Önümüzdeki Ekim ayı Cumhurbaşkanlığı seçimini yaşayacağımız ay.
Bir değişiklik olmazsa, 96 gün sonra 19 Ekim 2025 Pazar günü, sandıklar Cumhurbaşkanlığı seçimi için kurulacak.
Şu an için, UBP-DP-YDP koalisyon hükümeti ortaklarının desteklediği Ersin Tatar, CTP ve TDP’nin desteklediği ve Muhalefetin adayı gibi duran Tufan Erhürman ile bağımsız aday olarak Mehmet Hasgüler, adaylıkları resmen kesinleşmediği için henüz, aday adayı.
Başlıkta da yazdım. Rakibiyle uğraşan siyasilere ve destekçilerine itibar etmeyin…
Arasta’da benzer ürünleri satan iki dükkan düşünün. Dükkan sahiplerinden biri işyerinin önüne çıkmış, kendi ürünlerinin özelliklerini sıralamak yerine, komşunun ürünlerini karalıyor.
Siz o dükkanın kapısından içeri girer misiniz?
Tabii ki girmezsiniz.
Karalamayla siyaset yapanların da durumu farklı değildir.
***
1970’li yıllardan günümüze her seçim dönemini yakından izleyerek, yaşadım. Aradan yarım asırdan fazla zaman geçti, hainlik üzerine siyaset inşa eden politikacılar ve yazı yazanlar hala var.
Hayret ediyor muyum? Yoo hayret etmiyorum. Ama, üzülüyorum.
Yüzde bin, asılsız, hainlik suçlamalarını Annan Planı, öncesinden başlayarak yaşadım. O dönemden sonra ağız benzerliğiyle hainlik suçlaması yapanlara zerre kadar inanmam ve itibar etmem.
***
Yazımı, biraz üslup yumuşatmasıyla sürdüreyim.
Bir an, hayal ediniz. Bir ay süreyle, tüm siyasiler susacak Toplumun bilgilenmesine gereksinim varsa, yazılı bilgilendirmeler yapılacak. Kimse, kimseye yanıt vermeyecek.
Ortaya konulan bir düşünceye, farklı yaklaşım olsa bile, “ katkı koymak istiyorum”, denilecek. Her siyasinin haftada en çok üç açıklama hakkı olacak.
Medya da, bu kurallara uygun hareket edecek.
Toplum kayıp yaşar mı? Kesinlikle yaşamaz. Çünkü, yapılan açıklamalar, bir sürenin içinde söylenenlerin tekrarıdır.
İsteyenler, sabırlı bir şekilde açıklamalarda kullanılan kelimeleri saysın. Genellikle, en çok 500 – 700 arası, kelime kullanılarak konuşuluyor, açıklama yapılıyor.
Dahası, siyasilerin büyük çoğunluğu, söylemiyor, söyleniyor.
***
Bunun sonucu nedir? Bunun sonucu şiddetli güvensizliktir.
Aile içi şiddetli geçimsizlik, boşanma nedeni olarak kabul ediliyor.
Toplum yaşamında, vatandaşla, siyasetçi arasında şiddetli güvensizlik ortaya çıkmışsa, sonucu, bu dönemde de görmekte olduğumuz, siyasetçi ile toplumun geneli arasında mesafe açılmasıdır.
***
Siyaset dünyamızda, eleştirilen taraf çoğunlukla, “Siz de şu tarihte, şöyle şöyle yapmıştınız” diye karşı tavırlar ortaya koyar.
Bunu adı, “TENCERE DİBİN KARA, SENİN Kİ BENDEN KARA.”
Toplum, kimin tenceresinin dibi daha az kara diye kontrolle, tercih belirlemek istemiyor.
Hangi partinin tenceresinin dibinin daha az kirli, daha az kara olduğunun önemi hiç yok.
Temiz ve gelecekte de kirlenmeyecek olan önemli.
Bunun için de tertemiz olup, tertemiz kalacağına inanılan, şanslı olacak.
***
Siyasetçiden, siyasetin kurumsal yapısından, istenen, beklenen geleceğimizi şekillendirmeye yönelik güvendir.
Kağıt üzerinde değil, uygulamada kapasite isteniyor.
Partilerin kurumsal yapılarını parlatan da, kirleten de partinin özellikle profesyonel siyasi kadrolarıdır. Onların mazileri, gelecek için onlardan beklentileri etkiliyor.
Mazisi temizlenemeyecek kadar kirli olanlardan kurtulamayan partilerin, başarılı olması, geçmişe göre, bundan sonra daha zor olacak.





