Bir çocuğun gözünden dökülen neşeli bir kahkaha ya da bir yabancının aniden size uzattığı içten bir gülümseme… Ne kadar kısa sürer değil mi? Belki saniyeler… Ama etkisi, bazen bir ömür boyu kalır.
Gülümsemek, insan olmanın en derin, en sade ama en mucizevi eylemlerinden biri. Ne bir dile, ne bir statüye, ne de zamana ihtiyaç duyar. Bir an gelir, yüreğinize değen bir söz, bir bakış, bir hatıra… Ve dudaklarınızda bir kıvrım belirir. Farkında bile olmadan.
Ama aslında, tam da o anda beden kimyası değişmeye başlamıştır.
Bilimsel araştırmalar, gülümsediğimizde beynimizin endorfin, serotonin ve dopamin gibi “iyi hissettiren” nörotransmitterleri salgıladığını gösteriyor. Yani gülümsemek, doğal bir antidepresan etkisi yaratıyor. Kalp ritmi dengeleniyor, bağışıklık sistemi güçleniyor, stres hormonu olan kortizol azalıyor.
Kahkaha ise bunun bir üst boyutu. Bedeni sarsan, yüz kaslarını gevşeten, bazen gözyaşına dönüşen bir rahatlama hali. Psikologlar, kahkahanın duygusal toksinleri dışarı atmak için ruhun doğal boşaltım yöntemi olduğunu söylüyor.
Yani her kahkaha, bastırılmış duygulara açılan bir kapı; her gülümseme, içerideki sevgiden dünyaya uzanan bir davet mektubu.
Gülümsemenin bir başka gücü daha var: bulaşıcı olması. Birisi size gülümsediğinde, siz farkında olmadan karşılık verirsiniz. Aynalama sisteminiz devreye girer. Yüz kaslarınız, beyninizin sinyallerine değil, karşınızdaki kalpten gelen niyete yanıt verir.
Ve belki de bu yüzden gülümsemek, insan ilişkilerinde en güçlü köprülerden biridir. Sevgiyle, güvenle, anlayışla örülmüş sessiz bir dildir. Bazen bir “özür dilerim”dir, bazen “seni anlıyorum”, bazen sadece “buradayım” demenin başka bir yoludur.
Erich Fromm, Sevme Sanatı adlı eserinde der ki:
“Sevgi, pasif bir duygulanım değil, aktif bir üretimdir.”
Gülümsemek de tam olarak budur. Sevginin edilgen bir duygu değil, bilinçli bir tercih olduğunun göstergesi. Gülümsemek, sevgiyi seçmektir.
Çünkü gülümseme, sevgiyi görünür kılar.
Fromm’a göre gerçek sevgi, bir ihtiyaçtan değil, bir yeterlilikten doğar. Yani insan, sevmek için önce kendine dönmeli, kendi içsel kaynaklarına güvenmelidir. Gülümsemek de bu içsel yeterliliğin dışavurumudur.
Kendini tanımış bir insanın gülümsemesi başkadır. Telaşsız, savunmasız, olduğu gibi… Bir tür teslimiyet vardır o gülümsemede. Hayata, ana, ilişkilere… Fromm’un tanımıyla, “var olma” halinin ta kendisidir.
Hayat çoğu zaman ciddi, hatta yorucu. Ama kahkaha, bu ciddiyete en zarif direniştir. Kahkaha atabilen bir insan, hâlâ umut taşıyor demektir. Kendini bırakmıyor, hayata tutunuyor.
Kahkaha, ağırlaşmış bir ruhu havalandırır. Sanki içimizdeki sıkışmış çocuk, “Ben buradayım” diye ses verir. Ve biz onunla birlikte yeniden nefes alırız.
Gülümse, Çünkü…
- Bir gülümseme, kimseye bir şey kaybettirmez ama herkese çok şey kazandırır.
- Gülümseyen yüzler, sevgiyi büyütür.
- Gülümseme, barışın en sessiz ama en güçlü sembolüdür.
- Gülümsemek, bazen dua etmek gibidir. Sessizdir ama derindir.
Bugün birini mutlu etmeye niyetin varsa, kelimelere ihtiyacın yok.
Bir gülümse…
Belki o gülümseme, bir kalbi onarır.
Belki kendi kalbini…





