Seçime doğru hızla ilerlerken yeni bir haftaya da başladık.
Bu hafta gündem olarak “melez” bir hafta olacak.
Önce seçimlerin yoğunluğu yaşanacak.
Ama sonrasında New York merkezli bir Kıbrıs gündemi oluşacak.
Yarın her iki favori adayın vizyon tanıtımı yapılacak.
Bu nedenle de seçim gündemi sıcak olacak.
Ama yarına ilişkin bir başka önemli gelişme Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yapacağı konuşma olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki konuşmaları gibi bu konuşması da oldukça büyük öneme haiz olacak.
Sadece Türkiye’yi ilgilendiren değil, tüm dünyayı ilgilendiren konularda konuşacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri dikkatli dinlenecek ve not edilecek.
Haftanın son kısmındaysa, yani hafta sonunda yine New York’ta Kıbrıs zirvesi olacak.
Bu sefer Üçlü Görüşme yapılacak.
Gündem bir anda müzakerelerin yeniden başlaması şekline dönüşebilir.
Bu yönde umut taşıyanlar var.
Burada araya girip bir hatırlatma yapmak gereği oluştu.
Kıbrıs konusunda Türkiye’nin istemediği bir gündem oluşmayacak.
Bunu kimse unutmasın.
Kimse Türkiye’ye Kıbrıs konusunda baskı ya da zorlama yapamaz.
Daha önce denendi, olmadı.
Bu sefer de olmayacak.
Dünyanın derdi ortadayken, Kıbrıs gibi 40 yılı aşkın bir süredir huzurun hakim olduğu bir coğrafyaya kimse zaman harcamaz.
Rum basınında çıkan haberler ise Rum hükümetinin bu gerçeğin farkında olmadığını, daha doğrusu görmezden gelerek farklı bir algı peşinde olduğunu göstermekte.
Genel Sekreter Guterres’in, gazetecilerin sorusuna karşılık, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le ortak görüşmesiyle ilgili “kötümser de değilim, iyimser de. Kararlıyım” cevabının Rum Yönetimi Başkanı tarafından Rum halkına uluslararası unsurun yeniden aktifleşmesi olarak lanse edildiğine dikkat çekilmekte.
Rum gazeteleri Hristodulidis’in New York’ta gerçekleşecek üçlü görüşmeyi tarihi dönüm noktası olacakmış gibi gösterme çabasına rağmen, Genel Sekreter’in programında üçlü görüşmeye yarım saat ayırdığına da dikkat çektiler.
Rum basınında çıkan şu yorum çok önemli:
“Çözüm anahtarı ne BM’de ne de Ankara’da. Anahtar Lefkoşa’da ve çıkmazı kırmak ya da sürdürmek Lefkoşa’ya bağlı olacak. BM’nin Kıbrıs sorununu çözecek ne konumu ne de böyle bir misyonu var”
Seçim heyecanı içerisinde BM’ye övgü sıralayanların artık Güney Kıbrıs’ta BM’ye inanan ve güvenen kalmadığını anlatmak bakımından önemli.
BM’ye İnanan Güney’de de Kalmadı….





