaynaklanır.” Demişti.

İlber hocadan sirayet eden kabir, yatır ve mezar taşlarını inceleme merakım hep sürdü. Ve sonra fark ettim ki, ister Güney Lefkoşa olsun ister Kuzey Lefkoşa veya Mağusa olsun bu mezar, yatır ve türbelerde yatanlar, başka ırklardan devşirme Müslüman Osmanlı er asker ve komutanlarıydı. Etnik kimlikleri ise sadece Osmanlı kimliği idi..

Ve yine fark ettim ki, Kıbrıs toprakları dünyanın tüm etnik kökenlerinin mezarlarıydı..

Kabataslak 10 bin yıllık Kıbrıs egemenlik tarihinin geçmişine dönüp bakacak olursak, bu egemenliklerden hiç birinin tam bağımsız bir şekilde ada yönetimini elinde tutamadığını görüyoruz.

Tüm bu egemenlik tarihi geçmiş mücadelesinin savaşlarında gelmiş geçmiş insan ırk dokusunun kemikleşmiş bir şekilde bu topraklarını kimyasını oluşturduğunu belgeliyoruz.

Dolayısıyla Kıbrıs’ın toprakları tüm dünya etnik köken kemiklerinin ufalanmasıyla oluşan bir toprak parçasıdır. Böyle düşündünüz mü hiç?

Peki, günümüzde, en son mezarlığa ne zaman gittiniz? Birinin cenazesine veya çok önceleri vefat etmiş birinin kabrini en son ne zaman ziyaret ettiniz? Mesela, köy mezarlıklarını ziyaret ettiniz mi hiç.. Herhangi bir mezarda yatan mevtanın etnik köken seceresinin, nerede doğduğuna ve Kıbrıs’a nereden geldiğine dair bir beyana rast geldiniz mi herhangi bir kabristanlıkta.. Üzerinde, anası şu etnik kökendendi, babası da filan etnik köken mensubuydu yazan bir mezar taşı ilişti mi hiç gözünüze!!

Mezar taşının üstünde doğum ve ölüm tarihleri yazılıdır genelde, başkada hiç, gerisi bir hiç, bu topraklarda yaşamış, bu topraklarda ömür törpülemiş ve gitmiş, bu topraklara gömülmüş, her şey koskocaman bir hiç,  dikkatinizi çekti mi hiç?

Sahi, 1571-1960 yılları arasında, ister Rum olsun, Ermeni veya Türk Osmanlı tebaalı Anadolu kökenli ölüp giden onca nesil nerede şimdi.

Anladık onlar öldüler de, mezarları nerede?

Kemikleri nerede?

Mezarlarını kimler yok etti, kimler toprağa karıştırıp üzerine arpa ve çiçekler ekti?

Kim?

Nerede o binlerce yaşam? Osmanlı döneminde ölen köylüler, çiftçiler, fakirler-zenginler, Kadılar Kadızadeler, Müftüler Müftüzadeler,  asilzadeler neredeler hani? Mezarları nerede bu insanların.. Kemikleri nerede? Neden arayıp soranları, haklarını koruyanları, yüceltenleri yok o kemiklerin bu günlerde!!!

Peki, en fazla 1960’lı yıllardan günümüze ölü defnedilen Kaymaklı’daki Türk Mezarlığına gittiğiniz oldu mu?

İşte o mezarlıkta, Osmanlı döneminde vefat etmiş etnik kökeni bilinmeyen Müslümanlar da yatar..

Bu nasıl mı olur?

O kemiklerin çoğu, Kaymaklı Müslüman Mezarlığına kemik nakliyle gömülmüşlerdir. Daha önceleri Girne Kapısı’nın karşısındaki okullar bölgesi mezarlıkmış. Oraya okul yapımı uygun görülünce, arayanı soranı olmayan, nesilleri tarafından unutulan mevtalardan oluşma koskoca kabristanlıktaki mezarlıklar kazılıp, yattıkları yerlerden alınıp, kemikleri Kaymaklı Mezarlığına nakil edilmiş. Boşaltılan mezarlık arazisine de bugünkü Lefkoşa Türk Lisesi inşa edilmiş..

Peki siz hiç, hayatınız boyunca, bir kez olsun, nesilleri tarafından unutulan, yeni nesiller tarafından tanınmayan, bilinmeyenlerin mezar taşlarıyla süslü Kaymaklı mezarlığını ziyaret ettiniz mi hiç? Eski mezarlar gözünüze ilişti mi, hani mezar taşlarında Osmanlıca yazılı olan, köken olarak her biri Anadolu’nun farklı bir diyarından, köyünden ve mezrasından olan Osmanlı tabiiyetli, yani uyruklu insanların  mezarları var ya, onlardan bahsediyorum.

Sahi etnik köken açısından tam olarak hangi ırk mensubuydu onlar. Şimdilerde çok önemli mi bu? Ya da hangimizin umurunda Allah aşkına..

Mağusa veya Lefkoşa sokak aralarında bir köşede yatan şehitlerin isimlerini bilir misiniz? O çok eski Osmanlı Müslüman mezarlarında yatanların (Arnavut, Boşnak, Kürt, Bulgar-Makedon müslümanı veya Türk) etnik kökenlerinin ne olduğu, nereden geldikleri hususunda bir bilginiz var mı? Yok, değil mi? Ya da kaçımızın umurunda bu!!!

Ben söyleyeyim,

Lefkoşa ve Mağusa’nın köşe bucaklarında, yeşil türbe beziyle örtülü mezar ve yatırlarında yatanlar etnik köken olarak Arnavut, Kafkas, Sırp, Ermeni, Bulgar, Makedon, Yahudi, Slav, Roman devşirmesi veya Türk gibi her biri ayrı bir kökendendi.

Ama Osmanlı askerleriydiler.

Bu talihsiz Kıbrıs topraklarında kaç diyardan insan gömülü olduğunu bilir miydiniz?

Kıbrıs topraklarının muhteviyatının dünya insan ırkının neredeyse yarısının kemiklerinin ufalanmasından oluştuğu aklınıza takılmaz mı hiç?

Neyse, tüm bunları neden mi yazdım, neden mi söz konusu ettim. Şu günlerde siyasilerin iktidar komplekslerinden beslenen ırkçılık yeniden hortlatıldı Kıbrıs’ımızda.

Onların kazanma ve güçlenme hırsı yeniden insanların ırk kökenlerine doğru yöneldi. Hal böyle olunca aklıma yukarıdaki satırlar geldi. Ne yapalım yani şimdi, genetik laboratuarlarına gidip etnik köken saptaması mı yaptıralım.

Son günlerde moda olan TC kimliği ile sorgulanan soyağacı araştırma merakı nereden ileri geliyor sizce. Siyasilerin kökene, ırka dayalı yanlış politikalarından tabii ki. Peki bu kime ne kazandırır, bunu zaman gösterecek. Sosyal medya hesaplarında soy kök çılgınlığı devam ediyor bu günlerde. Kimi Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Kırım, Tatar kökenli Türk olmakla övünüyor. Kimileri ise Anadolu kökenli Türk.

Bizim Kıbrıs’ta ise kendilerini sol sosyalist olarak tanımlayanlar bile ilk öne Kıbrıslılık üzerinden mikro milliyetçilik ve ırkçılık yapıyor. İkinci olarak ise Kıbrıslı Türk kimliği üzerinden milliyetçilik, yani ırkçılık ediyor. Sonra da dönüp, hayır bana ırkçı diyemezsiniz ben solcuyum, sosyalistim diyor, komik ama durum bu..

Kabul edilsin veya edilmesin, beğenilsin veya beğenilmesin başta Profesör Dr. İlber ortaylının şahsen bana açıkladığı, beyan ettiği bilgiye göre Kıbrıs Türkleri has mı has Toros dağlarının Yörük Türkmen aşiretlerinin mensuplarıdır. Bu aşiretler 1573’te başlamak üzere dalga dalga göçlerle Kıbrıs adasına çeşitli nüfus politikalarıyla göç ettirilmişlerdir.

Bu bilgi beyanı kabul edilir ya da edilmez, bu önemli değil. Önemli olan Kıbrıs Türk Halkı olarak ister sağ olsun ister sol, ister mikro olsun ister makro ırkçılığın bu topluma kökten zarar verdiğidir..  Ve unutulmasın ki üzerinde yaşadığımız Kıbrıs toprakları 10 bin yıllık geçmiş egemenlik savaşlarında ölen bir çok türden oluşan ırkın kemik kırıntılarıdır..

Hal böyleyken basit bir mantıkla şuralı-buralı, Kıbrıslı-Türkiyeli, şu kökenli bu kökenli gibisinden mikro milliyetçilik hastalığının topluma bir kazanç getirmeyeceği göz ardı edilmemeli. Kronik ırkçılık hastalığından mustarip olanların Allah yardımcısı olsun.. Şifa bulmak istiyorlarsa eski mezarları, yatırları, türbeleri, şehitlikleri dolaşsınlar.. O mezarlarda yatan Osmanlı asker ve komutanlarının başka başka ırklardan devşirilme Müslüman Osmanlı askerlere ait olduğunu. O şehit kemiklerin köken ehemmiyetinin bir hiç olduğunu düşünerek arınmaya çalışsınlar..

Profesör İlber Hocayla Lefkoşa Gezintisinde Kıbrıslılık Muhabbeti..
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Ajans Cyprus ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Bize Katılın