“Pek çok insan, sıradanlık sınırlarını kendine ölçü kabul ederken Dr. Suat Günsel, sınırların ötesine bakıp bu topraklarda yaşarken, dünya ölçeklerinde büyük hedefleri hem kendine hem bu topraklara hem de Kıbrıs Türk insanına layık görmüştür.”
Bu paragraf, 5 Aralık 2004 tarihinde yayımlanan, “On beş yıl, iyi bir memur gibi çalıştım” başlıklı yazımdan.
Yaklaşık 21 sene önce yazılan bu yazıdan sonra bugüne kadar YDÜ çatısı altında yaşanan gelişimler ayrı bir yazı konusu.
Anılarda yolculuk deyip, o yazımı bugün sizlerle buluşturuyorum.
***
“Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) ile ilgili çok yazı yazdım. Bundan sonra da yazacağım.
Yazacağım çünkü YDÜ, sıradan, büyük ölçekli bir yatırımın çok ötesinde değer taşımaktadır biz Kıbrıslı Türkler için.
Kıbrıs gibi zeminin hep kaygan olduğu bir yerde, sıfırdan başlayıp kuruşuna kadar hesabı verilecek bir yatırım süreciyle 150 bin metre karenin üzerinde kapalı alan, öğrencileri ve çalışanlarıyla 15 bin kişilik büyük bir aile yaratılması, bizleri kötülemek isteyenlere, yanıtların en okkalısını verir.
Kuşkusuz bütün bunlar, sırf birilerine yanıt olsun diye asla yapılmış değildir. Ancak YDÜ projesinin çok yönlü olumlu sonuçlarından biri de budur.
Eğer iki taş üst üste konmuşsa, orada en az bir insanın emeği, katkısı vardır. Yaratılan kalıcı eser büyüdükçe, emeği olanların sayısı artar. Sayının arttığı yerde ise bir baş mutlaka bulunur. YDÜ’de bu isim Suat Hoca’dır.
Yakın Doğu Üniversitesi Kurucu Rektörü Dr. Suat Günsel. Bu uzun isimlendirmeyi çok sevmedim. Sanırım pek çok insanda çok sevmediği için, pek çok sıfatı da kucaklayacak bir vurgu ve gönül sıcaklığıyla Suat Hoca demeyi tercih eder.
Her insanın bir T cetveli vardır. Bir tarafında artıları, öte yanda eksileri bulunur. Suat Hoca da insandır. Onun da T cetveli vardır. T cetvelinin iki tarafında yazılanlar vardır. Kusursuz insan yok. Önemli olan artıların, eksilere ne kadar üstünlük sağladığıdır. Dr. Suat Günsel’in, Suat Hoca’nın, artıları yanında olası eksileri, devede kulaktan da küçüktür.
Yıllardır zaman zaman bir araya gelir sohbetler ederiz.
O kocaman projenin doğuşundan bugüne en büyük paya sahip olmasına karşılık, kendi hiç öne çıkmadı, eserlerin kalıcılığının, mesajının öne çıkmasını istedi.
Tabiatın en katı ve değişmez kuralı, her doğan canlının bir gün mutlaka öleceğidir. Yaratıcı insan bir gün göçüp gidecek, onun cansız eserleri yüzlerce, belki de binlerce yıl var olacak. Ölümsüz eserleri yaratanlar, yarattıkları cansız eserlerle ölümsüzleşirler. Suat Hoca da, Dikmen tepelerinde yarattığı YDÜ ile ölümsüzleşmiştir.
***
Biraz kendini, geçmişini dinlemek istedim hep.
Genelde kaçtı.
Önceki gün (3 Aralık 2004 – Cuma) yakaladım ve yaklaşık bir buçuk saat konuştuk. YDÜ Konuk Evi’nin açılışının heyecanını yaşıyor. Yaşama bakış açısının özünü anlattı az ve öz. “Dünyada konuğuz. Bizi konuk eden, bizden önce konuk olanların yaptığıdır. Biz de bizden sonra gelecek konukları konuk edecek eserler bırakmalıyız.”
Suat Hoca’nın her türlü tercihinin altında derin bir felsefe vardır. Sarayönü’ndeki dikilitaşı bir benzeri YDÜ kampusunun ortasındadır. Yakın bir gelecekte girişe Girne Kapısı’nın yapılması var gündemde.
Pek çok insan sıradanlık sınırlarını kendine ölçü kabul ederken Dr. Suat Günsel, sınırların ötesine bakıp bu topraklarda yaşarken dünya ölçeklerinde büyük hedefleri hem kendine hem bu topraklara hem de Kıbrıs Türk insanına layık görmüştür.
Büyük düşüncesinin ne zaman başladığını soruyorum. Her zamanki mütevazı gülümsemenin ardından yanıtlıyor: “Baf’ın Melandra köyünde doğdum. Çocukluğum oralarda geçti. Komşu köyün kırmızı renk Bedford otobüsü, haftada üç gün de bizim köyden geçerdi. Gününü ve saatini bilir, köyün girişinde bekler, arkasına atlar köyün çıkışına kadar otobüs keyfi yaşardık. Ben çamurdan otomobiller yapar, bir gün Kıbrıs’ta otomobil fabrikası kurmayı hayal ederdim. Ergenlik çağında bunun olmayacağını anladım ama yeni ve önemli hedefler koymaktan vazgeçmedim.”
***
Konuları çok da sırayla açmıyorum. YDÜ’deki odasında sehpa üzerinde babası İrfan Günsel ve Halil Dedesi’nin yağlı boya portreleri var. Bu öne çıkarmayı da merak ediyorum.
Gözleri adeta buğulanıyor, bakışlar önce portrelere sonra boşluğa kayıyor ve anlatıyor. “Hayatın her alanında kök, çok önemlidir. Ben kökümü unutma endişesini hiç taşımadım. Ama gözümün önünde olmasını istedim. Babam hayattadır. Babamla ilgili çok konuşmak istemem. Ama Halil Dedem benim için çok önemlidir. Dedemin, Melandra köyünde büyük bir elma bahçesi vardı. O kadar bakımlıydı ki köylüler, yumurtanın cirilense gideceğini söylerlerdi. Halil Dedem, o bahçeden bir okka elma satmazdı. Hatta kesmeye gelenler olursa kendini görüp çekinmemeleri için gizlenirdi. Dedem, benden asla bu topraklardan kopmamamı söylerdi. Onun bir anlamda vasiyeti kulağıma küpe olurken, yaşama bakış açısı ve çalışkanlığı benim için derinlikli rehber olmuştur.”
***
Dr. Suat Günsel, ODTÜ’de fizik okuyup adaya döndü. Kısa bir kamu görevi denemesinden sonra 1978’de Onar İşhanı’nda Başarı Dershanesi’ni başlattı.
1981’de Cemaat Meclisi binasının üst katına geçti. 1988’de London College ismiyle YDÜ’nün düşünsel temelini attı. 1989’da, YDÜ resmen kuruldu.
Kuşkusuz orası düşüncesi için dardı. Yer aradı ve Dikmen tepelerini seçti. Mezarlık, doğal bir sınırdır pek çok insan için. Suat Hoca, YDÜ için uzun vadeli büyük projesi için o sınırı aştı.
YDÜ’nün mekanına hep takılır insanların düşüncesi. Ben de düşüncemdeki bu soruyu bir kez daha sordum. İşte aldığım yanıt: “YDÜ, Kıbrıs Türk halkının malıdır. Yakın Doğu Üniversitesi’nin bir bütün olarak Kıbrıs Türk toplumunun tacı olarak hayal ettim. Bu taca en uygun yer, bugünkü yerimizdi. YDÜ’de her şeyi sıfırdan yaratma vardır. Farklı yorumlar bir yana, Kıbrıs Türk insanı her şeyi sıfırdan yaratmıyor mu?”
***
YDÜ’de temel atma töreni yok. Biten her eserin topluma kazandırılma töreni var.
Suat Hoca ile sohbetin içeriği çok zengindi. Tamamını bugün burada bitirmek istemem.
Ama sohbetin sonuna gelirken aklıma gelen iki soru vardı. Sordum.
Çalışırken kendini hangi konumda hissediyorsun?
Yanıt… “Nasıl göründüğümü bilmem ama ben kendimi 15 yıldır çok iyi çalışan bir memur olarak görüyorum. On beş yıl iyi bir memur gibi çalıştım.”
Yurtdışında sizin ve yakın ailenizin parası ya da taşınmaz malı var mı?
Yanıtı… “Yurtdışında ne param ne de bir başka servetim var. Neyim var neyim yoksa hepsi buradadır.” (5 Aralık 2004 – KIBRIS)