1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. İsias katilleri için “olası kast” bile yetmez!

İsias katilleri için “olası kast” bile yetmez!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

6 Şubat felaketinin üzerinden nerdeyse iki yıl geçti!

Geçti geçmesine de, o günden sonra aldığımız her nefes haram oldu, dünyamız karardı, ruhlarımız eridi, tükendi…

Sadece Mağusa’dan 35 can parçamızı kaybettik, yanıbaşımızda hemen hergün karşılaşıp, selamlaştığımız komşularımızı kaybettik, sadece en yakın komşumun ailesinden, ki bazıları yakın tanıdık, elliden fazla kayıp var…

Deprem bölgesinde kendi öğrencilerimizden, eski arkadaşlarımızdan kaç kişi kaybettik, bilemiyorum, artık bilmek de istemiyorum, yürek kaldırmıyor, akıl kaldırmıyor…

İlk günlerde, ilk andan itibaren telefona sarılıp ulaşabildiğimize ulaşıyorduk, ama ulaşamadıklarımızın sayısı artınca, alacağımız kara haber korkusuyla ulaşamadıklarımızı aramaktan vazgeçtim, korkunun ecele faydası yoktu…

Zaten aradan değil günler, haftalar geçtikten sonra bile bazı dostlarımızın, tanıdıklarımızın kurtulamadığını anladık.

Bütün bu felaketin sebebi geliyorum diye çığlıklar atarak gelen deprem değil, o çığlıklara duyarsız kalan devlet yöneticileri, yerel yöneticiler ve o ölüm tuzağından hiçbir farkı olmayan bina ucubelerini sırf üç kuruşluk rant uğruna tarifsiz bir sahtekarlıklar, ahlaksızlıklar silsilesiyle yaratan, yaratılmasına göz yuman insanlığın yüzkarası ahlaksızlardır.

Ahlakla, bilimle, kanunla, kuralla, vicdanla yapılan eski binalar bile en ufak bir zarar görmeden ayakta kalırken, depremden etkilenen 11 şehirde tarifsiz ahlaksızlıklar, sahtekarlıklar silsilesiyle yaratılan, her biri bir ölüm tuzağından farksız olan 40 bin bina müsveddesi sadece birkaç saniye içinde kumdan kaleler gibi yıkıldılar.

Resmi açıklamalara göre 14 bininde hiçbir canlı belirtisine rastlanmadı, 26 bininde canlı izine rastlanabildi.

Güya 53 bin insanımız katledildi, ama bu rakamın kuyruklu palavradan ibaret olduğunun herkes bal gibi de farkındaydı…

Ha keşke sadece 53 bin olsaydı, kendimizi aldattığımızı bile bile bu rakama inanabilseydik…

Tek sebebi kasıtlı, bilinçli ahlaksızlık ve sorumsuzluk olan bu felaket, sadece Türkiye’nin değil, muhtemelen insanlık tarihinin de en büyük doğal afet felaketidir.

Tarihte hiçbir depremde 11 şehrin birden perişan olduğu, Hatay gibi bazılarının nerdeyse tümden yerle bir olduğu bir başka örnek yoktur, varsa da ben bilmiyorum, bulamadım.

Türkiye bir deprem ülkesidir, bu gerçek herkes tarafından biliniyor, ta 1939’dan beri bu konuda sürekli güncellenen deprem yönetmelikleri, kanunlar, kurallar ortaya konmuş, her seferinde daha iyi, daha güvenli inşaat şartları aranmış.

Buna rağmen adalet, hak, hukuk, ve Allah korkusu olmayan birçok ahlaksız, vicdansız, sorumsuz mahlukat sırf üç kuruşluk rant uğruna hiçbir kanuna, kurala uymamış, akla hayale sığmayacak sahtekarlıklarla bina müsveddeleri yaratmış, değil onbinlerce, yüzbinlerce insan evladını bile bile, göz göre göre katletmiştir.

Ve ne acıdır ki,Türkiye’deki adalet sistemi de yıllar yılı bu katiller sürüsünü cezalandıracağına ödüllendirmiştir.

Bu katiller sürüsünün parmakla gösterilecek kadar az sayıda olanı ödül gibi cezalar almışlar, adeta hapishanenin bir kapısından girip, öteki kapısından çıkmışlar, çok büyük bir bölümü de adalet sistemindeki açıkların sayesinde hapse bile girmeden kurtulmuştur.

Bazı suçlar için Türk Ceza Kanun’da öyle akıl almaz maddeler vardır ki, muhtemelen dünyada da eşi benzeri yoktur.

TCK’nın 22. Maddesinin 3. Fıkrasında “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.”

Neymiş efendim, kişi öngördüğü neticeyi istemiyormuş ama netice meydana gelirse, bu netice bilinçli taksir oluyormuş!

Hukuk maddesi denen bu ifadenin garabetliğine, omurgasızlığına bakar mısınız!!!

Nerden biliyorsunuz öngördüğü neticeyi istemediğini?

Ortada netice ve felaket dururken, adalet sisteminin failin suçunu hafifletmek için böyle bir bahane ortaya koyma hakkı var mı!

Fail neticeyi öngörüyorsa ve gereken tedbiri de almıyorsa, demek ki bile isteye, göz göre göre, ve dahası, kendince sebeplerle kasten tedbir almıyordur ve o netice de kaçınılmaz olarak gerçekleşiyordur.

O “kendince sebepler” de ya rant hırsıdır, ya sorumsuzluk ve vicdansızlıktır, ya da neticenin olmasının istenmesidir!

Veya hepsi birdendir!

Fail öngördüğü neticenin gerçekleşmesini istemiyorsa, derhal tedbir almak ve neticenin oluşmasını engellemekle yükümlüdür, eğer bu sorumluluğunu bile isteye, göz göre göre bir veya birden fazla sebepten dolayı yerine getirmiyorsa, bu olası kast bile değildir, doğrudan kasttır, o neticenin olmasını doğrudan istemek demektir…

6 Şubat felaketinin neticesinde açılan davaların hemen tümünde failler hakkında bilinçli taksir davaları açıldı, işte bu gerçekten akıl alır gibi bir durum değildir.

Bu tutum, göz göre göre rant uğruna insanlığı katleden ahlaksız katiller sürüsünü azdırmaktan başka bir işe yaramaz, geçmişten bugüne kadar yaramadığı da tas gibi ortadadır!

Şu ana kadar bir tek Alpargün davasında yargıçlar emsal bir karar ürettiler ve savcılığın bilinçli taksir talebine karşı olası kast kararı verdiler, özetle, “insanlığı bile isteye katlettiniz, her bir katlettiğiniz can için de ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet yatacaksınız, kısacası, ömrünüz yetmese bile, yüzlerce yıl dört duvar arasında çürüyeceksiniz, günahlarınızla sonsuza kadar yüzleşeceksiniz” denildi ve Türkiye adalet tarihinde emsal bir ceza verildi…

Can parçalarımızın katledildiği İsias ucubesinin davasında ise, savcılık mütalaasında otelin işletmeye açıldığı günden itibaren yapılan hataların ve kullanılan malzemelerin kusurlu olduğunu, depreme dayanıklı olmadığının tüm sanıklar tarafından öngörülebilir durumda olduğunu, yani durumun vahimiyetinin bilindiğini, net bir şekilde vurguladı.

Buna rağmen, Bozkurt ailesinin otelde konaklamasının sanıkların durumu kabullenmediğini gösterdiğini ve bu nedenle suçun “bilinçli taksir” kapsamında ele alınması gerektiğini iddia etti…

Bahaneye bakar mısınız!

Katiller çetesi otelde kendileri de konaklamışlar ve bu yüzden ucubenin bir ölüm tuzağı olduğunu kabullenmemişler!

Kardeşim sen neyi kabullendiklerine değil, bildikleri halde sırf rant uğruna bu ucubeyi göz göre göre nasıl ve niye yarattıklarına, hiçbir tedbir almayıp, göz göre göre, bile isteye neye sebep olduklarına bak, mağdurların hakkının savunucusu ol…Katillerin savunmasını mahkemede, yani adaleti evinde bile acımasız bir cesaret ve kötülükle, evlatlarını kaybetmiş insanların yaralarına tuz basmak için “Adıyaman’da elli bin kişi öldü, siz 72 kişinin mi peşine düştünüz” diyebilecek kadar vicdansız, ahlaksız, insanlığın ve hukuk biliminin yüzkarası olan, para için ruhlarını satanlara bırak!

Kabullenmediklerini nerden biliyorsunuz, gidip otel ucubesinde ara sıra kalmış olmaları sebep oldukları akıl almaz kötülük, sebep oldukları katliam karşısında hafifletici bir bahane olabilir mi!

Adalet sistemi göz göre göre bir katliama sebep olan katiller çetesi için hafifletici bir sebep uydurabilir mi!

Adalet sisteminin öyle bir hakkı var mı!

Sonucu istemiyorsan, sebebi yaratmayacaksın, sebebi  yaratıp sonucu ortaya çıkarıyorsan, bunu kasten yaptın demektir, bile bile yaptın demektir, bu da doğrudan doğruya kasttır!

Başka da hiçbir açıklaması olamaz!

Adalet sisteminin tek bir amacı vardır, o da mağdurun hakkını savunmaktır!…Suçlunun suçunu hafifletmek için bahane üretmek, adalet sağlayıcının görevi değildir!

İsias’ta ve diğer benzeri tüm felaketlerde durum apaçık ortadadır ve aslında TCK da bunu net olarak belirtmiştir:

TCK’nın 83. Maddesi bakın ne diyor;

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi

Madde 83- (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

  1. a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
  2. b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, gerekir.

(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir

Adı üstünde, kasten öldürmenin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi!

Bina ucubesini yaratan katiller felaketi getirecek her türlü ihmali yapıyorlar ve toplu katliama sebebiyet veriyorlar, bu kasıttır, adını ne koyarsanız koyun, doğrudan veya olası kast deyin, ne derseniz deyin, BU KASITTIR!

  1. maddenin 3. Fıkrasında da her şey gayet net ve açık şekilde ortaya konmuş; diyor ki “belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında temel ceza olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası…”

Yani neymiş efendim! Bu suçun temel cezası ağırlaştırılmış müebbetmiş, gerisi ise yargının takdirine kalmış indirimli cezalarmış!

İsias denen katliam ucubesinde tam 72 can parçamız göz göre göre, bile bile, otel ucubesinin sahtekarlıkta, vicdansızlıkta, ahlaksızlıkta sınır tanımayan, rant hırsından gözü kararmış sahiplerinin ve o ucubenin otel olarak çalışmasına izin verenlerin yükümlülüklerini zerre zırnık yerine getirmemeleri, baştan sona rant hırsıyla kasıtlı ihmalleri neticesinde katledilmiştir.

Otel ucubesinin sahipleri ve onların sahtekarlıklar silsilesine dahil olan mimarlar, mühendisler, fenni mesuller, denetlemeden sorumlu olan kamu çalışanları bu felaketin yaşanmasını istemiyorlarsaydı, bu ucubenin bu şekilde yaratılmasına ve varlığına da izin vermeyeceklerdi, verdilerse yaşanacaklara, felakete de doğrudan izin verdiler demektir.

Silahın patlamasını istemiyorsan, silahı doldurmayacaksın, doldurursan mermiyi namluya sürmeyeceksin, sürersen hedefe nişan almayacaksın, hedefe nişan alıp tetiği çekersen ve hedefi vurup öldürürsen veya yaralarsan, bunu kasten yaptın demektir…

Sonradan “öldürmek veya yaralamak amacıyla değil, korkutmak amacıyla ateş ettim ama yanlışlıkla vuruldu, vurmak istemiyordum” diye bahane uyduramazsın, yok öyle bir dünya!

Her türlü malzemeden çalarak, hiçbir kanun, kural, bilim tanımadan, akıl almaz bir sahtekarlıklar silsilesiyle yaratılmış, zaten çoktan kendiliğinden yıkılacak hale gelmiş bir bina ucubesinin önce mührünü sahtekarlıkla kıracaksın, sonra rant sadece ve sadece uğruna akıl almaz sahtekarlıklarına devam edeceksin, kaçak kat çıkacaksın, içerden kaçak asansör yapmak için bina omurgasını paramparça edeceksin, en az yedi kolonu keseceksin, atık su boruları ve elektrik tesisatları için bütün kolonları kirişleri delik deşik edeceksin, ucubenin halini kamufle etmek için dıştan giydirme yapacaksın, zaten kendiliğinden çökecek durumda olan bina ucubesine fazladan kaçak kat ve giydirme ile en az bin ton ağırlık bindireceksin, bütün bunları sırf rant uğruna ve bile bile, göz göre yapacaksın ve daha sarsıntı hissedilir hissedilmez bu ucube kaçınılmaz son olarak birkaç saniye içinde tam bir moloz yığınına dönüşecek, içindeki herkesi ezim ezim ezecek, kurtulabilen birkaç kişi sadece ve sadece şans eseri kurtulacak…

Sonra da kalkıp, “böyle olacağını bilmiyordum, böyle olmasını istemiyordum, suçlu depremdir, bu kaderdir, bu Kur’an’da da yazar” diyemezsin, sonsuz bir sahtekarlıklar silsilesinden kaynaklanan suçunu depreme, Kur’an’a, kadere, Allah’a yükleyemezsin, yok öyle bir dünya!

Ölümcül bir hatlar silsilesini sırf rant uğruna, kasten, bile isteye ve göz göre göre  yapıyorsan, bu olası kast bile değildir, doğrudan kasttır.

Kaldı ki, bina ucubesinin moloz yığınında herkes dişiyle, tırnağıyla o moloz yığınını kazıp, evladını ararken, kimi teşhis çadırında ezim ezim olmuş evladının cesedi üzerinde yığılmışken, bu felakete sebep olan katiller çetesinden baba-oğul bina ucubesinin olduğu yere sadece ve sadece para kasasının derdine düşerek geldiler, yani sebep oldukları hiç mursamadılar, evlatlarını arayan insanlara yardım eli uzatmadılar, yardım getirmek için en ufak bir çaba sarfetmediler, felakette bile sadece  ve sadece rantlarının derdine düştüler…

Bütün bunlara rağmen, adalet temsilcisi de iddiasını ortaya koyarken katiller çetesinin sadece ve sadece gidip otel ucubesinde ara sıra kalmalarına dayanarak, tüm hatalarını ve olası neticeyi bildiklerini ama buna rağmen otele gidip de kalmalarını, neticeyi kabullenmediklerine bağlıyor!

Otele gitmeyip de ne yapacaklardı, felaket yaşandıktan sonra bile tek dertleri rantları olan bu vicdansız katiller rantlarını nasıl kontrol edeceklerdi!!!

Normal insanlar olası kötü neticeyi öngörüyorsa, kötü neticeyi yaratacak sebepleri yaratmazlar, tedbirlerini ona göre alırlar, sorumluluklarını bilirler, kendi insiyatifleri dışında bir kötülük yaşansa bile mağdurlarla birlikte o kötülüğün yaralarını sarmaya uğraşırlar, mağdurun mağduriyetinden zevk duymazlar, mağdurun mağduriyetine daha fazla acı katmak için uğraşmazlar, mağduriyeti paylaşırlar, insanlığın gereğini yaparlar!

Anormal insanlar, ki bunlara insan bile denemez, olsa olsa insan müsveddesidirler, neticeyi öngörmelerine rağmen kendi çıkarları uğruna körü körüne yapacaklarını yaparlar ve akıl almaz felaketlere sebep de olurlar, hesap vereceklerine mağduriyeti daha da artırırlar, mağdurun mağduriyetini daha da katmerlerler, acımasızlıkta, kötülükte sınır tanımazlar…

İşte 6 Şubat’ın tek sebebi de budur, 6 Şubat felaketini yaratanlar körü körüne rant hırslarının peşinden koştukları, kötülükte sınır tanımadıkları için bu felaketi yaşadık…

Adalet de artık en ufak bir bahane bile üretmeden, bu acımasız, rant hırsından başka hiçbir şeyi gözü görmeyen, yaşam hakkı dahil, hiçbir şeye saygısı olmayan, kanun kural tanımayan, gözü sadece kendi rant hırsını gören bu katillere olabilecek en ağır cezaları vermelidir, hem de öyle bir vermelidir ki cezaların ağırlığı emsal olmalı, o cezaların ağırlığı altında kötülük ezilmeli, mağdurun mağduriyeti manen de olsa biraz hafiflemeli, bundan böyle de hiçbir ahlaksız, vicdansız sahtekar bir daha sırf rant uğruna insanlığı katletmeye cüret edememelidir…

İsias ve öteki davaların sonuçlarından çıkacak cezalar ne kadar ağır olursa olsun, kaybettiğimiz can parçalarımızı geri getirmeyecek, azaplarımızı dindirmeyecek, kahrolan, azaptan eriyen ruhlarımıza çare olmayacak, ama ağır cezalar azgın katillere bir ders olacak, caydırıcı olacak, bir daha kimse kolay kolay insanlığı rant uğruna katletmeye, yasaları, kanunları, kuralları çiğnemeye cesaret edemeyecektir…

İşte bu yüzden adalet hem vicdanlı olmalıdır, hem de gerçekçi olmalıdır, aksi takdirde adalet “adalet” filan olmaz, gözü dönmüş, acımasız ahlaksızların, vicdansızların ayağında rantları uğruna acımadan çiğneye çiğneye yürüyecekleri bir “sandalet” olur, dahası, cezaları ödüllerine dönüşür…

Değil sadece Türkiye’nin, insanlık tarihinin en büyük felaketi işte böyle göz göre göre, sırf rant hırsı uğruna geldi, ama artık böyle gitmesin, gidemesin, artık adalet, kanun, kural korkusu ve mecburiyeti nedir, bilinsin!…İnsanlık kurtulsun, başka canlar azgın rant hırsı uğruna katledilmesin…

Bu da ancak katiller çetesine hak ettikleri cezaları bahanelerin arkasına saklanmadan en ağır şekilde vermekle gelir, olası bile değil, doğrudan kastla gelir!…

İsias katilleri için “olası kast” bile yetmez!
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Ajans Cyprus ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Bize Katılın