50 senedir BM tarafından varlığı ve etnik kimliği tanınmış ama devleti tanınmamış, tanınmaması için de özel gayret gösterilmiş Kıbrıs Türkünün kimliğini ve devletini tanımamakta, politikası gereği Kıbrıs’ı Türkler ve Rumlar arasında ortak vatan olarak görmemekte ısrar eden Rum tarafının Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos Suriye’ye gidip, daha düne kadar ve halen bazı devletlerin güvenlik kayıtlarında terörist ve katil olarak tanımlanan çakma Suriye hükümetinin terörist artığı ve çakma cumhurbaşkanı müsveddesi Colani ile görüştü, bütün dünyaya poz verdi…
Bizimkilerden tıs çıkmadı!
Hadi bir fikir cimnastiği yapalım, bir bilmece soralım; bizim Fenerli Dışişleri Bakanı Tahsin beyler acaba fener alayını toplayıp da, sadece ve sadece “Biz de KKTC olarak sizleri tebrik etmeye geldik, KKTC ile Suriye’nin işbirliğini geliştirmek için hevesliyiz” diyebilmek için gidip Colani denen cihatçı terörist artığı ve cumhurbaşkanı müsveddesiyle görüşebilir mi, bu cihatçı terörist artığı Rum Dışişleri Bakanı’nı “huzuruna” aldığı gibi onu da alır mı, ya da onu Şam kapısından olsun bir santim içeri alır mı, yoksa “Kusura bakma ahbap, biz KKTC diye bir devleti tanımıyoruz, tek tanıdığımız devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’dir, hadi mahalleye!” der mi, ne dersiniz?
Bölgemizin düştüğü halleri düşünebiliyor musunuz, insanlığın gördüğü en vahşi katillerin başındaki herif, ki halen kendisi de çetesi de terörist olarak kabul ediliyor, bölge coğrafyasını jet hızıyla yeniden dizayn eden güçler tarafından seçimsiz sandıksız cumhurbaşkanı ilan edildi ve sözüm ona hak, hukuk savunucuları böyle bir herifi Şam sarayında birbiri ardına ziyaret ediyor, sayısız masum insanın kanı bulaşmış ellerini sıkıyorlar!
Rum tarafının dışişleri bakanı olacak zat da sıraya girip, gidip bir oldu-bittiyle çakma cumhurbaşkanı ilan edilen cihatçı terörist müsveddesiyle Suriye Cumhurbaşkanı sıfatıyla görüşüyor!
Türkiye ve Türk düşmanı olan herkesle sıkı irtibat ve ittifak kurmak zaten Rum politikasının vazgeçilmezi, sırf bu yüzden Rum tarafı şeytanla bile yatağa girer, her türlü ittifakı yapar!
Bizim her konuda söyleyecek lafı olan pek muhterem Dışişleri Bakanı Tahsin beyfendilerden, hükümetten, muhalefetten, ve keza Türkiye’yi yönettiğini iddia edenlerden tıs çıkmıyor!
Mesela, İsrail ile çok sıkı ilişkiler gerçekleştiren Rum tarafının niye ve hangi tür bir politik teşvikle İsrail düşmanı geçinen cihatçı bir terörist müsveddesini adam yerine koyduklarını ve ziyaretine gittiklerini sorsalar, olmaz mıydı!
Bizim hükümet ülkeyi ve milleti düze çıkarmak için artık ne yapacağını şaşırmış haldeyken, muhalefetin de aklı fikri bir an önce federasyon temelinde bir çözüme ulaşmakta ve sınırlardaki yığılmayı önleyecek yeni sınır kapılarının açılmasında!
Peki sınırlardaki yığılmaların sebebi nedir, onu soran, sorgulayan yok!
Türk tarafından Rum tarafına hücumun tek sebebi, Rum tarafındaki ucuzluk, hem de iğneden ipliğe tüm ürünlerde ucuzluk!
Rum tarafındaki alışveriş merkezlerinde, başta gıda ve temizlik maddeleri olmak üzere, hemen her türlü mal ve malzeme en az yüzde 20 ile yüzde 100 arasında, hatta yüzde yüzden de fazla değişen fiyatlarla daha ucuz satılıyor!
Bizim çakma muhalefet Kuzey’deki pahalılığı, serbest piyasa terörünü, vurgunculardan ve hırsızlardan toplanmayan vergileri eleştireceğine, çözüm önereceğine, hükümetin beceriksizliklerine alternatif sunacağına, tutuyor her şeyi Kıbrıs sorununa bağlıyor, yeni sınır kapıları açalım da millet rahatlasın diye bağırıyor…
Açın tabi, açın ki millet daha rahat Rum tarafına geçsin, milli servet daha kolay Rum tarafına aksın, millet daha ucuza alışveriş yapsın, Rum tarafının milli geliri bol tarafından daha da artsın, Türk tarafındaki hırsızların, sahtekarların, piyasayı kasıp kavuran ahlaksızların da cebine daha az girsin, Türk tarafındaki serbest piyasa terörüne göz yuman hükümetin de cebine hem daha az vergi girsin hem de milli gelirin Rum tarafına akmasıyla KKTC maliyesi ve piyasası giderek daha fazla zayıflasın!
Başka türlü akıl koyacağımız yok!
Hal buyken Rum tarafını artık Kıbrıs Türküne ve Türkiye’ye karşı ayrılıkçı, ırkçı, küçümseyici, düşmanca politikaları nedeniyle kınamıyorum, hatta az bile yapıyor!
Kendi hakkını aramayan, kendi halkını yolunacak kaz olarak gören, sorunlara çözümün gökten vahiyle inmesini, çözümleri bize başkalarının empoze etmesini beklemekten başka hiçbir derdi olmayan, kendi kendisine kötülük etmek için yarışan, en büyük kötülükleri kendi kendisine yapan, fesatlıkta sınır tanımayan bize müstahak, hatta az bile!
Rum tarafının yerinde olsam değil bir-iki kapı, en az on kapı daha açtırırım, geçişleri de kolaylaştırırım, kuzeydeki piyasayı tamamen yerle bir ederim, Türk tarafına düşmanlıkta daha şeytani entrikalar yapabilirim, sabah akşam kafa yorarım!
Eminim yoruyorlardır da!
Önce Asala, sonra da PKK ile canciğer olan Rum tarafı yarın cihatçı katilleri Suriye’den getirip de güneyden kuzeye sokarsa, ortalığı kan gölüne çevirtirlerse, hiç şaşırmayın!
Türkiye ve Cumhuriyet düşmanlarının Türkiye’de sayısız kez yaptıkları bir uygulama, niye sorma gir hanından farksız hale gelen KKTC’de de tutmasın!
Biz bu kafayla gide gide, zamanı geldiğinde bunlar olacak, hiç dert etmeyin, sadece kafanızı kuma gömüp, zamanını bekleyin!
Ve artık hazırlanın, yakında başta bizim coğrafyada olmak üzere, bir yıl içinde çok ciddi değişikler göreceğiz, demedi demeyin!
Dünyanın deli gözüyle baktığı Trump Rusya ile oturup, Ukrayna savaşını bitirelim diyor, Zelensky denen ve ülkesini cehennemi bir savaşa sokan soytarıyı da toplantı masasına bile çağırmadan, kapı dışarı ediyor!
Tabi, bizim çakma başkan Zelensky şokta!
Çakma başkan diyorum, çünkü onun da Ukrayna iktidarına gelmesi, Suriye’deki Colani denen cihatçı terörist artığının başkanlık koltuğuna oturmasından çok farklı değildi, tek farkla ki, Zelensky sonucu şeffafca açıklanmayan ve neticesi bir oldu-bittiye getirilen göstermelik bir seçim sonucunda, Amerikan entrikaları neticesinde o koltuğa başkan olarak oturtuldu!
2014’de başlayan ve Amerikan destekli olduğu apaçık terör neticesinde, Ukrayna’da Ukrayna faşistleri tarafından 14 bin Rus kökenli vahşice katledilmişti, Putin bunlara ya bu katliamı durdurursunuz, ya da ciğerinizi sökerim demişti, dinlemediler, arkasından gelen çakma seçimle Zelensky denen artist müsveddesi, ki en çok Erdoğan ve Türk bayrağıyla dalga geçtiği şovuyla hafızalardadır, başa geldi ve Amerikan desteğinde kendini bir halt sanarak, Rusya’ya karşı efelenmeye başladı!
Zelensky’nin başkan koltuğunu işgal eden bir kukla olarak devlet yönetimindeki beceriksizliğini örtbas edecek, bölgedeki dengeleri Amerika’nın istediği şekilde evirip çevirecek bir senaryoya ihtiyaç vardı, o senaryo da Zelensky’nin iktidarında Rusya’nın iyice kışkırtılmasıyla ve neticesindeki savaşla geldi, böylece Zelensky hem mecburen bir lider olarak kabul edildi, hem de bölgedeki Amerikan çıkarlarını koruyan senaryo tıkır tıkır işlemeye başladı…
Neticede, savaş başlayınca Rusya ambargoyu yedi ama gidişat ters tepti, Rus rublesi değer kazandı, Rus petrolü daha da değer kazandı, Rus doğalgazına bağımlı olan Avrupa çuvalladı, amma ve lakin, Ukrayna savaşına silah ve mühimmat sağlayan silah tüccarları da korkunç paralar kazandılar, ancak bu paralar vergi veren vatandaşın cebinden çıkmaya başlayınca, Avrupa devletleri Ukrayna desteğinde geri adım attı ve desteği kesmeye başladı, Zelensky soytarısı iyice köşeye sıkıştı, halkı da artık savaştan iyice bunalmaya başladı, Zelensky halkını hizaya getirmek için diktatörlüğünde ileri gitmeye başladı, artık halkının da zoraki desteğini tamamen kaybetti, işte tam bu noktada, Trump devreye giriverdi ve lafı yapıştırdı…
Trump diyor ki “artık bu Zelensky soytarısına gerek yok, bunun son kullanım tarihi geldi, bu vakte kadar bu kukla da herkes rolünü oynadı, şimdi yine iş zamanı, cebimizi doldurma zamanı, ama bu kez ortalığı kırıp dökmeden!”
Putin de “hay hay dostum” dedi, Gazprombank’a Elon Musk denen, sözde dünyanın en zengin adamı ama Amerikan derin devletinin kuklasından başka bir şey olmayan zat ile işbirliği yapma talimatı verdi!
Yani uzun lafın kısası, Putin Amerikan derin devleti ile kuklası aracılığıyla işbirliğine başlama talimatı verdi!
İşte yeni dünya düzeni tam da bu noktadan itibaren kurulmaya başlıyor, Amerikan derin devletinin kuklası Zelensky artık son kullanım tarihi geldiği için çöpe gidiyor!…
Olan Ukraynalı sapık faşistlerin vahşice katlettiği 14 bin Rus’a ve savaşta katledilen yüzbinlerce Ukraynalıya ve Rus’a oldu…
Sahi, bunlar birbirlerini katletmeye niye başlamışlardı diye sorsak, sokakta bu sorunun cevabını bilen var mı!
Hepsi bu mu, elbette değil!
Gelelim Kıbrıs sorununa, Mart ayında Kıbrıs sorununun çözümü için bir adım daha atılacak ve görüşmeler başlayacak…
Sanmayın ki bu görüşmelerin sonucu da ötekiler gibi tıkanıp kalacak, diğerleri gibi göstermelik görüşmelerden bir demet olacak…
İlahlar karar verdi, bir çözüm olacak, neticeyi ister beğenin, ister beğenmeyin…
Bu çözüm de İsrail’in önümüzdeki yüzyıllarda bölgedeki varlığını sürdürmesine ve doğu Akdeniz coğrafyasında şu anda oluşturulmaya başlayan yeni güç dengelerinin en önemli merkezi olmasına yardımcı olacak türden bir çözüm olacak…
Yani Kıbrıslı Türklerin veya Rumların keyfine ve çıkarlarına doğrudan hitap veya hizmet edecek bir çözüm değildir, olacak olan…
Kıbrıs’taki olası çözüm, öncelikle doğrudan İsrail’in bölgedeki ekonomik, siyasi ve askeri alanda genişleme politikasına hizmet edecek, koruyup kollayacak bir çözüm olacak.
Zaten Rum tarafı İsrail’in her türlü platformda destekçisi olan Amerika, Fransa ve İngiltere ile çatır çatır askeri ve ekonomik anlaşmalar yapıyor, sırtını sağlama alıyor, Türkiye’yi yönetenler ise gözlerinin içine sokula sokula yapılan ve Kıbrıs Cumhuriyeti andlaşmalarına aleni şekilde aykırı olan bu girişimleri sadece seyrediyor, arada bir laf olsun torba dolsun modunda bir şeyler geveliyorlar, ama ne takan var, ne de aldıran…
İsrail’in artan nüfusuna hizmet edecek toprağa ve ekonomik dengelerini gözetecek işbirliklerine ihtiyacı var, bunun için de Suriye ve Kıbrıs İsrail için vazgeçilmez iki coğrafyadır, Mısır da üçüncü coğrafyadır.
Şu anda bölgemizde tüm olan biten, önümüzdeki birkaç yüzyılda İsrail’in çıkarlarına doğrudan ve kusursuz hizmet edebilecek şekilde kurgulanıyor.
Hamaslı çapulcuların İsrail sınırındaki köylere başlattıkları ve neticesinde İsrail misillemesiyle Gazze’nin yıkılması, yarısından fazlası da kadın ve çocuk olmak üzere en az 60 bin masum insanın ölmesiyle sonuçlanan saldırının kime ve neye hizmet ettiği, Trump’ın Gazze ile ilgili “oraya biz çökeceğiz” açıklamalarıyla artık apaçık ortadadır.
Suriye’de Esad denen herifi deviren ve yerine bir avuç cihatçı katilin başındaki herifi çakma cumhurbaşkanı ilan eden operasyonun da kime hizmet ettiği ortadadır…
İsrail iki gün içinde Suriye’nin tüm askeri altyapısını yerle bir ederken Şam’a doğru ilerleyen HTŞ çapulcularının bir tekine bile bir kurşun sıkmadı!
İsteseydi HTŞ çapulcularını paramparça ederdi, bir teki bile sağ kalmazdı!
Yine aynı şekilde, Amerikanın beslemesi ve HTŞ çapulcularından en az beş kat daha güçlü ve donanımlı olan PYD sürüsü HTŞ çapulcularına saldırsaydılar, bugün Şam’da PYD’nin elebaşları oturuyor, HTŞ çapulcuları da tarihten silinmiş olacaktı!
Ama şimdilik Amerika-İngiltere-Fransa ortaklığında yaratılan bu darağacı kaçkınlarına ihtiyaç var, son kullanım tarihleri henüz gelmedi, hele son kullanım tarihleri bir gelsin, görün siz olacakları…
HTŞ çapulcularının başındaki darağacı kaçkını terörist müsveddesi altına çektikleri koltuğa oturur oturmaz, ustalarının emri üzerine İsrail’e bağlılık yemini etti ve ilk ziyareti de Suudi Arabistan’a oldu, hatırlarsınız belki, 2015 yılında İsrail ve Suudi Arabistan bir araya gelip, yeni Ortadoğu coğrafyasını nasıl şekillendireceklerini kurgulamışlardı!
Neticede, Colani denen kukla da son kullanım tarihi gelene kadar patronlarından aldığı emirleri uygulamaya başladı…
İşin kötü tarafı, Türkiye’deki iktidarın bütün bu olan bitenlerde hep yanlış ata oynaması, hep kaybeden tarafta olması, oyun kurucu rolüne soyunurken piyondan öteye gidememesidir!
Türkiye’deki iktidarın anlamadığı şey şudur; bölgedeki terör gruplarını yaratan üst akıl, o terör gruplarının Türkiye tarafından kontrol edilmesine veya yok edilmesine asla izin vermez, çünkü o terör gruplarının ana hedeflerinden biri de Türkiye’yi vurmaktır, bu kadar basit…
Bütün bunların farkında olan Azerbaycan bile İsrail tarafında durdu ve Azeri-Ermeni savaşlarında Ermenileri destekleyen Filistinlilere ve burnu iyice sürtülen İran’a zerre zırnık arka çıkmadı, tam aksine, kendisini destekleyen İsrail’e arka çıktı ve İsrail ile işbirliğini artırabildiği kadar artırdı!
Türkiye’deki AKP iktidarı ise, kendimizi bildik bilelidir PKK’yı, Rum-Yunan tezlerini ve Ermenistan’ı destekleyen ve Türkiye aleyhine her türlü işbirliğini yapan, her fırsatta Türk milletini ve askerini arkasından vuran, İran’daki molla rejiminden aldıkları destekle Filistin’i ve Filistinlileri diktatoryaları altında inim inim inleten cihatçı terörist müsveddesi Hamas ve El Fetih çapulcularına arka çıktı!
Herifler İran, İsrail ve Amerika’nın kuklası olarak Türkiye ve kendi halkları aleyhine hem her türlü kötülüğü açık açık yapıyorlar, Amerikan ve İsrail emperyalizmine hizmet için ellerinden gelen bahaneyi yaratıyorlar, hem de heriflere arka çıkıyorsun!
Bu nasıl bir akıl?
Türkiye’deki iktidar bu canı ciğeri bir kuruş etmeyen emperyalist uşaklarına destek çıkmaya uğraşırken, hem ülkenin içine milyonlarca ne idüğü belirsiz mülteci doldu, hem de ekonomik yönden ülkenin tüm direkleri feci halde çatırdadı, kırıldı, yıkıldı, ve dahası, iktidar hedef saptırmak için kendi kendisini sıfırlayan algı operasyonlarına başvurmak zorunda kaldı, hapisteki PKK elebaşı terörist müsveddesinden bile medet umar hale düştü, hem ulusal hem de uluslar arası arenada itibarı tamamen yerle bir oldu…
Rum tarafı da fırsat bu fırsat diyerek, Türkiye’nin içine düştüğü durumdan kendine fayda çıkardı, Kıbrıs’taki oyuna Amerika, Fransa ve İsrail’i de dahil etti, yanına da ek olarak Mısır’ı sokuşturdu, Türkiye’nin güneyindeki kaleyi iyice tahkim etti!
Peki, biz halen Karpaz’da katledilen eşeklerin derdiyle uğraşırken, Mart ayındaki müzakerelerin başlama sürecinden sonra ne olacak dersiniz!
Ne olacağı yeterince açık değil mi?
Suriye gibi devletin en az 200 bin kişilik ordusunu iki günde nerdeyse tek kurşun atmadan diskalifiye eden, Suriye’nin başındaki bostan korkuluğunun yerine de kellesine on milyon dolar ödül konmuş cihatçı bir darağacı kaçkını katili oturtan, sırtına da eğreti bir takım elbise paçavrası geçirerek, sakalını da bir karış kısaltarak suratına biraz daha meymenet getiren, vitrin palyaçosu olarak dünyaya sunan “patron güçler” kendi çıkarları doğrultusunda Kıbrıs’ta da şak diye empoze bir çözüm üretecekler!
Hem de fazla gecikmeden!
Kimse de karşı çıkmayacak, çıkamayacak, herkes sadece masada rolünü oynayacak, ama günün sonunda “patron güçlerin”, yani üst aklın istediği olacak!
Varsın bizim yüce Meclis yüz tane eşeğin derdiyle elli sene daha uğraşsın ve çözüm üretemesin, ne olacak!
Varsın okulların yüzde sekseni çocuklarımızın ve öğretmenlerimizin can güvenliğini ve çağdaş eğitim hakkını ölümcül derecede tehlikeye atacak durumdayken, Türkiye’de depremzadeler halen sürüm sürüm sürünürken, Türkiye vergi mükelleflerinin cebinden çıkan 5 küsur milyar lira parayla külliye yapılsın, itibardan tasarruf yapılmaz palavrasına devam edilsin, başımız göğe ersin, ne olacak!
Varsın memlekette nüfus bilinmesin, hemen her türlüsünden suç patlaması yaşansın, cezaevleri dolup taşsın, sadece cezaevindeki suçluları beslemek için her yıl onlarca milyon dolar para harcansın, varsın sağlık sistemi nerdeyse tamamen çökmüş durumda olsun, varsın acil ihtiyaçlara harcanacak para ithal suçlulara ve ithal suçla mücadeleye harcansın, ne olacak!
Dünyayı yöneten üst aklın derdi başka, bizim dertlerimiz başka!
Yine diyeceğim o ki, hal buyken, Kuzey Kıbrıs’taki siyasilerin ve Türkiye’deki AKP iktidarının saçmalıklarından iyice bunalan, bıkan, usanan ve Rum tarafındaki gerek ekonomik gerekse siyasi istikrarı gören ve dahası, kendi politiğinde günübirlik sansasyonel çözümlere alıştırılmış Kıbrıs Türkü, uzun vadede her türlü zararına olacak olsa da, önüne bir çözüm önerisi konduğunda, ne yapar dersiniz, midesindeki ekmeğe ve cebindeki paraya, kısa günün karına mı bakar, yoksa AKP’nin ve yerli siyasilerin saçmalıklarına tahammül etmeye devam edelim mi der!!!…
İşte toplum ve siyaset mühendisliği adına kilit soru budur!
Cevabı hepimiz biliyoruz da, dünya değil ama bizim coğrafya kaç bucakmış kafamıza vura vura gösterdiklerinde, kafamıza anca dank edecek…