1. Haberler
  2. Kıbrıs
  3. İstemelerini beklemeden vereceksiniz…

İstemelerini beklemeden vereceksiniz…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şehit eşi olmanın ne demek olduğunu biliyor muyum?

Bilirim hem de çok iyi bilirim.

Vural Beyaz, eniştem 1974’te şehit olduğunda Fatma teyzem, otuzlu yaşların başındaydı. Vural eniştem şehit olduktan sonra üç kız, bir erkek dört çocuğuna hem analık hem babalık yaptı.

Çok zordu.

   Çocuklar büyüdükçe sorumlulukları da büyüyordu. “Aman başlarına bir şey gelmesin” korkusuyla, özellikle çocukları göz kulak olunması için hepimizden yardım istiyordu. Halbuki kaygısı gereksizdi. Çünkü çocukları babasızlığın duygusal boşluğunda daha erken olgunlaşıyor, analı – babalı çocuklardan daha sorumlu büyüyorlardı.

Yeri mi değil mi bilmem ama yazacağım.

1974’te çok sayıda şehidimiz olurken, doğal olarak çok sayıda da şehit eşi, toplumsal sorumluluk şemsiyesi altına girdi.

“Şehit maaşı” denilerek şehit eşlerine maaş bağlandı.

   Ancak bir şart koşuldu. EVLENİRSE MAAŞI KESİLİR.

   Daha çağdaş, daha insani düşünülse böyle bir karar verilmezdi.

   Genç yaşta dul kalan bu kadınların, ömür boyu, hayatın sorumluluklarını, yaşamın gerçeklerini paylaşacağı bir eşe, küçük yaşta yetim kalmış çocukların da evde babalık görevini yapacak birine ihtiyacı vardı mutlaka.

Şehit eşinin maaşı, bütünlüklü ailenin ekonomik yeterliliğine önemli bir katkı olması, evlenirse maaşı kesilir, ilkel yaklaşımıyla, yaşamlarının bedeli oldu.

***

   Şehit çocuğu olmanın ne demek olduğunu biliyor muyum?

   Evet biliyorum, teyzemin Canel, Canan, Gülter ve Halil isimli dört çocuğunun yaşam sürecini yakından gözlediğim için biliyorum.

   Öğretmen kökenliyim. Şehit çocuklarının boyunlarının büküklüğünü, gözlerinden eksilmeyen hüznü çok gördüm.

   O babasızlık, ilerleyen yıllarda neye sahip olunursa olunsun, derin bir travmanın izi olarak hep var olmuştur.

***

   Şehit eşleri ve şehit çocukları alıngandır.

   Aslında onlar istemeden, var olması gereken ihtiyaçlarının karşılanmasını beklerler, beklerken de çok azı sesini çıkarabiliyor.

   Şehit eşleri, şehit çocukları, şehit yakınları, yılların ihmali ile patlamaya çok yakın volkan gibidirler.

Bu satırların yazarı olarak zaman zaman şehit ailelerini ziyaret ederim.

Oturur, sohbet ederim.

   1974’te yirmili yaşlarda olan şehit eşleri şimdi yetmişli, otuzlu yaşlarda olanlar ise şimdi seksenli yaşlarda. Kullandıkları kelimeler ya da ses tonları ne olursa, bırakın yönetenleri, kadere de, Allah’a isyanları çok kolay anlaşılır.

***

Serkan Çakır, Baf Şehitlerinden Erdoğan Çakır’ın oğlu. Babası gözleri önünde öldürüldüğü zaman herhalde 8-9 yaşlarındaydı.

Erdoğan Çakır’ın Rumlar tarafından, Baf’ta hunharca şehit edildiği evi ve daracık sokağı 4 yıl önce ziyaret etmiştim.

Yaşananları dinleyerek gittiğim için çok etkilenmiştim.

   Serkan Çakır, facebook hesabından yaptığı paylaşımı dün okudum. Öfkeden öte isyan ederek yazılmış bir yazı. Bazılarına göre oldukça sert bir yazı. Ben, kendimi babası ile birlikte iki amcası da şehit olan Serkan’ın yerine koyduğum zaman, hiç de sert bulmadım. Hiç kuşkum yok hayatının bugüne kadar sürecinde o derin travmanın etkileri vardır.

Serkan’ın yazısından bazı kesitleri sizlerle paylaşayım:

“Yarım asırdır “birlik, beraberlik, icraat” diyen UBP, bugün Kıbrıs Türk halkını en derin ekonomik krizle, adaletsizlikle ve umutsuzlukla baş başa bırakmıştır.
   TMT ruhundan, halkın mücadelesinden bahsedenler; o ruhun temsil ettiği onuru, üretimi ve halk iradesini çoktan unuttu.
   Yarım asır “Anavatan’la omuz omuza” derken, kendi ayakları üzerinde duran bir halk yaratmak yerine, talimatla yönetilen bir yapı yarattılar.
Devletin kurucu gücü olmakla övünenler, bugün devlet kurumlarını parti bürolarına çevirmiş durumda.
Kıbrıs Türk halkı, gerçek birlik ve beraberliğin sadakatle, adaletle ve halkın iradesine saygıyla kurulacağını biliyor.
   Artık kimse geçmişin gölgesinde değil, geleceğin onurlu ve özgür Kıbrıs Türk halkının yanında durmak istiyor.

UBP unutmasın ki, bugün ayakta durmamızın sebebi vatan uğruna ailesini değil, vatanını koruyan şehitlerimizdir.
Bugüne kadar şehitleri kendi siyasi ve çıkar hesapları için kullandılar.
1974’te savaşmamak için yatakların altında saklananlar, dağlardan kaçanlar, ateş kes ilan edildikten sonra kendilerini kahraman ilan edenler, vatan, millet, bayrak ve şehit diyerek ceplerini doldurdu.
Oysa gerçek kahramanlar toprak altında yatan şehitlerimiz ve onların bıraktığı yetimlerdir.

   Bugün şehitlerin evlatları olarak söylüyoruz: UBP’ye 50. yıl mesajı vermek, şehitlerimizin fedakârlığını görmezden gelmekle eşdeğerdir.
   Bu mesaj, gözleri önünde babasını kaybeden bir şehit oğlunun isyanıdır.

Gerçek TMT’ciler artık toprak altındadır. Siz ise o gerçek milliyetçi kahramanların adını, geçmişteki fedakârlıkları kendi çıkarınıza alet ettiniz.
Devletin verdiği talimatla hareket eden, ellerine silah verilen ve canını veren o insanlar — onların aileleri, çocukları ve geride kalanları var. Siz sadece emir verdiniz; “size bir şey olursa ailelerinize bakarız” dediniz sonra unutup gittiniz.”

***

   Serkan Çakır’ın paylaşımı sonrası pek çok şehit çocuğundan görüşler geldi bana. Kimse Serkan Çakır’ın yazdıklarına karşı çıkmadı. Hatta, siyasal hayatımızda bakanlık düzeyinde görev noktasına kadar uzanan bir arkadaşımız şunları aktardı: “Baf’ta şehit olan bir babanın oğlu olarak, yazılanlara on parmağımı da basarım.”

***

Kimse bu yazılanlardan, birinci anlamları dışında anlam çıkarmasın. Paylaşma nedenim, özellikle siyasi statüsü olanların okumaları, düşünmeleri ve gerekeni yapmaları içindir.

İstemelerini beklemeden vereceksiniz…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin
Bize Katılın