Bugün 14 Mart Tıp Bayramı.
İnsan yaşamında her şeyin bir yeri, bir değeri vardır. Ancak farklı yaklaşımlar ne olursa olsun, yaşamda hemen hemen herkesin ortak hedefi, sağlıklı ve uzun yaşamdır.
Öyle sözlük mözlük karıştırmayı bir kenara bırakın. Sağlıklı yaşamın bir diğer adı, kaliteli yaşamaktır.
Turizmin hareketliliği farklı ülkeden insanları yurdumuzda görmemize ve doğal olarak kıyaslar yapmamıza da olanak sunuyor.
Bir doktor arkadaşla sohbetimizi anımsarım. Ben pratiği, o ise teoriyi seslendirdi. Sonuçta aynı noktaya vardık. Doktor arkadaşımız, “Bir bakıyorsunuz İsveç’ten gelen yetmiş yaşın üzerinde bir kadın, Girne Kalesi’nin en uç noktalarına kadar tırmanıp resimler çekebiliyor. Bizde ise altmışına merdiven dayayan, ‘ekmeğini yiyip suyunu içtiği’ yaklaşımıyla aktif yaşamdan adım adım uzaklaşıyor” dedi.
Gözlemi, söyledikleri doğru. Ancak doğruyu saptamak, doğruyu söylemek yetmez.
Yıllar dünyanın her köşesinde insanı eşit olarak yıpratmıyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ve yaşam kaliteleri yüksekse yıllar oralarda insanları kolay kolay yıpratmıyor.
Ancak geri kalmış, yoksul, yaşam şartları ağır, yaşam kalitesi düşük, insanın değersiz olduğu ülkelerde her takvim yılı insanda birkaç yıllık yıpranmalar yapıyor. Böyle olduğu içindir ki zengin ülkelerin altmışlık insanları bizim buraların kırklı yaşlarındaki insanlarından daha sağlıklı daha genç duruyor.
***
Küreselleşen dünyada insanımızın yaşam kalitesinin neden istenilen düzeyde olmadığının sorusunu sorup yanıtını bulmak gerekir.
“Sağlıkta da kolaycılığı seçtik” düşüncem yıllardır değişmedi.
Kanser hastalığında patlama yaşanıyor, deniliyor. Ama şu ana kadar bu konunun ciddi bir çalışması yapılmadı. Ya da bizim, toplumun haberi yok.
Lefke yöresindeki maden atıklarının yarattığı kirliliğin dünya çapında bir sorun olduğunu bilim adamları söylüyor, bizde ise yetkililer sorunu Lefke’de bir grup insanın sorunu olarak görüyor.
Pestisit kalıntı sonuçları açıklansa da, en genel anlamda gıda güvenliğinde kaygılıyız.
Ekmek fırınlarının büyük çoğunluğunda sağlıklı, temiz su kullanılmadığı söyleniyor, bir Allah’ın kulu bu konuda adam gibi eş aralıklarla denetim sonucu açıklamıyor.
Kıbrıs sorunundaki belirsizlik artı ekonomik kriz zinciri halkı resmen bunalıma soktu. Topluca ruh sağlığımız bozuldu. Espri olarak değil, gerçekten, “Dışarıdakiler içerdekilerden kat kat fazla.”
***
Bugün herkes sağlıktan bahsedecek.
Parasızlıktan, sağlığa ayrılan kaynak yetersizliğinden bahsedenler olursa hiç inanmayın. Bu ülkede bunca ekonomik zorluğa rağmen sağlığa ayrılan para gelişmiş ülkelerle kıyaslanacak kadar çoktur. Devletin ve bireylerin sağlıkla ilgili harcamaları toplamının fert başına düşeni gelişmiş ülkelere çok yakındır.
Önemli yerleşim yerlerinde her köşede bir sağlık kuruluşu var. Ancak geliri yetersiz olanların tek seçeneği devlet hastaneleri. Herkesi doktor ve hastane seçme hakkı var mı?
Sağlıktaki sorun tıpkı öteki alanlarda olduğu gibi verimlilik noktasındadır. Sağlıkta verimsizliğin en katmerli örneği yaşanıyor.
Sağlık politikası, sağlıkla ilgili sıradan lafların toplamı değildir. Politikasızlık bir politikaysa bizde sağlık politikası vardır. Bilimsel anlamda yoktur. Olmadığı için de sistemden söz edilemez. Kendini tedavi edemeyen sağlık sisteminin insanların sağlık sorunlarını çözüp yaşam kalitesini iyileştirmesi ise mümkün değildir.
***
Doğum tarihlerini boş verin. Bizde yaşlı çooook.
Yazımın sonunda Atilla İlhan’ın İhtiyarlar Balladı şiirden, beş mısralık bir kesit:
“ … idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
yorgun öksürükleri oturup kalkışları
yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar…”