İktidarda dört parti var ama dördü de iktidarsız bir iktidarın net görüntüsünü veriyor.
İktidarda esasında kimin olduğu belli değil.
Başbakanlık koltuğu CTP’de ama hükümetin kilidi DP’nin elinde.
DP “ben bu oyunu daha fazla oynamam” derse, yandı gülüm keten helva!
Tam bir yılan hikayesine dönen, sonra da tam bir fiyaskoyla sonuçlanan yerel seçim ittifakı ve bu süreçte takınılan tutum bu dört parti için tam bir yüzkarasıdır.
İktidarda olmalarına rağmen cesaret edip de her bölgede halkın karşısına kendi adaylarıyla çıkamadılar.
Böyle bir tutum takındığında, adama şunu sormazlar mı: Madem iktidarsın ve bir yerel seçimde halkın karşısına kendi adayınla çıkamıyorsun, iktidar koltuğunda işin ne, neyin iktidarısın, kimi kandırıyorsun!!!
Dahası, dört iktidar partisinin üst düzey yönetimlerinde alınan kısmi ittifak kararları da tam bir fiyasko, çünkü partilerin tabanlarının buna uymaya niyetleri yok, tabanlar tavandakilerin aldığı kararlara gülüp geçiyor.
Bir tek Lefke’de DP’nin tabanının HP’nin adayına destek vereceği konusunda net bilgiler var, diğerleri ise birbirine girmiş durumda, UBP’li geçinen bazı zat-I muhteremler çıkar ilişkileri dolayısıyla CTP’nin adayına destek vereceklerini söylerken CTP ve TDP’ye destek vermiş olanların bir kısmı da HP’nin adayı Fehmi Çamlıköylü’yü destekleyeceklerini ve CTP’nin mevcut adayını alaşağı etmek için uğraşacaklarını açık açık ifade ediyorlar…
Aynı şekilde Lefkoşa’da CTP’nin aday çıkarmamasına içerleyen bir grup CTP’li inadına UBP’nin adayına destek çıkacaklarını ve genel merkeze bir ders vereceklerini ifade ediyorlar.
Bir diğer “karmaşık gidişat” de Gönyeli belediyesinde var.
Bir grup CTP’li Ahmet Benli’den bıkıp usanmış durumda ve Benli bulunmaz Hint kumaşı değil, gitsin de nasıl giderse gitsin modunda davranıyor, ki bunda yerden göğe kadar da haklılar, bir koltuğa gereğinden fazla yapışıp kalmak belli ki bazı sorunları da beraberinde getiriyor.
Taban tarafından sevilmesine rağmen Başbakan Tufan Hoca’ya karşı duyulan bir öfke ve hoşnutsuzluk da var.
Bunun tek sebebi de hükümetin ve partinin başı olarak özellikle partinin kaybettiği zemini yeniden kazanması ve güçlendirmesi için gerekli adımları yeterince atamamış olmasıdır.
Bu noktada, iyi niyetli olmasına rağmen hem 43 senelik bir devlet enkazıyla uğraşmak, hem de partinin kaybettiği zemini aynı anda toparlamaya çalışmak Tufan Hoca için zor iş.
Aslında öfkeli olan CTP tabanı sadece bu noktaya dikkat etse, öfkesine yenik düşmeyebilir.
HP ise günün sonunda tam bir balon olduğunu bir kez daha kanıtladı, bugün bir genel seçim olsa aldığı oyun yarısını bile alamayacak duruma geldi.
Bu hoşnutsuzluklar sürecinde sin da gülle geçsin modunda devam eden TDP ise muhtemelen barajı bile geçemez.
İktidara geldiği kısa süre içinde sadece Çalışma Bakanı Zeki Çeler’in kangren olmuş ve insan hayatına mal olan bazı sorunlara acımadan ve korkusuzca neşter vurması TDP lehine artı hanesine yazıldı, hepsi o kadar.
DP ise “bittik, bari daha fazla bitmeyelim, ayak altında fazla görünmeyelim, bırakalım yıpranacaksa ötekiler yıpransın” modunda günü kurtarmaya çalışıyor.
Bu süreçte, kendi içindeki bütün sıkıntılara rağmen en sistemli çalışmayı UBP yapıyor, hükümet dışı kalmış olsa da gölgesinin ağırlığı bile iktidardaki dört ortağı ürkütmeye yetiyor.
Yerel seçimlerin sonunda hükümet dengelerinin değişmesi de an meselesi olacak.
Özgürgün ve Ertuğruloğlu şu anda bir yolsuzluk soruşturmasına tabi olmuş durumdalar ve sürecin sonunda muhtemelen başları fena ağrıyacak.
Her ikisini de kurtaracak, en azından başlarına gelecek olanı öteleyecek tek bir çare var, şu anda parti başkanı olmasına rağmen Hüseyin Özgürgün’ün olmadığı bir hükümet modeline gitmek, özellikle de HP ile bir iktidar ortaklığı kurmak, ki bugüne kadar her dediğinin tersini yaparak günün sonunda iktidar ortağı olan Kudret Özersay için de bir kez daha dediğinin tersini yapmak ve bir UBP-HP hükümetinde yer almak sürpriz olmaz.
İktidarsız iktidar oyunları süre dursun, Türkiye’de ekonominin ve siyasetin çöküşü dolayısıyla TL’nin aşırı değer kaybetmesinden dolayı aslında devlet de hükümet de, halk da batmış durumdadır ve ne yazık ki herşeyiyle Türkiye’nin dümen suyunda giden KKTC iktidarlarının buna karşı yapabileceği hiçbir şey yoktur.
Bir tek KKTC’ye gelecek olan yabancı turistler bundan böyle bir Sterlin’e bir yerine iki bira içecekler, yabancı paranın değer kazandığı bir yer de belki turizm açısından biraz daha cazibe merkezi haline gelecek…
Ancak ve ancak, ülkenin esas gelir kaynağını oluşturan üniversiteler açısından durum sıkıntılıdır, artan döviz özellikle Türkiye’den ülkemize öğrenci gelişini ister istemez bir miktar kısıtlayacaktır.
Dahası, tam bir soygun düzenine dönen havacılık taşımacılığında gerekli tedbirler alınmazsa, sadece fahiş uçak biletleri yüzünden bile adaya öğrenci gelişinde sıkıntılar ortaya çıkacak ve bu durum öğrencilerin üniversite tercihlerine olumsuz bir faktör olarak yansıyacak.
Bet ofislerin sebep olduğu rezaleti ve travmayı hiç yazmıyorum, artık yazmaya gerek yok…
Sorma gir hanından farksız olan memleketteki uyuşturucu batağı ve nerdeyse sabahlara kadar İçişleri Bakanlığı’nın kaymakamlarının verdikleri izinler dolayısıyla açık kalan, içki satan köşe başı meyhaneleri ve barları da öğrenciler ve genel huzur açısından tam bir felakete dönüşmüş durumda…
Avrupa’da ve Türkiye’de gece saat 10’dan sonra içki satış yasağı varken, içkili yerlerde de içki servisleri gece saat 11’den sonra yasakken, bizim açık hava tımarhanesinde sabahın üçüne kadar izinler veriliyor, gece yarısından sonra sokaklarda kafası bulut sarhoşlar kol geziyor, nerdeyse her gece her köşede kavgalar gürültüler çıkıyor, polis bile bunlarla baş etmekte yetersiz kalıyor.
Içkili yerlerde belaya karışanların önemli bir kısmı da öğrencilerden oluşuyor ve polis örgütünün bütün ikazlarına rağmen İçişleri Bakanlığı ve kaymakamları bu konuda tamamen duyarsız bir tablo sergiliyor.
Bu manzarayı da bütün dünya ve Türkiye seyrediyor, özellikle Türkiye’deki vatandaş çocuğunun eğitimi için KKTC’yi artık bir cazibe merkezi olarak görmüyor, mevcut ortamın yozluğu ve kokuşmuşluğunu çocuğu için bir tehdit olarak görüyor, hatta çocuğunun canından bile endişe ediyor…
Çok merak ediyorum, gecenin birinde çıkan kavgalardan birinde birileri ölürse, herhalde İçişleri Bakanı ve o bölgenin kaymakamı “tamam, itiraf ediyoruz, bu işin birinci derece suçlusu cinayeti işleyen, ikinci derece suçlusu da bu cinayete zemin hazırlayanlar olarak biziz” diyecektir…
Derler mi!!!
Amma da derler ha…
Kardeşim artık ayaklarınızı yere basın ve kendinize gelin, bu memlekette sudan çok alkol tüketiliyor ve memleket düpedüz bir uyuşturucu ve alkol bataklığına döndü, yollar sarhoş ve uyuşturucu etkisi altında araba sürenlerle dolu, yaşanan trafik kazalarının ciddi bir oranı alkol ve uyuşturucu etkisi altında yaşanıyor, yaşanan kavgaların gürültülerin sebebi de alkol ve uyuşturucudur, bu bataklıktan en fazla zarar görenler de üniversite öğrencileri, hatta ortaokul ve lise seviyesinde okuyan öğrenciler ve huzuru kaçan halktır…
Hükümet olarak belli ki alkol ve uyuşturucuyu önlemek için hiçbir radikal tedbir almayacaksınız, sabahlara kadar meyhanelerin, barların açık kalmasına izin vereceksiniz, seyirci kalacaksınız.
Bir müsibet bin nasihatten iyidir derler, aklınızın kendinize yettiğini düşündüğünüz ve nasihatten de anlamayacağınız için tek çare başınıza sırf bu yüzden bir müsibet gelmesi ve bu vesileyle de aklınızı başınıza toplamanızdır.
Örneğin sabahın köründe ve akşamın bir saatinde zil zurna vaziyette bir sürücü birinizin veya bir sevdiğinizin arabasına füze gibi gelip toslarsa ve canınıza okursa, size cehennemi yaşatırsa ancak aklınız başınıza gelir…
Bu belki iyi bir tecrübe olmayacak ama bu şekilde iktidarsız iktidar oyunları oynamaya devam edecekseniz, eninde sonunda müstahakınız da bu olacaktır…