Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Başhekimi ve Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Nail Bulakbaşı 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla açıklamada bulundu:“İyi Bir Hekim, Öncelikle İyi Bir İnsan Olmalıdır”
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasını takiben kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde 14 Mart tarihinin, modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edildiğini ve Tıp Bayramı olarak kutlanmaya başlandığını belirten Dr. Suat Günsel Girne Üniversitesi Hastanesi Başhekimi ve Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Nail Bulakbaşı, bu tarihinTürkiye Cumhuriyeti ve KKTC’ye özgü bir gün olmakla birlikte, dünyadaki birçok ülkede Tıp Bayramı’nın benzer içerikle ancak farklı tarihlerde kutlanmakta olduğunu kaydetti.
14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla açıklamada bulunan Prof. Dr. Nail Bulakbaşı, son yıllarda Tıp Bayramı’nın, genelde hekimlerin ve sağlık sisteminin mesleki sorunlarının dile getirilip tartışıldığı bir ortam olarak değerlendirilmesine rağmen aslında, toplumdaki saygın konumu gün be gün erozyona uğrayan “hekimliğin” anlam ve öneminin vurgulanıp, tekrar hatırlananacağı bir tarih olması gerektiğine dikkat çekerek, “Çünkü tarih boyunca hekimler bulundukları topluma sadece sağlık dağıtmakla kalmamış, yaşamın her alanında toplum değerlerinin yükselmesine katkı koyan görev ve sorumluluklar almışlardır.” dedi.
Hekim: Hakim, Filozof, Tabip Anlamlarını Taşır
Çağdaş iyi hekimlik uygulamasının, hastalıkların tanı ve tedavisi kadar hastalıkların ortaya çıkışını engellemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetini de içermesi gerektiğini vurgulayan Başhekim Bulakbaşı, tüm bu özelliklerin ötesinde iyi bir hekimin, öncelikle iyi bir insan olması gerektiğine dikkat çekti. Başhekim Prof. Dr. Nail Bulakbaşı, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“Etimolojik olarak Arapça “bilme” anlamı taşıyan “ḥkm” kökü bu dile Aramca veya İbranice yoluyla Kuzeybatı Sami dillerinden gelmiştir. İyileştirici, şifa dağıtan anlamındaki “Hekim”; bilge, her şeyi bilen anlamındaki “Hakim” vebilgelik, Tanrı’nın insanlar tarafından anlaşılmayan amacı anlamını taşıyan “Hikmet” sözcüklerinin hepsi ise bu ortak kökten türemiştir. Hekim ismi, anlam olarak hikmet sahibi, hakim, filozof, tabip anlamlarını taşır ve yüzyıllar boyunca hem ruhsal hem de bedensel olarak tam sağlam olma hali yani sağlığın sağlayıcısı olarak görev yapan kişilere atf olunmuştur.
İnsanlığın ilk dönemlerinden beri sağaltım yapanların ilahi güçler taşıdığına inanıldığı için Hekim kelimesinin Tanrısal bir anlam taşıması şaşırtıcı değildir. Bu ilahi özellik nedeniyle hekimler tarihin her döneminde toplum içinde saygı gören, ayrıcalıklı bir mevkide bulunmuş ve her zaman otorite tarafından kollanan ve aynı zamanda da çekinilen bireyler olmuşlardır. Asklepios’tan bu yana Hipokrat, Aristo, Galen, Ebubekir el-Razî, İbn-i Sina gibi tarihteki bütün büyük hekimlerin aynı zamanda büyük filozoflar olması da aynı nedenle şaşırtıcı değildir. Çünkü hepsi bilinmezin arayışı çabası içinde yer almış, yaşam kaynağı olarak kabul edilen bedenin nasıl işlediği konusunda felsefi olduğu kadar zaman zaman dini yaklaşımlarda da bulunmuşlardır. Bu nedenle orta çağın sonuna kadar tıp, genelde felsefe ve dinle iç içe geçmiş bir girdap içine hapsolmuştur. Avrupa’da başlayan Rönesans ve Reform hareketleri sonrası özellikle sanatsal amaçlarla başlayan kadavra incelemeleri, modern temel anatomi ve biyoloji bilimlerinin bilimsel temellerini oluşturmuş ve tıbbın dinin baskıcı kıskacından sıyrılarak, özgür ve deneye dayanan çağdaşkalıbınagirmesini sağlamıştır. 17. ve 18. yüzyıllar boyunca devam eden bu süreç artık tıbbın bir bilim olarak belli kurallar içinde öğretilmesi gereğini ortaya çıkarmış ve başta Avrupa’da olmak üzere belli tıp ekollerine ait okullar kurulmuştur.
Tıp Bayramı,Hekimliğin Anlam Ve Öneminin Vurgulanması Gereken Bir Tarih Olmalıdır
Avrupa’daki bu gelişmelere paralel olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, savaşlar sırasında verilen kayıpları azaltmaya yönelik olarak,tıp okulu açma girişimleri birkaç kez denense de ya dini baskılar nedeniyle gerçekleşmemiş ya da Yahudi veya Hristiyan azınlığa verilen bir ayrıcalık olarak kalmıştır. Bu baskı ancak II. Mahmutdöneminde kırılabilmiş ve 14 Mart1827’de,Hekimbaşı Mustafa Behçet’inönerisiyle, Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu Amire’den yetişen genç vatansever hekimler,düşman istilasına tepki olarak ilk kez 14 Mart 1919’da Tıp Bayramını kutlamışlar ve bu kutlamalara Dr.Fevzi Paşa, Dr.Besim Ömer Paşa, Dr.Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin meşhur hocaları da katılarak destek vermiştir.
Bu nedenle son zamanlarda hekimlik mesleğinin değerini azaltan ve ekimleri hedefe koyan her türlü tavır, söylem ve uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. Çünkü herkes bir gün iyi bir hekime ihtiyaç duyacaktır.
Tıbbın İlk Kuralı, Önce Zarar Verme İlkesidir
Günümüzün çalışma koşullarında ve tıp biliminin geldiği noktada yapılması gereken hekimliğin şekli çok değişmiş, büyük teknolojik gelişmelerle desteklenmiş uygulamalar ön plana çıkmış olsa da tıbbın ilk ve en temel kuralı halen geçerliliğini korumaktadır: “Önce zarar verme”. Bu nedenle öncelikle tıp eğitiminin mükemmelleştirilmesi konusunda herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmeli, hekimlerin yetişmesi ve tecrübe kazanması için gerekli eğitim şartları yaratılmalı ve her şeyden önemlisi ustalardan çıraklara verilen “el”in temiz ve doğru olması sağlanmalıdır. Çünkü iyi hekimlik için; kılı kırk yaran bir titizlik, deneyimle özümsenmiş bilgi ve vicdani sorumluluklarla sarmalanmış sağlam bir etik anlayış gereklidir. Bu vesile ile özellikle genç meslektaşlarıma hatırlatmak isterim ki, hekimliği kutsal kılan, önceliklebizlere bahşedilen “Can”ın kıymetini bilmek ve korumak, daha sonra da her şart ve durumda; yaş, inanç, dil, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özellik ayrımı gözetmeksizin eşit olarak sağlık hizmeti vermektir. Bu hizmetin ana teması insan olsa da genel anlamda tüm canlılar yani yaşamın kendisidir. Bu nedenle çağdaş iyi hekimlik uygulaması, hastalıkların tanı ve tedavisi kadar hastalıkların ortaya çıkışını engellemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetini de içermelidir. Ama tüm bu özelliklerin ötesinde iyi bir hekim, öncelikle iyi bir insan olmalıdır.
Göreve başlarken ettiğimiz Hekimlik Ant’ında da belirtildiği gibi, Hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücüyle koruyan ve geliştiren;hastasının sağlık ve esenliğine her zaman öncelik veren; yaşamını insanlığın hizmetine adamış tüm meslektaşlarımın, Tıp Bayramı’nı kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.”