ABD’de başkanlık seçimlerine haftalar kala yalnızca sandıklar değil, dijital dünya da hareketli.
Seçim yarışının büyük bir kısmı artık sosyal medya platformlarında veriliyor.
Ancak bu platformlar yalnızca adayların kampanyalarına sahne olmuyor; aynı zamanda bilgi kirliliği, manipülasyon ve siyasi tahrik iddiaları da büyük bir sorun haline gelmiş durumda.
Özellikle 2024 ABD Başkanlık Seçimleri, sosyal medyanın daha önce hiç olmadığı kadar ön planda olduğu bir yarışa sahne oluyor.
Elon Musk’ın “gizli servisin dikkatini çeken” şakası
Seçim süreci devam ederken, Tesla ve SpaceX CEO’su Elon Musk’ın yaptığı bir paylaşım, seçim kampanyalarının sosyal medyada nasıl gergin bir atmosferde geçtiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Musk, X (eski adıyla Twitter) platformunda, Başkan Joe Biden ve Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e yönelik bir suikast girişiminin olmadığını belirten bir paylaşımda bulundu.
Bu paylaşım, “Kimse Biden ve Harris’e suikast düzenlemeye çalışmıyor” şeklinde bir ifade içeriyordu ve ardından bir şaka olduğunu savunarak gönderiyi sildi.
Bu paylaşım, ABD Gizli Servisi’nin dikkatini çekti ve büyük bir tartışmaya yol açtı. Birçok sosyal medya kullanıcısı, bu tür söylemlerin şiddet çağrısı olarak algılanabileceğini ve siyasi figürlere yönelik nefret söylemini körükleyebileceğini savundu.
Beyaz Saray ise Musk’ın bu paylaşımını kınayarak, bu tür ifadelerin sorumsuzca olduğunu ve şiddeti asla teşvik etmemesi gerektiğini vurguladı.
Facebook’un Rus ağlarına yaptırımı
Elon Musk’ın paylaşımları sosyal medyada tepki çekerken, Meta (Facebook’un sahibi) da seçimler öncesi aldığı kararla dikkatleri üzerine çekti.
Meta, Rus devlet medyasına ait olan Rossiya Segodnya, RT ve Sputnik gibi medya kuruluşlarını platformlarından yasakladı.
Bu yasak, Rusya’nın sosyal medya aracılığıyla Batı ülkelerinin siyasetine müdahale etmeye çalıştığı iddialarına dayanıyor.
Meta, Rus devlet medyasının platformları kullanarak dezenformasyon yaydığı ve yabancı müdahale faaliyetlerinde bulunduğu gerekçesiyle bu kararı aldığını açıkladı.
ABD yetkilileri, Rus devlet medyasının sosyal medya aracılığıyla Amerika’daki siyasi tartışmaları yönlendirmeye çalıştığını ve toplumu kutuplaştırıcı mesajlar yaydığını öne sürüyor.
Cambridge Analytica skandalı yeniden gündeme geldi
Rus medyasına yaptırım kararı sonrası 2016 ABD başkanlık seçimleri sırasında patlak veren Cambridge Analytica skandalı yeniden gündeme geldi.
Bu olay, sosyal medyanın seçimleri manipüle etme potansiyelinin en büyük örneklerinden biri olarak kabul ediliyor.
Cambridge Üniversitesinde araştırma görevlisi Aleksandr Kogan, Facebook aracılığıyla hizmet veren “this is your digital life” (Bu senin dijitla hayatın) isimli kişilik testi uygulaması aracılığıyla 87 milyon kişinin bilgilerini depolamış, bu bilgileri 2016 yılında siyasi danışmanlık amacıyla faaliyet gösteren Cambridge Analytica şirketine satmıştı.
İngiliz televizyon kanalı Channel 4’un açığa çıkardığı habere göre, Cambridge Analytica şirketi, elde ettiği verileri 2016 Amerikan seçimlerini Donald Trump’ın kazanması için kullanmıştı.
Olayın ortaya çıkmasının ardından Facebook Üst Yöneticisi Mark Zuckerberg, Amerikan Senatosunda ifade vermişti.
Büyük data krizi ile birlikte özellikle teknoloji şirketleri Avrupa ve Amerika’da data politikalarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalmıştı.
540 milyon kişinin verilerinin kamuya açık kaldığı ve 29 milyon kullanıcının bilgilerinin izinsiz kullanıldığı da tespit edildi.
Birçok ülke, yaşanan bu gelişmelerin ardından soruşturma açtı. Milyonlarca euroluk cezalar peş peşe geldi. Türkiye de Facebook’a 1 milyon 650 bin lira ceza kesti.
Hatta Facebook’un kendi çalışanlarının dahi veri ihlallerinden etkilendiği ortaya çıktı.
Donald Trump’ın kapanan hesapları
2020’de seçim sonrası yaşanan önemli bir gelişme de Donald Trump’ın sosyal medya hesaplarının kapatılması oldu.
6 Ocak’taki Kongre baskınının ardından, Twitter, Facebook ve Instagram gibi platformlar, Trump’ın hesaplarını askıya aldı.
Trump’ın Kongre baskınını teşvik ettiği iddia edilen paylaşımlarının ardından alınan bu karar, sosyal medyanın seçim sonrası süreçte nasıl etkili bir rol oynadığını gözler önüne serdi.
Trump’ın hesaplarının kapatılması, ifade özgürlüğü tartışmalarını da alevlendirdi.
Özellikle muhafazakar kesim, bu durumu büyük teknoloji şirketlerinin siyasi bir tavır alması olarak eleştirirken, diğer kesimler ise şiddeti ve isyanı teşvik eden paylaşımlara karşı atılan bu adımı gerekli gördü.
QAnon ve komplo teorileri
ABD’de sosyal medyanın yaygın bir şekilde kullanıldığı başka bir örnek ise QAnon adlı komplo teorisi hareketi oldu.
2020 seçimleri öncesi büyük bir etki kazanan bu hareketin, özellikle Facebook, Twitter ve YouTube gibi platformlarda yayılan yanlış bilgilere dayalı teorilerle kamuoyunu etkilediği iddia edildi.
QAnon destekçileri, seçimlerin hileli olduğunu ve ABD hükümetinin gizli komplolarla çalıştığını savunan içerikler paylaştı.
Bu hareket, özellikle 6 Ocak 2021’deki Kongre baskınında önemli bir rol oynadı. Sosyal medya platformları, QAnon ile bağlantılı içeriklerin yayılmasını durdurmaya çalıştı ve birçok hesabı askıya aldı.
Ancak bu komplo teorileri, sosyal medya aracılığıyla milyonlarca kişiye ulaştı ve seçim sonrası ABD’deki kutuplaşmayı derinleştirdi.
TikTok ve ABD hükümeti arasındaki gerilim
Bir diğer cephe ise TikTok.
Çin merkezli sosyal medya platformu TikTok, ABD seçimleri öncesi yine güvenlik endişeleri nedeniyle hedefte.
ABD hükümeti, TikTok’un kullanıcı verilerini Çin hükümeti ile paylaşabileceği endişesiyle platformu yasaklama seçeneğini masaya yatırmış durumda.
TikTok, kullanıcıların ifade özgürlüğüne ciddi bir darbe vurulacağını savunarak bu yasak girişimine karşı dava açtı.
TikTok’un ABD’de 170 milyondan fazla kullanıcısı bulunuyor ve birçok içerik üreticisi platformun kapanması durumunda geçim kaynaklarının ve ifade alanlarının ciddi şekilde kısıtlanacağını öne sürüyor.
TikTok’un savunucuları, platformun ABD’deki ifade özgürlüğü açısından kritik bir yer tuttuğunu ve kapatılmasının Amerikan Anayasası’nın Birinci Değişiklik maddesine aykırı olduğunu savunuyor.
Buna karşılık, ABD hükümeti ise TikTok’un ulusal güvenlik riski teşkil ettiğini iddia ediyor. TikTok’un sahibi ByteDance’in Çin hükümetiyle bağlantılı olduğu iddiası da bu tartışmaların merkezinde yer alıyor.
Sosyal medya platformlarına sıkı takip
Sadece bu örnekler değil, aynı zamanda ABD’deki sosyal medya düzenlemeleri ve yasaklamalar birçok farklı platformu da etkiliyor.
2020 seçimlerinde Facebook, Instagram ve Twitter gibi platformlar, yanlış bilgilendirme ve manipülasyon girişimlerine karşı algoritmalarını sıkılaştırmış ve belirli içerikleri sınırlandırmıştı.
Bu yıl da benzer adımlar atılmaya devam ediyor. Örneğin, Twitter’da (şimdiki adıyla X) yalan haber ve propaganda yayılmasını engellemek için yeni politikalar getirildi. Aynı şekilde Facebook ve Instagram’da da doğruluk kontrolü mekanizmaları daha sıkı hale getirildi.
Ayrıca, ABD’de özellikle seçim dönemlerinde sosyal medya platformlarına yönelik baskılar da arttı.
Özellikle dezenformasyon ve sahte haberlerin yayılmasını engellemek amacıyla, bu platformlara getirilen yasal düzenlemeler sosyal medya şirketlerini daha sıkı bir denetime tabi tutuyor. Ancak bu durum, ifade özgürlüğü ile güvenlik önlemleri arasındaki dengeyi de tartışmaya açıyor.
Kaynak : TRT HABER