Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, “Künhü’l Ahba” kitabının tanıtım toplantısında, yazma eserlerin bir kültür mirası olduğunu vurgulayarak, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’nın yaptığı işin önemine vurgu yaptı.
Haber Merkezi
Gelibolulu Mustafa Ali’nin Künhü’l-Ahbâr isimli ünlü eserinin son iki cildi yayınlanarak külliyatı tamamlandı.
Toplam 10 yazma nüsha üzerinden 5 cilt halinde tenkitli metni hazırlanan Künhü’l-Ahbâr’ın da ilk iki cildi 2020 yılında, 3’üncü cildi 2021 yılında neşredildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İstanbul’da Rami Kütüphanesi’nde “Künhü’l Ahba” kitabının tanıtım toplantısına katıldı.
Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, burada gerçekleştirdiği konuşmada “Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı” faaliyetleri hakkında bilgi vererek, şu ifadeleri kullandı:
Bugün, Gelibolulu Mustafa Ali’nin Künhü’l-Ahbâr isimli ünlü eserinin son iki cildinin de neşredilmesiyle tamamlanan, son derece kapsamlı bir çalışmanın sizlere ve kamuoyuna takdimi için bir aradayız. Bu çalışmanın banisi ise Yazma Eserler Kurumu Başkanlığımız. Adını belki yüksek perdeden çok sık duymuyoruz. Sessizce yürüttükleri özverili çalışmaların önemini anlamak da bazılarına zor geliyor. Nedir, ne iş yapar Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı? Ben vizyon, misyon gibi bürokratik metinlere girmeden hemen ifade edeyim. Başkanlığımız, kadim tarihimiz boyunca her alanda edindiğimiz bilgi ve birikimimizi koruyan, muhafaza eden, yaşatan ve gerek bugüne ulaştıran gerekse yarına aktaran bir hafızadır.
“YAZMA ESERLER ÖNEMLİ”
Neden önemlidir sorusuna da şöyle bir örnekle cevap vereyim: Yapay zekânın çoktan telefonlarımızda yerini aldığı günümüzün bilgi ve teknoloji dünyası, kâğıt ve mürekkepten bir temel üzerinde yükselmektedir. İşte biz bu muazzam temele ‘yazma eserler’ diyoruz. Önemi bu derece aşikârdır.
“BENZERSİZ VE PAHA BİÇİLMEZ BİR MİRAS BU”
Tıp, matematik, yazılım, robotik, astronomi, felsefe, edebiyat, hukuk… Fikirden fiile insanlığa eşsiz yollar açan, ufkumuzu aydınlatan, yarınlara yol almamızı sağlayan her ne bilgi, her ne ilim ararsak; kimi zaman temel çıkış noktasıyla, kimi zaman bugün hala geçerli olan esaslarıyla yazma eserlerde karşımıza çıkıyor. Ülkemiz topraklarında ve gönül coğrafyamızın her köşesinde, çağları aşan dehalarıyla nice alimler bilgilerini bu eserlerin sayfalarına emanet etmişler. Böylesi benzersiz ve paha biçilmez bir miras bu. Üstelik söz konusu eserlerimiz; eşsiz bir ciltle başlayarak minyatür, ebru, hat ve tezhip gibi kadim sanatlarımızın nadide örneklerini barındıran başlı başına birer kültür varlığı, birer sanat eseri olma özelliği de taşıyorlar. Yani sadece içerikleriyle değil bir nesne olarak varlıklarıyla da bilgiyi muhafaza ediyor, aktarıyorlar.
“BUGÜNKÜ BULUŞLARIN BİR KISMI TÜRK-İSLAM MEDENİYETİNDE DOĞDU”
Burada şu gerçeğin altını gururla ve önemle çizmek isterim: Günümüzde hayranlıkla takip ettiğimiz nice teknolojik gelişmeyi ve muhteşem bilimsel ilerlemeleri mümkün kılan buluşların, keşiflerin ve bilgilerin büyük bir kısmı, günümüzden yüzlerce yıl önce Türk-İslam medeniyetinde doğmuş, kök salıp dünyayı aydınlatmıştır. Bunu asla unutmamamız gerekiyor. Unutturmak için devlet politikası düzeyinde çalışmalar yapanların, insan medeniyetine dair her şeyi kendine mâl etme çabasında olanların varlığı hepimizce malum.
“YAZMA ESERLERİMİZ, HEDEFLERE ULAŞMAMIZI SAĞLAYACAK TEMİNATLARIMIZDAN BİRİDİR”
Bakan Ersoy, “Türklere önce kendi tarihlerini unutturmamız, manevi değerlerinden uzaklaştırmamız gerek” fikrini dillendiren askeri, dini ve siyasi liderler, bürokratlar dün de olduğunu bugün bulunduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü.
Açık açık söylediler, söylüyorlar. Biz ise büyük Türk düşünürü Farabi’nin öğüdünü tutup uzun konuşanı kısa dinleyeceğiz. Onların sloganlarına ve parlak söylemlerine değil gerçeklere kulak verip o gerçekleri ayakta tutmak için çalışacağız. Özümüze sahip çıkacak, kadim medeniyet hafızamızı diri tutacağız. Bu da yetmez… Düşünerek, keşfederek, geliştirerek, üreterek, inşa ederek yarının medeniyetinde de kendi izimizi bırakacak, onu biçimlendiren aktörlerden biri olacağız. İşte bizi geçmişimize bağlayıp geleceğimize ilham olarak, bu amaç ve hedeflere ulaşmamızı sağlayacak teminatlarımızdan biridir yazma eserlerimiz.
2011 yılında kurulan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı söz konusu bu teminatın muhafızlığını yapmaktadır. Başkanlığımızın temel hedefleri; yazma eserleri en sağlıklı şekilde geleceğe ulaştırmak, en kullanılabilir şekilde hizmete sunmak ve en işlevsel şekilde yeniden üretmektir. Bu hedefler doğrultusunda çok hassas restorasyon süreçleri, bilimsel analiz, AR-GE, durum tespit, kimyasal ve biyolojik belgeleme çalışmaları yapılmaktadır. Kurulduğu günden beri yapılan çalışmalarla 3 bin 673 eser restore edilerek ihya edilmiştir. 22 bin eser de müzayedelerden ya da şahıslardan satın alınarak başkanlığımızın arşivine kazandırılmıştır.
Bunun yanında “Yazma Eserlerin Korunması Projesi” çerçevesinde sayısallaştırma ve görüntü kalitesinin iyileştirilmesi çalışmaları da devam etmektedir. Sayısallaştırılan eserler “Yazma Eserler Veritabanı” adıyla geliştirilmiş bir platformda okuyucuya sunulmaktadır. Bu platformda hâlihazırda 616 bin eserin künye bilgisi, 450 bin eserin dijital görüntüsü yer almakta; bu görüntüler, üye olan herkesin evinden bile ulaşabileceği şekilde hizmete sunulmaktadır. Belki de bu yoğun mesainin en değerli ödülü, en önemli noktası da burada yatmaktadır ki o nokta, söz konusu bütün bu eserleri ulaşılır kılarak toplumsal ilgiyi artırmaktır. İşte Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi’nin Künhü’l-Ahbâr eseri bu yolda attığımız en kapsamlı çalışmalardan biri olmuştur.
“TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞIMIZ BUGÜNE KADAR 307 CİLT ESER YAYINLADI”
Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığımız bugüne kadar 307 cilt eser yayınladığına vurgu yapan Bakan Ersoy, “Toplam 10 yazma nüsha üzerinden beş cilt halinde tenkitli metni hazırlanan Künhü’l-Ahbâr’ın da ilk iki cildi 2020 yılında, 3. cildi 2021 yılında neşredilmiştir. Külliyatı tamama erdiren ve Osmanlı tarihinin ele alındığı son iki cildin neşri ise bu kıymetli toplantı vesilesiyle kültür, ilim ve düşünce dünyamızın kullanımına sunulmuş oluyor.” açıklamasını yaptı.
“KÜNHÜ’L-AHBÂR, GELİBOLULU MUSTAFA ÂLÎ EFENDİ KÜLLİYATI İÇİNDEKİ EN EN DEĞERLİ ESER”
Bakan Ersoy, kitabın tanıtıldığı toplantıdaki açıklamalarını şöyle sürdürdü:
Künhü’l-Ahbâr, Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi külliyatı içindeki en kapsamlı ve muhtemelen en değerli eserdir. Kendisinin “rükün” olarak ifade ettiği dört bölümden oluşan eser Hazreti Âdem ile başlayan Peygamberler tarihinden 1596 yılında gerçekleşen Eğri Seferine kadar ki Osmanlı tarihine uzanan muazzam bir dönemi içine alır. Peygamberlerin hayatları, birçok devlet adamı, âlim ve şairin biyografileri, hanedanların tarihleri, şiirler derken çok zengin bir kaynak vücuda getirilmiştir. Osmanlı Tarihi açısından şunu da belirtmek gerekir ki Mustafa Âlî Efendi kendi asrındaki çok sayıda devlet adamı, âlim ve şair ile bizzat görüşüp onlardan aktarımlarda bulunduğu için Künhü’l-Ahbâr, özelde 16. yüzyıl, genelde ise Osmanlı tarihinin birincil kaynakları arasında yerini almıştır. Bu külliyatı okumadan ve incelemeden Osmanlı İmparatorluğu’nun en ihtişamlı asrını tam olarak anlamak ve yorumlamak zor olacaktır.
ATATÜRK’ÜN TARİH YAZMANIN ÖNEMİNİ VURGULAMASINI HATIRLATMIŞ
Hani, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ya ‘Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.’ diye, Mustafa Âlî Efendi’de yüzyıllar öncesinde aynı hassasiyeti kendisine rehber edinmiştir. O; sahih olmayan bilgiye itibar etmemeye, hadiseleri araştırıp inceleyerek nakletmeye, sahte bilgi ve hikâyelerden sakınmaya, olayları saptırmadan ve abartmadan nakletmeye önem vermiştir. Tarih ilmiyle uğraşan herkese de bu yolu öğütlemiş, kendisi de daha önceki tarihçilerin aktardığı bilgileri tetkik ederek eserlerinde nakletmiştir. Öyle ki en hacimli eseri olan Künhü’l-Ahbâr’ı kaleme alırken hadis külliyatlarına, biyografi ve ansiklopedilere; tarih, ahlak, siyaset, coğrafya, hukuk ve edebiyat alanlarından iki yüz civarında tarihî kaynağa başvurmuştur.
ESERE EMEK VERENLERE TEŞEKKÜR
Ben böylesi muazzam bir eserin editörlüğünü üstlenen Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Sayın Derya Örs’e, eseri yayına hazırlayan Sayın Suat Donuk’a, eserin yayına hazırlık sürecini koordine eden Sayın Göker İnan’a, kitapla ilgili oturumumuza katılan Millî Savunma Üniversitesi Rektörü Sayın Erhan Afyoncu’ya ve Yazma Eserler Kurumu Başkanımız Sayın Coşkun Yılmaz’ın şahsında bütün Başkanlık çalışanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
“RAMİ KÜTÜPHANESİ TÜRKİYE KÜLTÜR YOLU FESTİVALİ’NİN DE VAZGEÇİLMEZ BİR DURAĞI”
Tarihten konuşuyoruz ve ne güzeldir ki bunu da tarihin duvarları içinde yapıyoruz. Hizmete açıldığı günden bugüne yaklaşık 4 milyon ziyaretçi ağırlayan Rami Kütüphanesi, ne denli doğru ve önemli bir proje olduğunu çok net şekilde ortaya koymuştur. Bir kütüphane olarak 30 binden fazla üyeyi kütüphane ailesine katmasının yanında, sosyal bir yaşam alanı olarak 4 bin 700’den fazla ulusal ve uluslararası etkinliğe ev sahipliği yapmış, her yaş ve kesimden 610 binden fazla katılımcıyı bu etkinliklerde ağırlamıştır. İstanbul’umuzun en gözde mekânlarından biri olarak Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin de vazgeçilmez bir durağı olmuştur.
Rami Kütüphanesi muazzam bir restorasyon, konservasyon ve yeniden işlevlendirme hikayesidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın ilgi ve himayeleriyle kapılarını bugüne ve geleceğe açan bu muazzam eser Yazma Eserler Kurumu Başkanlığımıza bağlı olarak kurulan dünyanın en iyi kitap restorasyon laboratuvarlarından birisi olan, kitap şifahanemizi de barındırmaktadır.
Her taşına, her koridoru ve duvarına tarihin sindiği Rami Kütüphanesinde bu çalışmaların başarılarıyla yürütülüyor olması; eserin amacına hizmet ettiğini görmek beni fazlasıyla mutlu ve memnun ediyor. Eserin yeni eserlere, hizmetin yeni hizmetlere vesile olması gerçekten çok güzel. Tarihin duvarları arasında tarihin sayfalarını, sözlerini, seslerini muhafaza ve ihya etmek, çocuklarımıza böylesi bir miras bırakmak çok değerli. İnşallah daha niceleri ile onların mirasını büyütecek ve zenginleştireceğiz.
GELİBOLULU MUSTAFA ÂLÎ EFENDİ ANILDI
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken öncelikle bize Künhü’l- Ahbâr gibi bir eseri miras bırakan âlim ve devlet adamı Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi’nin şahsında, eşsiz Türk-İslam Medeniyetini bina eden bütün ecdadımızı saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyorum. Bu eser vesilesiyle geçmişimizden geleceğimize sayfa sayfa, cilt cilt nice eserlerin aktarılmasını mümkün kılan, mirasımızı ve hafızamızı koruyan bütün kurum, kuruluş ve şahıslara; uzmanlarımıza, akademisyenlerimize, yayıncılarımıza ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Kaynak : ensonhaber