TMT Mücahitler Derneği Genel Başkanı Yılmaz Bora, Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçilmesinin mümkün olmadığını, böyle birşeyin kabul edilmeyeceğini belirtti.
Bora, “Rumlar 55 yıl silah zoru ve terörle gasp ettiği ve eşit ortağı Kıbrıs Türk halkını ortadan kaldırmak için iki kez (1963 Akritas – 1974 İphestos) soykırım uygulamış ve eğer Garantör Anavatanımız Türkiye olmasaydı, Atlılar, Sandalar, Muratağa ve Taşkent katliamları ile akıbetimizin nereye varacağı belli olmuşken, Elan aynı zihniyetin devam ettiği açık bir gerçek iken, AB ve BM öyle istiyor diye, haklı ve meşru olarak kurduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ve her şeyimizi borçlu olduğumuz Anavatanımız Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçmemiz mümkün değildir” dedi.
Yılmaz Bora, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya hitaben yayımladığı açık mektupta, gerçekçi, yaşayabilir, kalıcı bir çözüm, barış için görüş ve önerilerde bulundu.
Genel olarak insanların barış istememesi, barışa karşı olması ve barışı kötülemesinin mümkün olmadığına işaret Bora, barışın mutluluğun kaynağı olup, insanların ve toplumların huzur ve güven içinde yaşamasına, ekonomik refaha kavuşmasına zemin hazırladığını kaydetti.
Savaşlardan sonra, barış yapılmaması durumunda ulusların ekonomik bakımdan gelişmesi, refaha kavuşması güven ve huzur içinde yaşamasının mümkün olamayacağına dikkat çeken Bora, 1878’den sonra Kıbrıs’ta aralıklarla devam eden Rum saldırılarının, 1974 Mutlu Barış Harekatı sayesinde sona erdiğini hatırlattı.
Kıbrıs Türk halkının Barış Harekatı ile esaretten kurtularak, özgürlüğüne kavuştuğunu ve en uzun süreli barışa kavuşturulduğunu ifade eden Bora, bugün, dili, dini, milleti farklı iki halkın iki ayrı bölgede yaşamasının sağlanması ile toplumlar arası savaş riskinin köklü bir şekilde ortadan kalktığını belirtti.
“Barış İki Tarafın da İstemesi Durumunda Olur”
1975 Nüfus Mübadele Antlaşması ve 1977-1979 Doruk Antlaşmaları ile iki ayrı bölgede, iki ayrı idare oluştuğunu ve aradan 50 yılı aşkın bir süre geçtiğini belirten Bora, barışın iki tarafın da istemesi durumunda ve iki halk arasında, kin, nefret ve düşmanlıkların terk edilmesi ile mümkün olacağını kaydetti.
Kıbrıs Türk halkının geçmişte çektiği çok büyük acılara rağmen, Rum komşulara karşı kin ve nefret duyguları taşımamakta, aksine onlarla işbirliği ve barış içinde yan yana dostça yaşamak istediğine işaret eden Bora, şöyle devam etti:
“Ancak karşı taraf; halen terör ve katliam yaparak gasp ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti olarak gayri meşru bir şekilde tanınması, AB üyesi olması, AB ve ABD, BM Güvenlik Konseyi üyeleri tarafından kayıtsız şartsız desteklenmesi gibi sahip olduğu avantajlı durum ve koşullara uygun davranmaktadır.
Bu nedenle Türk halkı olarak varlığımızı sürdürmemize olanak verebilecek makul ve gerçeklere dayalı bir barış anlaşmasına yanaşmamakta direndiği inkar edilemeyen bir gerçektir.”
Rum tarafının Kıbrıslı Türkleri azınlık olarak görmekten ve adanın tümünü ele geçirmek isteğinden vazgeçmek niyetinde olmadığını açıkça ortaya koyduğuna dikkat çeken Bora, “Ne acıdır ki, halen KKTC’de barış maskesi arkasına saklanarak, Türk halkının Rum çoğunlukla birleştirilmesi ve yok edilmesi amacı ile yoğun bir kampanya yürütülmektedir. Bazı kişilerin ve siyasi partilerin de bu barış ninnisini etkili bir silah olarak kullandıkları görülmektedir. Diğer bir acı gerçek de Anavatanımızla aramızı açmak için içten ve dıştan yoğun uğraş verenler vardır” dedi.
Kıbrıs’ta Türk varlığının; Anavatan Türkiye’nin desteği ve koruması olmadan var olamayacağını vurgulayan Yılmaz Bora, mektubunda “Ancak çok açık bir gerçektir ki KKTC olmadan da ne özgür olabiliriz, ne egemenliğimiz olur ne de bu Ada’da varlığımızı sürdürebiliriz” ifadelerine yer verdi.
“Kıbrıs Sorununu Kıbrıs Türkleri Yaratmadı”
“Kıbrıs sorununu Kıbrıs Türkleri yaratmamıştır. Tarihi belge ve olaylar çok açıktır. Bugüne kadar yaşanmış tüm acıların ve kanlı olayların tek nedeni ve sorunun kökeni Rumların Enosis hayalidir. Kıbrıs Türkleri bugüne kadar yaşananların sorumlusu ve suçlusu değildir” diyen Bora, Kıbrıs Türklerinin bir devletten ayrılarak, yeni bir devlet ilan eden ayrılıkçı bir halk olmadıklarını vurguladı.
Kıbrıs Türklerinin bağlı oldukları devletten silah zoru ve terörle dışlanıp, tüm devlet çalışanlarının zorla devletten atılmaları nedeni ile kendi idarelerini kurma hakkına sahip olduklarını ifade eden Yılmaz Bora, 1960’da denenen Ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılış sebebinin de Enosis olduğunu anımsattı.
Bora, 1963-73 arası döneme değinerek 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’yla bugünkü barış ortamı ve çözümün parametrelerinin ortaya çıktığını kaydetti.
Bugün büyük bedeller ödenerek kurulan bir cumhuriyete sahip olunduğunu belirten Bora, KKTC’nin tanınmamasının aslında hür dünyanın büyük bir ayıbı olduğunu kaydetti.
Soruna kalıcı ve yaşayabilir bir çözüm için yıllardan beri sürdürülen müzakerelerle ilgili karşı tarafın Annan Planı da dahil olmak üzere hiçbir olumlu tavır ortaya koymadığına dikkat çeken Bora, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi eski Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis’in 3 Şubat 2008 tarihli Sunday Mail Gazetesi’nde çıkan açıklamalarında da açıkça görüldüğünü söyledi.
Bora, Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğunun görüşlerine tercüman oldukları inancı ile gerçekçi, yaşayabilir, kalıcı bir çözüm, barış için görüş ve önerilerini paylaştı.
Öneriler şöyle:
“Barış Harekatı ve bir savaş sonrası, Nüfus Mübadele Antlaşması ile Kuzey’i vatan yaptık, 44 yılı aşkın bir süredir, barış, huzur ve güvenlik içinde yaşıyoruz. Çözüm ve barış diyerek yeniden huzursuzluk ve çatışma ortamı yaratmak kime ne yarar sağlayacaktır.
55 yılı aşkın bir süredir ortak olduğumuz Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoru ile dışlandık. Self determinasyon hakkımızı kulandık kendi idaremizi ve Devletimizi kurduk. Bu bir gerçek durumdur. Müzakere masasında Kıbrıs Türk halkının 50 yılı yok sayılamaz. Bir toplumun yaşam hakkı dondurulamaz. Sahte veya hepten yok sayılamaz. Karşı taraf gayri yasaldır. KKTC ise yasaldır ve yapılan icraatlar da geçerlidir.
Kıbrıs Türk halkı kimsenin malını mülkünü zorla gasp etmemiştir. Katliamdan kurtulmak için ve bir savaş sonrası zorunlu nedenlerle barış için yapılan Nüfus Mübadele Antlaşması ile göç etmek zorunda bırakılmıştır. Mal mülk sorunu Savaş olmuş ve toplu göç yaşanmış ülkelerde yapılan uygulamalara benzer toplu takas ve tazminatlarla devletten devlete çözülmelidir. Komisyonlar aracılığı ile bireysel çözüm, yeni çatışmaları yaratacaktır. Tazminat derken Kıbrıs Türk halkının 1955’den beri ve Ortega Raporu ile saptanan tüm zararları da tazmin edilmelidir. Savaşın çıkmasında kusurlu olan ve yenik düşen Rum tarafının savaş tazminat ödemesini gerektirir.
Müzakerelerde ve her platformda çözüm de dahil KKTC esas alınmalıdır.
Siyasi eşitlik ve iki bölgelilikten geri adım atılamaz. İki bölgelilik; AB normları ve dört özgürlük ileri sürülerek sulandırılamaz, bozulamaz.
1963’den sonra gayri yasal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaptığı sözde yasal düzenleme ve anlaşmalar geçerli değildir. KKTC’nin yaptığı yasal düzenleme ve anlaşmalar verdiği koçanlar ve vatandaşlıklar geçerlidir. Nüfus kısıtlaması kabul edilemez.
Kıbrıs’ta parçalanan ve birleştirilecek bir ulus yoktur. Rumlar Güney’de, Türkler Kuzey’de iki ayrı idare ve devletle bu kadar yıl barış içinde yaşıyorlar. Eskiden beri de ayrı iki toplumdurlar. Bu nedenle yeniden içimize Rum’un yerleşmesine iznimiz yoktur.
Her türlü toprak tavizine karşıyız. Ara bölge ve sınır düzenlemeleri yapılabilir. Tüm Ada’daki Vakıf Malları, Maraş dahil Kıbrıs Türk Halkının ve KKTC’nin öz varlıklarıdır. Rum’a peşkeş çekilemez.
Anavatan’ın etkin ve fiili garantisi yaşamsal önem arz etmektedir ve değiştirilemez. Gündemde olan “Federal Birleşik Kıbrıs” Kıbrıs’ın gerçekleri dikkate alınarak iki eşit Türk ve Rum devletinden oluşmalıdır.
55 yıldır silah zoru ve terörle gasp ettiği ve eşit ortağı Kıbrıs Türk halkını ortadan kaldırmak için iki kez (1963 Akritas – 1974 İphestos) soykırım uygulamış ve eğer Garantör Anavatanımız Türkiye olmasaydı, Atlılar, Sandalar, Muratağa ve Taşkent katliamları ile akıbetimizin nereye varacağı belli olmuşken ve elan aynı zihniyetin devam ettiği açık bir gerçek iken, AB ve BM öyle istiyor diye haklı ve meşru olarak kurduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ve her şeyimizi borçlu olduğumuz Anavatanımız Türkiye’nin garantörlüğünden vazgeçmemiz mümkün değildir. Kabul edilemez.”
TAK