Vakanüvis, tarihin en tahammülsüz, kanlı, gayrimeşru saldırılarından birisi olan Haçlı Seferleri’yle ilgili bilinmeyenleri mercek altına aldı.
ensonhaber.com
Haçlı Seferi promosyonları
Vakanüvis
Tarihin en tahammülsüz, kanlı, gayrimeşru saldırılarından birisi olan Haçlı Seferleri, Kilise’nin “şeytanlaştırdığı” Müslümanlara yönelik olarak başlamıştı. Bu kanlı saldırılar iki asra yakın devam etmişti.
Elbette bu kadar geniş katılımlı ve uzun zamana yayılmış saldırılar için gerekli lojistiği, özellikle de askerleri sağlamak önemliydi. Bu nedenle de çok farklı “motivasyon” kalemleri kullanmak gerekmişti.
On bir ve on üçüncü yüzyıllar arasında yapılan dokuz saldırıdan oluşan Haçlı Seferleri, başta Kudüs olmak üzere İslam coğrafyasındaki pek çok yeri geri alma amacı taşıyordu.
Hristiyanlığın ilk kurumsal ve yaygın yapısına kavuşan mezhebi Katolikliğin merkezi Vatikan, Hristiyan dünyasında giderek daha fazla söz sahibi oluyordu. Haçlı Seferleri gibi devasa bir saldırı organizasyonu da elbette Papalığın güdümünde ilerleyecekti.
Haçlı Seferleri, “Selçuklu kâfirleri”nden kurtulmak içindi
Haçlı Seferleri öncesi Anadolu ile Suriye ve Filistin, Müslüman hâkimiyetine girmişti.
Erken dönemde, 638’de Halife Hz. Ömer (r.a.) Kudüs’ü İslam yönetimine almıştı. İlerleyen asırlarda Selçuklu Sultanı Alp Arslan da 1071 Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’yu Müslüman Türk yurdu haline getirmişti.
Selçuklu Türkleri, bu zaferle de yetinmemiş ve doğu ve güneye doğru hâkimiyet alanlarını giderek artırmışlardı. Hristiyan dünyası fetihleri dehşetle izlemekteydi. Bu gelişmeler üzerine Vatikan, doğuya sefer yapılması fikrini iyice benimsemişti.
Papalık, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos’un Anadolu ve devamını “Selçuklu kâfirleri”nden kurtarma çağrısına Avrupa’da sahip çıkmıştı. Bu arada tarihin garip bir cilvesi; 1204’teki Haçlı Seferi’nde, Vatikan’ın gönderdiği Katolik ordular, İstanbul’daki Bizans yönetimine de saldıracak, yerli Ortodoks Hristiyan halkı kılıçtan geçirecek, hatta Ayasofya’yı yağmalayıp, ortasında bir fahişeyi dans ettireceklerdi.
Papa II. Urban, 1095 kışında Fransa Clermont’da verdiği bir vaazda, Hz. İsa’nın yürüdüğü toprakların Türklerin ayakları altında kirlendiğini, Hristiyanların buralarda zulüm gördüğünü, bütün bunlara son vermek için de Haçlı Seferleri’nin gerekli olduğu görüşünü savunmuştu. Seferlere adını veren “haçlı” ibaresi ise şövalyelerin taktıkları pelerinlerin sırtına salip (haç) sembolü işletmelerinden kaynaklanmıştı. Bunlara, “çarmıhı yüklenenler” denildiği de oluyordu.
Promosyonlar: Günah affı, Cennet’ten yer, hapisten salıverme, borç silme
Binlerce insanın katıldığı Haçlı Seferleri, büyük bir organizasyonu zorunlu kılıyordu. Tabii, bir de “ikna” meselesi vardı. Bu kadar çok insanı toplamak için büyük bir ödül potansiyelinin olması gerekiyordu. Faydalar listesinin başında ise Kilise’nin, seferlerde ölenlerin tüm günahlarını bağışlaması vardı.
Bağnaz Hristiyanlar için bu “af” ve “Cennet’ten güzel bir yer” fazlasıyla motive ediciydi. Kiliseler mahkeme işlerine de baktığı için, katılımcılara yargılamada kolaylıklar da sağlanıyordu. Cinayet de dahil tüm suçlar affediliyor, hapistekiler Haçlı Seferlerine katılma şartıyla serbest bırakılıyordu.
Dünyevî ödüller arasında; yağma hakkı, borçların affedilmesi, vergilerden kurtulmanın yanı sıra şöhret – “Mesih’in askeri” olmak fazlasıyla havalıydı – ve siyasi güç edinmek de vardı. Sefer yapılan bölgelerde kendilerine yurtluk kazanma hayali kuran şövalyeler, zaman zaman şahsi bütçelerinden de asker topluyorlardı.
Bu amaçla da hemen her zaman faizle çalışan Papalık’tan borç alıyorlardı. Ancak Vatikan için Haçlı Seferleri öyle önemliydi ki, bir süre sonra faiz almak şöyle dursun şövalyelerin borçları silinmeye bile başlamıştı.
Haçlı Seferlerinden istifade eden, faaliyetleriyle “promosyon kazanan” bir diğer kesim de tüccarlardı. Binlerce askerin iaşe ve giyiminin sağlanması, binek hayvanlarının temini, İspanya, İtalya ve Fransa kıyılarından alınan askerlerin Akdeniz üzerinden Filistin, İskenderiye ve Antakya’ya nakli gibi işler, tüccar ve işletmecilere büyük paralar kazandırıyordu.
Vatikan, seferlere hizmet satan ya da bizzat katılan tüccarlara krallıklar üzerinden vergi indirimi sağlıyordu. Bu arada serseriler, işsizler, Avrupa’daki yaşamın yoksulluk ve angaryasından uzaklaşmak için de seferlere katılabiliyordu.
Bankacı Tapınak Şövalyeleri, “yeni mamul azizler”…
Süreçte ortaya çıkan Tapınak Şövalyeleri ise Kutsal Topraklar’daki kimi kiliselerin replikalarını Anadolu’daki Hristiyan bölgeleri ile Avrupa’nın çeşitli yerlerinde inşa etmeye başlamıştı. Halk; Filistin, Antakya ve Suriye’dekilerine benzeyen bu kiliselere yoğun ilgi gösteriyor, bolca bağışta bulunuyordu.
Tapınakçıların kiliseleri, banka görevi de görüyordu. Yola çıkan “hacılar” ve haçlılar Avrupa’daki bir Tapınakçı kiliseye yatırdıkları parayı, doğudaki bir başka kiliseden tahsil edebiliyordu. Bu arada, iki asra yakın devam eden saldırılarda hayatını kaybeden kimi önemli isimler için güzergâhlar üzerinde yeni kiliseler de inşa ediliyordu. Bu isimler üzerinden “yeni azizler” imal ve ilan ediliyor, buralar ciddi bir inanç turizmi ekonomisine sahne oluyordu.
İşleri açılan demirciler, dericiler, aşçılar…
Haçlı Seferleri, Avrupa coğrafyasında büyük bir ticarî hareketliliğe yol açmıştı. “Piyasa”, kelimenin tam anlamıyla hareketlenmişti. Papalık teşvikleri, askerlerin günlük harcamalarının artmasına yol açarken, operasyonların ihtiyaç duyduğu metalara yönelik talepler de üreticilerin yüzünü güldürüyordu.
Zırh, kılıç, hançer, ok, yay, mızrak yapan demirciler, seferdekilere yemek sunan aşçılar, atlar için koşum takımı ve askerlere ayakkabı, çizme imal eden dericiler ekonomik hareketlilikten çok memnundu. Fahişeler de yoğun talep görmekteydi. Bu nedenle Haçlı Seferlerine – başka askeri harekâtlarda görülmemiş bir biçimde – çok sayıda kadın da eşlik ediyordu. Savaşlarda yaralanan askerlerle ilgilenen tarikatlar ise sağlık hizmetleri için Vatikan’dan ödenek alıyordu.
Seferlerden dönüşler de başka bir boyuttaki maddî etkileri gözler önüne seriyordu.
Avrupalı Hristiyanlar Müslümanları acımasızca katledip – Haçlılar, “Deus lo volt!” (Tanrı öyle istiyor!) naralarıyla her türlü kıyımı yapıyorlardı – zenginliklerine el koyarken, sık sık yereldeki kendi dindaşları ile Yahudilerin – “Sizler Tanrımızı çarmıha gerdiniz” diyorlardı – kutsal mekânlarını da yağmalıyorlardı. Böylece dönüş gemileri, birbirinden kıymetli hazinelerle yüklü oluyordu.
Bazen yağma öyle boyutlara varıyordu ki, Haçlı sergerdeleri, mücevherleri gemi direkleri ve yelkenlerde sergileyerek Avrupa’ya dönüyorlardı.
Bu cinnet dolu saldırıların hedefindeki en önemli yer olan Kudüs ise Selahaddin Eyyubi tarafından 1187’de kurtarılacak, böylece 88 yıl süren Haçlı istilası sona erecekti.
– Rachel Roney – Andrew Miller, “Haçlı Seferleri: Motivasyonlar”, Chicago Newberry Kütüphanesi, 25 Haziran 2012
– Mark Cartwright, “Haçlı Seferleri: Sebepler ve Hedefler”, World History Encyclopedia, 4 Temmuz 2018
– Dan Jones, “Haçlılar: Tanrı İçin mi, Altın İçin mi Savaştılar?”, BBC History Magazine, 9 Eylül 2019
Kaynak : ensonhaber