Anda olmak için dışardaydım.
Kitapların, bana hissettirdiği güzelliklerden, aşklardan, ayrılıklardan, hüzünlerden, derin duygulardan, cinayetlerden ve cinnet hislerinden bir anda başka bir öte diyarın yabancısıymış gibi hissettiğimden, dışarı attım kendimi.
1984 yılında lise öğrencisi olan, şimdilerde altmışına merdiven dayamışların ilk aşk ve bilgi mabedindeyim şu an…
Öğlen mesai vakti.
Kültür Dairesi’ne bağlı, Atarürk Kültür Merkezi Milli Kütüphane kapı eşiğine çıktım. Derin derin nefes alarak sakince düşünmeye çalıştım..
Az önce, içerde, yüzlerce kitabın içinde dolaştım, tarihi fısıldayışlarını duydum.
Ağlaştıklarını, gülüştüklerini, korktuklarını işittim.
Sonra her birinin bireysel duygusunu hissettim.
Hatta hepimizle dalga göçtüklerini bilgisiz cahilliğimizle eğlendiklerini fark ettim.
İçlerinde sakladıkları aydınlatıcı, bilgilendirici, çağ atlatıcı sırları bunca yıl binlerce insanın keşfedememesinin dalgasını geçiyorlardı.
Kitapların aynı çatı altında, 41 yıldır candaşlık, dostluk ettiği kültür abidesi bir Milli Kütüphane’nin ihtişamlı gölgesindeyim.
Binlerce kitap, gazete, dergi, her inançtan kutsal kitaplar, her dilde sözlük, yarım asırlık ansiklopediler ve 1950’lerde yayınlanmış orijinal, sararmış gazete sayfaları arasındaydım.
Yüzbinlerce paragraf, milyonlarca cümle, milyarlarca kelimenin evindeyim, yarattığı ortak duyguda.
Her kelimenin taşıdığı bir duygu enerjisi varken.. Milyonlarca yazılıp kullanılmış keliminin yaratacağı yüksek sinerjinin etkisindeydim.
İlkokul birinci sınıfta, 1981 yılında ilk okuduğum Cin Ali kitabından tutun da.. Kaşgarlı Mahmud’un 976 sayfalık, benden dokuz asır önce yazılmış, Karahanlılar dönemi 1074 yılında doğmuş bir ak sakallı Derviş olan Kaşgarlı Mahmud ile bu kadar yakın olmak..
Türk Dili’nin Tanrısı ile buluşmak gibi olağanüstü bir ruh halindeydim.
Divan-ı Lıugat-ı Türk eserini raflardan bulup resepsiyona taşıdıktan sonra. 1960’larda yazılan gazete küpürlerinin arasında.
Cin Ali’den bura, en son basılan kitaplar arasında. Panik atak krizi sandığım müthiş bir heyecan ve çarpıntının nedenini bilmeden apar topar kendimi bahçeye attım.
Güzel bahçedeki, kadifemsi, eflatundan pembe rengini çağrıştıran begonvilleri. Selvi epesine, çam dallarına tüneyen kumruların, güvercinlerin, serçe ve diğer kuşların..
Asrı çoktan aşmış efgalifto ağaçlarının esinti şırıltısını bastıran zirziroların, kıyamet ötüşü saldırısında boşluğu izliyorum. Hava çok sıcak, cehennemi bir Lefkoşa günü.
Bu bahçe, bu toprak parçasının Osmanlı döneminin mezarlık arazisi olduğunu biliyordum.
Sonra ihtiyaç hasıl olunca mezarlıklar tek tek açılır ve tüm mevta kemik kalıntıları Kaymaklı mezarlığına nakledilir.
Kalan kırıntılar, onların kemik unu işte bu topraktır.
Çok sonraları İngiliz döneminde, 1920’lerin başında, İngiliz komiserin siyasi oyununa denk gelip, aynı mezarlığa gömülen Dr. Behiç Bey’in eskiden yattığı tam noktayı bilmek, ne kadar garip.
… Çocukluğumda 1981 yılında, Vadili Kütüphane’sinin önünden çok geçmiştim. Ama orasının Kütüphane olduğunu ve veya kütüphanenin ne olduğunu bilmiyordum.
Ta ki kütüphane memuru Turgay Genç ağabeyimizin oradan geçerken, bana seslenip beni kütüphaneyle tanıştırdığı güne kadar.
İşte o gün hayatımın hızlıca şekillenmeye başladığı bir dönüm noktasıydı.
Ve hep merak ederdim, pasta satılan yer pastane. Hasta tedavi edilen yer hastaneyken kitapların olduğu yer neden kitaphane değil de kütüphaneydi.
Ve yıllar geçti, gazeteci yazarlığımın 33. kamu görevlisi oluşumun 30. yılında Kütüphaneye gelen genç ve çocuklara, buranın neden kitap’hane değil de kütüphane olduğunu öğretmek büyük bir hazza dönüştü.
KTP” ünsüz harflerinin ortak paydasıyla ilgili en bilinen ünlü kelimeler hangileridir?
Mesela KüTüPhane’nin köken etimolojisi nerden gelir?
KiTaP, Arapça’da, yazılı olan, yazılmış nesne anlamına gelir.
KaTiP de, yazan kişi manasında aynı kökten geliyor.
MeKTuP, yazılmış olan manasındadır.
MeKTeP, yazı ve yazmak eyleminin öğrenildiği yer.
KüTüP, kitabın çoğul hali “KİTAPLAR” anlamına geliyor.
Kütüphane ise kitapların bulunduğu yer.
Kitap meskeni kütüphane..
Kütüphane kapı önünde, geniş bahçesinin mezarlık alanında.
Rahmetli gazeteci ustam Mustafa Doğrusöz’ün kitabında bahsettiği.
Ki benim için de, bir köşe yazısında şöyle yazmıştı. ”Yolcu’nun yolu ilkin bizden (Kıbrıs Gazetesi) geçti. Ama değerini bilemedik.
Dr. Behiç Bey’in karısını öldürdükten sonra İngiliz kolonicileri tarafından asılışının gerçek sırrını bilir miydiniz?
Daha ne ilginç kütüphane mezarlık sırları var bir bilseniz? Kütüphanelerden çıkmazsınız…





