Yazar Suat Derviş’in ilk olarak 1968’de roman olarak yazdığı ve oyuncu Gülriz Suriri’ye ithaf ettiği Fosforlu Cevriye, aradan geçen yarım asra rağmen Türk tiyatrosunun önemli oyunları arasında yer almaktadır. Roman 1969’da da beyazperdeye taşındı.
Ergül Tosun
Türk edebiyatının usta kadın yazarlarından olan Suat Derviş’in 1968’de yayınladığı ve kısa sürede çok okunan Türk klasiği haline gelen Fosforlu Cevriye aslında bir roman. Yazarın tiyatrosu Gülrüz Sururi’ye ithaf ederek yazdığı Fosforlu Cevriye, Türk tiyatrosunun klasikleri arasında yer almaktadır.
1930’lu ve 40’lı yılların İstanbul’unun, tüm canlılığı ve renkliliğiyle sahneye taşındığı Fosforlu Cevriye; etkileyici karakterleri, unutulmaz replikleri ve dönemin atmosferini yansıtan müzikleriyle izleyicileri zamanda bir yolculuğa çıkarıyor.
Oyunda 1930-40’lı yılların İstanbul’u zengin tasvirleriyle sunuluyor. Mahallelerin arka sokaklarında, hapishanelerinde, batakhanelerinde hayata tutunmaya çalışan kadınların, annelerin, çocukların ve afili delikanlıların otoriteyle olan ilişkisi çarpıcı öykülerle aktarılıyor. Fosforlu Cevriye 1969’da yönetmen Nejat Saydam tarafından filme uyarlandı. Başrollerde ise Türkan Şoray ve Tanju Gürsü oynadı.
Sayfa: 272
İKİ EFSANE İSMİN TANIŞMASINA VESİLE OLAN ESER
Suat Derviş, 60’lı yılların başında Türkiye’ye döndüğünde siyasi-mesleki ve maddi anlamda zorlu bir dönemden geçiyordu. Fosforlu Cevriye romanını yayınevlerine teklif ediyor fakat ne yazık her seferinde reddediliyordu.
Suat Hanım’ın büyük arzusu, bu eserin yayınlanmasından öte, bir müzikal olarak oyunlaştırıldığını görmekti… Bunun için ilk görüştüğü kişi genç aktris Gülriz Sururi idi… Gülriz Hanım’ın da arzusu oyunu Şehir Tiyatroları’nda sahnelemekti…
FOSFORLU CEVRİYE
Anne babasını tanımadığı için gökteki yıldızlardan doğduğuna inanan, denizin kucağında bir sokak çocuğu olarak büyüyen, Galata mevkiinde karnını doyurabilmek için icra-i sanat eyleyen Cevriye, sıradan bir sokak kızı değil aslında İstanbul sokaklarının ta kendisidir.
Hastalık ve soğuktan ölüme yaklaştığı o gece, karşısına çıkan esrarengiz bir Adam sayesinde hayata ve kara sevdaya tutunur.
Cevriye’nin daha önce tanıdığı erkeklere hiç benzemeyen ve ona “siz” diye hitap eden bu Adam aslında gizli yaşayan bir idam mahkûmudur.
Oyundan bir sahne
İRONİK YAKLAŞIMIYLA DİKKAT ÇEKİYOR
Cevriye onu tanıdığı günden sonra artık bambaşka bir insan olmuştur. Hapis, sürgün, aradan geçen zaman ve türlü belalara rağmen bu aşktan vazgeçmeyen Cevriye, sevdiği için her şeyi göze alacaktır. Toplumun farklı sınıflarından karakterlere yer verdiği, sade bir dille yazdığı ve insan sevgisini temel aldığı bu romanıyla, toplumda var olan iki yüzlülüğe de ironik yaklaşımıyla dikkat çekiyor.
Kaynak : ensonhaber