Michael Rubin adında birinin kaleminden dökülen sözler, önce şaşkınlık, sonra öfke, ardından derin bir hüzün bıraktı. Eski bir istihbaratçı, Amerikalı bir analist… Ama söyledikleri, akıl sınırlarını çoktan aşmış durumda.
BM Barış Gücü’nün yerine yabancı bir ordunun konuşlandırılmasını, Beşparmak Dağları’na başka bir bayrak çekilmesini önermiş.
Bu sadece saçmalık değil; Kıbrıslı Türk halkına, adada özgürlük için can verenlere açık bir saygısızlıktır.
Tarihin hiçbir döneminde bu millet, sembollerini pazarlık konusu yapmadı. Vatan dediğin; toprak değil, hafızadır. Ve o hafızada kan, gözyaşı ve onur vardır.
Osmanlı’dan bugüne taşıdığımız miras, bize bir şeyi öğretir: Devlet, millet ve toprak bir bütündür. Bu bütünlük ne satın alınabilir ne de devredilebilir. Bizim geleneğimizde “devletin bekası” laf değil, varoluşun özüdür.
Rubin’in sözleri, adayı ve halkını tanımayan dar bir bakışın ürünü. Bizim cevabımız ise hakaretle değil, onurlu, örgütlü ve etkili bir duruşla olmalı.
Bu mesele kaba bir milliyetçilik gösterisi değil; hakkı, onuru ve adaleti savunma meselesidir.
Biz, tarih boyunca zulme direnen bir milletiz. Gücümüzü aklımızla, örgütlülüğümüzle ve inancımızla gösteririz. O yüzden, Rubin gibilerine verilecek en doğru cevap; hukukla, diplomasiyle ve tarihle olur.
Yüreğiniz varsa, kışkırtmaya değil, icraata dönüştürün.
Unutmayalım: “Türkün Türkten başka dostu yoktur” sözü bir öfke ifadesi değil, bir uyarıdır.
Bu sözü sadece söylemek yetmez, yaşatmak gerekir.
Ve son olarak…
Kimse bizim tarihimize, şehitlerimizin anısına ve vatanımıza parmak sallayamaz.
Söz hakkı istemeden önce, saygı öğrenilsin.
