Emperyalizmin gedikli uşaklarından olan Hamas çapulcularının yaklaşık iki sene önce 7 Ekim 2023’de İsrail’e karşı başlattıkları saldırının esas hedefi İsrail değildi… Bu hamle, BOP denen vahşet sürecinin tabutuna son çivinin çakılması için gerekli ortamı yaratacak bir hamleydi, tıpkı İkiz Kuleler’e yapılan 11 Eylül saldırıları gibi… Nitekim bu saldırı gerçekleşmeden çok önce yazdığım köşe yazılarında BOP’un nihai hedeflerine ulaşabilmesi için böylesi vahşi tahriklerin gerekliliğini defaeten yazmıştım, saldırı gerçekleşir gerçekleşmez yazdığım ilk köşe yazısında da bu saldırının nihai sonuçlarını noktasından virgülüne belirtmiştim.
Tarih tekerrür ediyor, üstelik de geçmişte denenmiş yöntemler tuttuğu sürece, aynen uygulanmaya devam ediliyor… Bunu da yirmi seneyi bulan köşe yazarlığı sürecinde sayısız kez yazdım, ne yazık ki halen de yazmaya devam ediyorum… Muhtemelen yazmaya da devam edeceğim, çünkü son 25 yıldır doğu Akdeniz coğrafyasında doğrudan zırcehaletten beslenen, zırcehaleti emperyalizmin amaçları için çatır çatır kullanan bir ortam oluşturuldu ve kanser gibi doğu Akdeniz coğrafyasındaki hemen bütün ülkelere ve toplumlara da yayıldı, ve neticede bu zırcehalet hedef ülkelerdeki iktidarları da ele geçirdi, emperyalizmin uşaklığını da harfiyen yerine getirmeye başladı.
26 Şubat 2025 tarihinde Amerikan senatosunda sorgulanan, Amerika’nın Ortadoğu’daki pis işlerinden sorumlu zat, Gregg Roman, Amerika’nın bütün Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki cihatçı çapulculara 20 yıldan uzun süredir nasıl yardımlar yaptığını, bunların örgütlerini ve iktidarlarını nasıl desteklediklerini “Senato’nun içinde birtakım tilkiler dolaşıyor” diyerek, ballandıra ballandıra anlattı ve bir noktada, bu çapulcuların tümünün de kendi icatları olduğunu da ilan etti…
Herifler dünyanın kadısı, dolayısıyla da kimseden korkuları yok, kimse kendilerinden hesap soramadığı için de yedikleri haltları rahatlıkla anlatıyorlar…
İsrail kuruldu kurulalı, yaklaşık olarak son 75 yıldır Amerikan senatosunda iki güç çatışıyor ve çıkar çatışmalarından dolayı da sürekli rekabet içindeler; Yahudi lobisi ve Rum-Yunan-Ermeni lobisi, kısaca RYE lobisi diyelim.
Bu iki rakip güç bugüne kadar hemen hemen hiçbir konuda işbirliği yapmadılar, doğrudan veya dolaylı olarak hep birbirlerinin ayaklarının altına sabun atmaya uğraştılar, ikisinin de ortak çıkarları olduğunda ise nadiren “kontrollü” bir işbirliği yaptılar, ama hep ABD’nin iktidarını ele geçiren güç olmak için yarışıp, durdular… Nitekim, son yıllarda üstünlük bariz şekilde Yahudi lobisinin eline geçti.
75 yıllık rekabet sürecinde bu ikili ilk defa açık açık ve net şekilde işbirliği yapıyorlar… Şu anda ortak düşmanları doğrudan doğruya AKP ve dolaylı olarak da Türkiye!!!
Kökenleri ta 1927’ye, Mısır’a dayanan, doğu Akdeniz coğrafyasında İngiliz-Fransız çıkarlarına hizmet için kurdurulan, ilk adları Müslüman Kardeşler olan, savaş boyunca Almanların kapı beslemesi olan ve ta Hitler’in huzuruna kadar çıkan, kapı kapı Yahudilerin katledildiği toplama kamplarını gezen, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Mısır’da çıkardıkları binbir beladan sonra yavaş yavaş Mısır’dan defedilen, iki adım ötedeki Filistin’e yerleştirilen ve 1994’de Wahington’da, Washington’un en güzide ve tarihi bölgelerinden biri olan Capitol Hill’de kurdurulan, bugün bile faaliyetlerine devam eden Amerikan-Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (Council on American-Islamic Relations) aracılığıyla Amerika’daki RYE lobisi tarafından da aleni şekilde desteklenen, 26 Şubat 2025 tarihinde bu destek bir kez daha aleni şekilde Gregg Roman tarafından da ifşa edilen, İran’ın da siyasal İslam faaliyetlerinin aparatı olan Hamas çapulcularının 7 Ekim’de yarattığı bahane ile BOP’un son çivisinin çakılması, doğu Akdeniz coğrafyasının İsrail’in güvenlik-ekonomik-siyasi hedefleri doğrultusunda yeniden dizayn edilmesi faaliyetleri İsrail tarafından başlatıldı…”
Bana mesaj gönderip, özetle “Ediz Bey sapla samanı karıştırıyor, AKP önderliğinde yeni Türkiye yüzyılında Türkiye dünyanın söz sahibi lideri oluyor ama Ediz bey gibilerin gözleri kör, bunu göremiyorlar, art niyetli düşünüyorlar” diye hava gazı basan, tek derdinin milletin ülkenin değil, apaçık kendi çıkarı olduğu her halinden belli olan sayın AKP ileri geleni vatandaşımız bu yazımı da okuyacaktır elbet… Kendisine tavsiyem, en azından bu yazıyı okuduktan sonra bana akıl vermeyi bıraksın, kendisi ve ait olduğu tayfa akıllarını başlarına toplasınlar, çünkü artık çevrelerindeki çember tamamen kapanmış vaziyettedir ve nihai hedefte olan kendi kelleleridir, ve dolaylı olarak da, Kıbrıslı Türkler olarak bizimkiler…
Önce RYE’nin doğu Akdeniz coğrafyasındaki önemli bir ayağı olan Ermenistan, İsrail’in büyük desteğiyle Azerbaycan tarafından fena halde tokatlandı, sakatlandı… Hemen ardından da çok güçlü bir İsrail-Azerbaycan ittifakı kuruldu, o tarihten beridir de Azerbaycan ile Türkiye ilişkileri buz gibi soğudu…
Türkiye’nin komşuları arasında Türkiye’ye en yakın duran Azerbaycan idi, o da rotayı İsrail’e çevirdi, Türkiye hem doğudan hem de batıdan ve güneyden tamamen düşman devletler ile çevrildi.
Yunanistan Türkiye’nin burnunun dibindeki Türk adacıklarını bir bir işgal ederken F-35 programından atılan AKP’nin gıkı bile çıkmadı, çıkamadı, dahası, AKP’nin yalpalaya yalpalaya giden dış siyaseti neticesinde giriştiği S-400 macerasından hemen sonra külliyetli miktarda Amerikan askeri gücü de Ege denizindeki adalara yerleştirildi… Böylece Türkiye batı tarafından tam bir ablukaya alındı, bu dönemde NATO’da Türkiye’yi NATO’dan atalım naraları atıldı…
Tam da bu dönemlerde gelişen, bölgede yeni bir cephe açan 7 Ekim saldırısı sonrasında İsrail’e düşmanlık yapıp, İsrail vatandaşlarının katledilmesine destek veren İran’ın hemen bütün askeri ve siyasi üst düzey yöneticileri İran’ın tam kalbinde, kusursuz bir askeri operasyonla yok edildi…
RYE, İran ve AKP gibi cehaletten, kaostan ve din sömürüsünden beslenen güruhun desteğindeki ve İsrail düşmanlığından beslenen Hamas, Hizbullah gibi cihatçı terör örgütlerinin tüm ileri gelenleri havaya uçuruldu…
Suriye’de İsrail planlarına engel olabilecek bir pozisyonda bulunan Rusya’nın son kalesi olan Esad rejiminin entrikalarla düşürülmesine müsaade edildi, Suriye ordusu nerdeyse tek kurşun atmadan yelkenleri indirdi, HTŞ çapulcuları Şam’a kadar geldi, İsrail güçleri de güneyden Şam kapılarına dayandı, ardından Suriye fiilen üç özerk bölgeye ayrıldı, Suriye’nin kuzeydoğusu PKK’nın uzantılarının eline geçti, güneyinde ise İsrail’e bağlı Durziler kontrolü ele geçirdi; RYE’nin, İngiltere ve Fransa’nın desteklediği, Işid, El Kaide gibi çapulcu sürülerinin artıklarının toplandığı, AKP’nin de burnun sokmaya çalıştığı HTŞ denen katiller ordusu da Şam’a gidip oturdu, ama iki adım ötelerinde de İsrail birlikleri konuşlandı… İsrail bu arada, birkaç saat içinde Suriye ordusundan geriye kalan tüm askeri altyapıyı yerle bir etti, HTŞ çapulcularının elinde kala kala sadece hafif silahları kaldı…
RYE’nin doğu Akdeniz coğrafyasındaki üyesi Rum tarafının Dışişleri Bakanı Şam’a gidip, HTŞ çapulcularının başındaki çakma başkan ile görüştü, desteğini beyan etti… Aynı şekilde, HTŞ çapulcularının destekçisi Almanya, İngiltere, Fransa gibi devletler de daha düne kadar terör örgütü dedikleri, ama el altından destekledikleri, vahşet ve dehşette sınır tanımayan, Türk askerlerini benzin döküp çatır çatır yakan bu çapulcu sürüsü ile resmi temaslarda bulundular…
Bu gelişmelere göz yuman İsrail hızını kesmedi, bir taraftan ortak çıkarları gereği RYE’nin desteklediği SDG ve YPG ile işbirliğine girişti, PKK’nın uzantısı olan bu ikilinin Suriye’deki varlığını güçlendirdi, diğer taraftan ise çaktırmadan Suriye’nin güneydoğu sınırından Durzilerle Kürt bölgesini birleştirdi, HTŞ çapulcularını iki ateş arasına aldı, istediği an yok edebileceği bir ortam yarattı…
Daha birkaç gün önce, ikide bir İsrail’e kabadayılık taslayan, kendini bir halt sanan Yemen’deki Husi çetesinin elebaşları, yani çakma hükümetleri, başbakanları ve bakanları da dahil olmak üzere, öyle bir havaya uçuruldu ki, heriflerin cesetleri bile bulunamadı… Dünya yüzünde kimse çıkıp da İsrail’e “nedir yediğin halt be refik” diye sormadı bile, olay anında unutuldu…
Yedikleri halt en az 15 bini çocuk, en az 70 bin Filistinlinin katledilmesine neden olan Hamas çapulcuları ve liderleri ise sıçanlar gibi delik dirsek oradan oraya kaçtılar ve halen kaçıyorlar ama İsrail’in gazabından kurtulamıyorlar, gittikleri her yerde İsrail peşlerinde, tek tek bunları avlıyor…
Türkiye’de ise 23 yılın sonunda giriştiği her işi yüzüne gözüne bulaştırıp, nihayette de sokağı kaybeden, ilk seçimde de iktidar sandalyesini kaybedip, sanık sandalyesine oturtulma tehlikesi ve korkusuyla karşı karşıya kalan AKP, iktidardaki ömrünü uzatabilmek için nafile bir çabayla bir taraftan TSK’nın defalarca yerle bir ettiği ama her seferinde hortlaması için AKP’nin özel çaba sarfettiği, Amerikan RYE lobisinin Ortadoğu cadı kazanındaki en önemli icadı PKK ile işbirliğine girişmiş, diğer taraftan da Suriye’deki kontrolü ve insiyatifi tamamen kaybetmiş durumdadır…
İşte tam da bu noktada, RYE ile Yahudi lobisi doğrudan AKP’ye karşı, dolaylı olarak da tarihte görülmemiş bir işbirliğine giriştiler.
Hatırlarsınız, işine geldiğinde PKK terörüne verip veriştiren, işine geldiğinde PKK terörünü meşrulaştırmak için her türlü fırıldaklığı sergileyen, Türkiye’yi felaketten felakete sürüklemekte en ufak bir gocuntu duymayan MHP’nin PKK’ya barış çubuğu içme teklifini yaptığı anda Türkiye’nin sözde en güvenlikli yerlerinden biri olan TUSAŞ’a tam da Ankara’nın göbeğinde PKK uzantılı bir terör saldırısı düzenlenmiş ve masum insanlar katledilmişti…
Verdikleri mesaj gayet açık ve netti, “biz buradayız, burnunuzun dibindeyiz, sizi her an, her yerde ve istediğimiz gibi vururuz, terör sürecinin kontrolü sizde değil, bizim elimizdedir” mesajı vermişlerdi, ve maalesef ki, AKP-MHP ikilisi, kendi kendilerini düşürdükleri rezil durumdan dolayı, bir taraftan sokağı ele geçiren CHP ile uğraşırken, dğer taraftan da PKK ve Meclis’teki siyasi uzantılarıyla işbirliğine girmek zorunda kaldılar…
Peki, bu vakitten sonra ne olur!
İşte şimdi geniş resmi daraltıp, ayrıntılara gireceğim.
Türkiye’nin içine doldurulan, her köşeden fırlayan, ülkenin bir ucundan öteki ucuna yayılan, bütün büyük ve önemli kentlere ağırlıklı olan giren Suriyeli, Afgan ve bilimum mülteci kılığındaki güruhun içinde kaçta kaçı RYE ve Yahudi lobilerinin tetikçisidir ve bunların “vur” emrini beklemektedir, bir fikriniz var mı???
Anadolu, ta 1820’lerden beridir, dünyanın en fazla ajanını barındıran toprak parçasıdır…
Cumhuriyet kurulduktan sonra bile, 1937’ye kadar Anadolu’da Cumhuriyet’e karşı emperyalist uşağı Kürtler tarafından 30a yakın irili ufaklı emperyalist organizasyonu Kürt isyanı düzenlenmiştir.
Bunların tümü de başta İngiltere olmak üzere, Amerika, Fransa ve Yunanistan ve yanıbaşımızdaki Ermenistan tarafından desteklenmiştir… Bugün de Türkiye’nin düşmanları net olarak bunlardır, Suriye’deki süreci ve PKK ile uzantılarının varlığını da bunlar desteklemektedirler… Almanya ve İran da bunlara sonradan katılmıştır!!!
Türkiye’nin içine nerdeyse 15 milyona yakın ne idüğü belirsizin kaçak göçek yollarla doldurulmasını ve Türk milletinin kimyasının bozulmasına özel çaba sarfetmişler, başını CHP’nin çektiği muhalefet uyurken iktidar AKP ve destekçisi MHP ise bu sürece tam gaz destek vermiştir…
ŞimdiTürkiye’nin içine Suriye ve İran yoluyla kaçak göçek yollarla doldurulan milyonlarca ne idüğü belirsizin yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik sorunlarını, ve keza ısrarla gizlenen dehşetli suç oranlarını bir tarafa bırakalım, tekrar soralım, bu güruhun içinde kaçta kaçı emperyalist ajanıdır ve tetiğe basmak için emir beklemektedir, bilen var mı!!!
Örneğin, daha da derine inelim, İran gibi derdi imanı mollaların güvenliğini sağlamak olan bir ülkenin başkentine yüzlerce İsrail ajanı sokuldu, bunlar derin hücrelerinde vur emri gelene kadar beklediler ve vur emri geldiğinde Tahran’ın altını üstüne getirdiler, hemen hemen bütün üst düzey askeri ve siyasi erkanı nokta atışlarıyla bir çırpıda sildiler, molla rejimini darmadağın ettiler…
İran, 2010lu yıllardan sonra Türkiye’nin dönüştüğü gibi bir sorma gir hanı da değildi, çok sıkı bir güvenlik sistemleri vardı, ama belli ki yetmemiş…
Türkiye’nin içine giren çıkan terörist ve ajan müsveddelerinin ise haddi hesabı yok, resmen Türkiye’yi mesken tutmuşlar, AKP iktidarı da kendi başına nasıl bir bela sardığının farkına bile varmamış, bu yetmediği gibi, 2005lerden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük güvencesi olan TSK’nın da komplolarla yıpratılması için elden gelen yapılmış, teröristler tanık, TSK’nın komutanları sanık sandalyesine oturtulmuş, emperyalizmin ekmeğine sadece yağ değil, bal da sürülmüş…
Bütün bunlar olurken Ege adalarında Yunan askeri gelmiş Türkiye’nin burnunun dibine kadar girmiş, TSK’nın kafasını ezdiği terör yeniden hortlamış, Kıbrıs’ta ise Rum tarafı coştukça çoşmuş, Amerika, İsrail ve Fransa ile sıkı bir askeri işbirliğine girmiş, ve geldiğimiz günde RYE ile Yahudi lobisi Kıbrıs’ta da el sıkışmış, çok sıkı bir işbirliğine girişmiş… Etrafları artık tamamen sarılan ve hem içte hem de dışta kontrolü tamamen kaybeden, koltukta kalabilmek için entrikadan entrikaya dalan AKP-MHP ikilisi ise halen güzellik uykusundalar!
E, Kıbrıs mı dedik!!!???
E, madem dedik, oraya da girelim, birazcık olsun!
AKP diyor ki Kıbrıs’ta iki devleti destekliyoruz!
Palavra!
Bugüne kadar dediğinin tam tersini yapan, günün sonunda da en az 50 bin asker ve vatandaşın ölümünden, trilyonlarca dolar da zarar ziyandan sorumlu olan Türkiye’nin tescilli düşmanlarıyla koltuk uğruna işbirliğine girişen, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk milletinin anayasal tanımını bile tartışmaya açma cesaretini gösteren bir partinin hiçbir sözüne güvenilmez!
İşte tam da bu yüzden, şu anki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar samimiyetle Kıbrıs’ta iki bağımsız devleti savunurken, rakibi pozisyonunda olan ve Rum tarafıyla ikinci bir zoraki evlilik peşinde koşan federasyon tayfasının adayı olan Tufan Erhürman ikide bir yanar döner laflar ediyor, bir taraftan federasyon diyor, diğer taraftan egemenlikten bahsediyor, tam da AKP’nin istediği gibi, AKP’nin Kıbrıs politikasına uygun davranıyor…
Şu anda RYE ve Yahudi lobisinin ortak çıkarları doğrultusunda Kıbrıs politikasında tercihi; yanar döner bir kişiliği olmayan, olmadığı gibi, dosdoğru iki devlet politikasını savunan şu anki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar değil, istedikleri gibi parmaklarında oynatacakları, en büyük becerisi Kıbrıs Türküne hayal ve umut satmak olan, onu da beceremeyen, 15 aylık hasbelkader başbakanlığı döneminde elle tutulur en ufak bir fayda ortaya koyamayan, tam aksine bolca eleştirdiği şeyleri iktidara gelince yapmakta çekince, sakınca görmeyen Tufan Erhürman’dır…
Yani, anlayacağınız, vermeyiz dedikleri Rahip Brunson’u Amerika höt deyince anında veren, koltukta kalabilmek uğruna tereddüt etmeden envai tür terör örgütüyle işbirliğine girişebilen, bir taraftan Yahudi lobisine sataşırken diğer taraftan RYE lobisinin yaptıklarına göz yuman, Kıbrıs’ın güneyi Amerikan, Fransız, İsrail ordusu tarafından mesken tutulurken sesini çıkarmayan, Suriye’de Türkiye’nin yanıbaşında özerk bir Kürt yönetimi kurulurken gık demeyen, Türki cumhuriyetlerinin en büyükleri Rum tarafıyla siyasi ve ekonomik işbirliğine girişirken seyirci kalan, gık demeyen, Türkiye’nin ve Türk milletinin başını beladan belaya sokan, pervasızca maceradan maceraya koşan, her giriştiği işi kafasına giyen, bunun da adını Türkiye Yüzyılı koyan AKP iktidarı şu an Ersin Tatar’ı destekler gibi görünüyor ama esas hedefleri Tufan Erhürman’ı seçtirmektir, böylece Kıbrıs’ta RYE-Yahudi lobisi tarafından kendilerine dayatılacak olan çözümü çok daha rahat bir şekilde uygulamaya sokabileceklerdir.
Herhalde farkındasınızdır, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçim süreci başladı başlayalı ne AKP iktidarı, ne federasyoncu tayfa, ne de maalesef ki, Ersin Tatar tarafı güvenlik konusunu ağzına almıyor, olası bir çözümde TSK’nın ve Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki Kıbrıs ayağındaki güvenliğinin ne olacağına dair tek kelime etmiyorlar… Kaldı ki, Ersin Tatar tarafı net şekilde TSK’nın adadaki varlığından yana ama bunu vurgulayan söylemleri net şekilde duyamıyoruz!!! Ayrı devlet argümanı tamam da, altının nasıl doldurulacağı, güvenlik ve siyasi tanınma politikasının ne olacağı konusunda tek kelime yok!!!
Federasyoncu tayfa ise 62 yıldır sürekli kavga eden, sürekli gerilen iki taraf arasında, özellikle de Rum tarafının 62 yıldır Türk tarafına karşı en ufak bir iyi niyet gösterisinin olmadığı, sürekli kötülük yapmak için uğraştığı bir ortamda, ille de bir kez daha zoraki evlilik diyor ama ne güvenlik konusunda, ne de siyasi eşitlik ve egemenlik konusunda neyi hedeflediklerinin en ufak bir açıklaması yok, altı boş bir federasyon zırvasına takıldılar gidiyorlar…
Rum tarafının ise en önemli şartı, TSK’nın derhal adadan ayrılmasıdır, ki bunu bu aralar daha sık ağızlarına almaya başladılar!… Belli ki kapı arkasında bir güvenceleri var…
Böylece, neticede, RYE-Yahudi lobisinin işine gelen federasyoncu tarafın iktidara gelmesi durumunda, şipşak bir çözüm ile bu ikilinin doğu Akdeniz coğrafyasındaki etkinliğine tek tehdit olan TSK adadan tamamen de ayrılabilir, veya göstermelik, gerçek anlamda hiçbir etkinliği olamayacak bir güç bırakılabilir, ki o da zaman içinde o gücün adadan tamamen dışarı atılmasıyla sonuçlanır…
Artık AB’ye de girdiniz, korkmayın, AB güvenlik şemsiyesinin altındasınız, artık dünyalı oldunuz denir, hemen arkasından da şak diye Kıbrıs’ın NATO’ya üyelik işi kağıt üzerinde halledilir, arkasından da İsrail’in üyelik işi halledilir, NATO Ortadoğu’ya uzanır, yayılır, HTŞ çapulcuları İsrail’e karşı 7 Ekim saldırısı gibi bir tahriğe kalkışır, İsrail HTŞ denen çapulcu sürüsünü bir çırpıda ortadan kaldırır, gücünü uydu Kürt devletçiği ile birleştirir, Suriye’nin Akdeniz’e açılan doğu tarafının kontrolünü ele alır, Türkiye’ye komşu olur, batı tarafını RYE-Yahudi lobisinin ortak çıkarları doğrultusunda varlığını sürdürecek olan çakma Kürdistan devletçiğine bırakır…
Bu arada, geldiğimiz virajda kafamız kumda, kıçımız havada dikilmeye devam edersek, siyasal islamın ağababalığına soyunup da Fetoş’un elini öptükleri, “beraber yürdük biz bu yollarda” şarkısını söyledikleri, sonra da “aldatıldık, rabbimiz affetsin” dedikleri günlerden sonra Apoşu lider ilan ettikleri günler de fiyaskoyla biter, sonra ne mi olur???
Sonra, sıra AKP-MHP ikilisinin son kullanım tarihinin uygulamaya konmasına gelir…
Hem içerden hem de dışarıdan gerek ekonomik, gerek siyasi, gerekse terör yoluyla tepe tepe vurulacak AKP-MHP ikilisi güzellik uykusuna devam eder, bir daha hiç uyanmamak üzere…
Türkiyesiz ve TSK’sız Doğu Akdeniz siyasetinde çerezden başka bir halt olmayan Kıbrıslı Türkler de RYE-Yahudi lobisinin kanatları altında Tufan Erhürman’ın dediği gibi “dünyalı” olurlar, RYE-Yahudi ortaklığı doğu Akdeniz’deki trilyonlarca dolarlık gaz rezervini yiyip yutarken Kıbrıslı Türklere de zırnık koklatırlar, böylece Kıbrıslı Türkler de keyiften keyife uçarlar, uçuş bittiğinde de paraşütsüz uçtuklarını fark edip, kıç üstü yere konarlar, bir daha da kalkamazlar…
Ha, Gazze, Filistin filan mı dediniz!…Onlar da özellikle son yüz yıldır emperyalist uşağı olarak Türkiye düşmanlarıyla işbirliği içinde Türklere ve Türkiye’ye bile bile ve acımasızca attıkları kazıkların bedelini ödüyorlar… Çünkü son kullanım tarihleri geldi, tıpkı şu anda Türkiye’de RYE-Yahudi lobisinin çıkarları doğrultusunda Türkiye ve Türk milleti aleyhine iş tutanların da geleceği gibi…
İsrail’in sosyal medya üzerinden adeta sözcülüğünü yapan, sözde akademisyen Meir Masri denen herifin “Bugün Katar, yarın Türkiye” demesi boşuna değil…
Yukarda evire çevire açıkladığım detaylara bakıldığında, kendisini dev aynasında gören, hak etmedikleri koltuklara emperyalizmin entrikalarıyla oturtulan bütün haddini ve düşmanını bilmezler günün sonunda kendilerini var eden düşman tarafından yok edildiler…
Kıssadan hisse, kendi çıkarı için sizi var eden düşman, son kullanım tarihiniz geldiğinde sizi yok da eder ve edecektir de… Korkunun ecele faydası yoktur!!!
Ah şu Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nı ve neticesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar önemli ve değerli olduğunu anlayabilseydiniz… Ah, şu TSK’nın Türkiye ve Türk milletinin bekası konusunda ne kadar önemli bir rolü olduğunu anlayabilseydiniz…
Belki anlayacağınız günler gelecek, ama bir yerlerinize kına yaktığınızla kalacaksınız, bizi de yakacaksınız…





