1. Haberler
  2. Yaşam
  3. Yalnız Değil, Tek Başına!

Yalnız Değil, Tek Başına!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen bir kafede saatlerce otururuz, yan masadaki kahkahaları dinler, bir sokak kalabalığına karışırız… Ne bir yüz tanıdıktır, ne bir kelime bize ait. Ama oradayızdır. Sessizce, görünmeden ama var olarak. Kimi zaman da sabahlara kadar süren bir sohbet grubunda varlığımızı unutturacak kadar susarız. Kalabalığın içinde siliniriz ama nedense buna “rahatlamak” deriz.

İnsan neden kalabalıklara sığınır?

Çünkü bazen sessizlik çok fazla şey söyler. Bazen yalnız kalmak, kendine ayna tutmak gibidir. O aynada çocukluğundan kalma gözyaşlarını, ertelediğin acılarını, kaçtığın yüzleşmeleri görürsün. Ve insan çoğu zaman aynalardan korkar.

Bir düşün… Gerçekten ihtiyacın olan şey başka insanlar mıydı, yoksa kendinden kaçmak için bir kalabalık mı arıyordun?

“İnsan, başkalarının varlığıyla kendi sesini bastırmak ister.” – Carl Gustav Jung

Kalabalık, bir kaçış yeridir. Yalnızlığın tok sesini bastırmak, içimizdeki boşluğu doldurmak için seçtiğimiz bir gürültüdür. Ama hiçbir dış ses, içimizdeki sessizliği susturamaz aslında. Sadece bir süreliğine unutturur.

Kalabalıklar arasında yürürken, birilerini “görmek” değil, “görülmek” isteriz çoğu zaman. Çünkü içimizde bir boşluk değil, bir “görülmeme” yarası vardır. O kalabalıkta biri göz göze gelse, “Seni görüyorum, sen varsın” dese… Belki her şey değişir.

Ama ya o bakış hiç gelmezse? İşte o zaman kalabalık daha da kalabalık olur. Gürültü artar. Kendi iç sesimizi daha da bastırmak zorunda kalırız. Ve o ses sustukça içimizdeki yalnızlık büyür.

“Kendinden kaçanların en büyük sığınağı kalabalıklardır.” – Nietzsche

Kimi yollar, birlikte yürümeye gelmez. Her ne kadar çevremiz insanlarla sarılı olsa da, bazı içsel vadilerden yalnız geçmek zorundayız. Kalabalıklar bir süreliğine teselli sunabilir ama o yaranın içinden geçmek, iyileşmek ve yeniden doğmak tek başına kat edilmesi gereken bir yoldur. İşte tam burada Yusuf Gönenoğlu’nun sözü gelir akla:

“Tek başına yürürsün, tek başına bekler, tek başına güler ve ağlarsın. Yol ve yolculuk budur. Yalnız değil, tek başına!”

Bu cümle yalnızlıkla tek başınalık arasındaki farkı derinlemesine çizer. Kalabalıkta bile insan kendini yalnız hissedebilirken, tek başına olmanın içinde tamamlanmışlık mümkündür. Başkasının gölgesine ya da onayına ihtiyaç duymadan kendi acını taşımak, kendi neşeni paylaşmak… Bu bir eksiklik değil; aksine ruhun kendine duyduğu sadakat biçimidir. “Yalnız değil, tek başına” olmak, içsel gücünü ve özgürlüğünü fark etmektir. Ve bu fark ediş, insanı kendine yaklaştırır.

Peki, çözüm nedir?

Yüzleşmek… Kendinle baş başa kalmaya cesaret etmek. Yalnızlıkla savaşmak değil, onu anlamak. Yalnızlık, bir boşluk değil; içsel bir alan açma fırsatıdır. Orada gerçek benliğini bulabilir, kalabalıklar içinde değil, kendi içinde var olmayı öğrenebilirsin.

Küçük adımlarla başla… Bir gününü sessizlikle geçir. Kalabalık bir ortamda değil, doğanın içinde yürü. Kendi sesini duyduğunda korkma. Çünkü o ses, yıllardır duyulmayı bekleyen senin gerçek sesin.

“İnsanın gerçek evi, kendi içindedir.” – Eckhart Tolle

Kalabalıklara sığınmak kolaydır. Orada görünmeden yaşamak mümkündür. Ama gerçekten yaşamak istiyorsan, kendine dönmen gerekir. Çünkü hayat, ancak kendinle buluştuğunda başlar.

Yalnız Değil, Tek Başına!
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bize Katılın