Karşımda anacığım ve bubacığımın 24 Ocak 1964’te Ortaköy’de, şimdi merkezde kalan bölgede, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nın hazırladığı mevzilerden biri üzerinde çekilmiş fotoğrafı.
25 Ocak 1963’te K. Kaymaklı’dan göç ettik.
Önce Hamitköy ve ardından Ortaköy…
Anacağım, fotoğraftaki lastik pabuçlarla kaçmıştı K. Kaymaklı’dan…

Aylarca giyecek ayakkabısı olmamıştı.
Babamın da giydikleri vardı sadece.
Benim de aynen…
İlk bayramda uydurup bir pantolon bir de gömlek vermişlerdi bana… Ne gömlek ne de pantolon bana göreydi.

***
Ortaköy’de Kasap Kamkam’ın karşısında makinist Erdin’in yanındaki dükkanda yaklaşık iki yıl kaldık. En çok 30 metrekarelik o dükkanın ne suyu vardı ne de banyo tuvaleti… Tuvalet için yan sokaktaki bir sokak tuvaletine giderdik.
Banyo için de haftada bir tanıdıklardan birinin evine…
Çok zor şartlarda yaşadık…
Göçmenköy’e yapılan ve o zaman yer odaları denilen ilk göçmen evlerinde ilk geceleyen annem, babam ve ben olduk…
Orada suyumuz vardı ama, elektriğimiz ilk yoktu.
Sonra akşam saatlerinde bir süre jeneratör çalıştı.
Jeneratörü İbrahim Dayı çalıştırırdı…
***
1963 – 1974 arası gerçek anlamda çok zor yıllardı.
Yokluk çoktu.
Kızılay’dan gelen gıda yardımlarını karneyle aldık pek çok insan gibi.
Yokluğa kimse isyan etmedi.
Yokluk, zorluk adil yaşandı.
O zor ortamda kimse adaletsizlikten şikayet etmedi.
***
Elbette demokrasi yoktu.
Bayraktar – Elçi ve bizim önde gelenler, kendilerine göre bir disiplin düzeni kurmuşlardı.
O düzende yanlışlar oldu mu?
Oldu tabii.
Ancak farklı bir dayanışmayla o günlerin üstesinden gelindi.
***
Sonra geldik 15 Temmuz ve ardından 20 Temmuz 1974’e…
O savaşlarda derin acılar yaşayanlar oldu elbette.
Güney’den Kuzey’e göç oldu.
Ama o göçmenlik 1963 göçmenliğine hiç benzemedi.
1963’te başınızı altına sokacağınız çadır bile bulmak zordu.
1974’te göçmenlerin ezici çoğunlukla evini beğenme seçeneğine sahip oldu.
Kimse sokakta kalmadı.
Gene büyük çoğunluk geride bıraktığı evinden daha iyi eve yerleşti.

Perşembe öğleden sonra 1974 sonrasının İskan Müdürü ve sonrasında İçişleri Bakanlığı yapmış, Erenköy Gazisi Eşber Serakıncı ile iki saati aşkın, KIBRIS TV’de yayımlamak için söyleşi yaptım. Eşber Serakıncı da, 1974, 20 Temmuz Barış Harekatı sonrası Güneyden, Kuzey’e gelenlerin % 95’ten fazlasının, Güneyde bıraktığı evinden kat kat iyisine, değerlisine sahip olduğunu söyledi.
O zaman, mutsuzluk, bir başka tanıdığının aldığı evle, kendi ganimet evi kıyaslanırken yaşandı.
***
1974’te Kıbrıs Türkü, Türkiye’den gelenlerle birlikte GANİMET YEDİ.
Ganimetin adaleti OLMAZ.
“Bu topraklar büyük mücadelenin, şehitlerin kazandırdığıdır”…
“Kanla sulandı”…
Geçin bunları…
Bir yerden haklılık kılıfı giydirilse de karşılıksız bir elde ediştir.
GANİMET, EN ÖNEMLİ İNSANİ DEĞER YARGILARINA, TECAVÜZDÜR…
… Ve ganimeti BOZDUĞU, TOPLUMLAR NE KADAR ZAMANDA TOPARLANIP, ADAM OLUR?
Her sene bir sayısal artışla yanıt veririm..
“51 SENEDE ADAM OLUNMADIĞINI YAŞAYARAK ÖĞRENDİK.”
***
Ganimet bir kez damarlara işledi mi hayatın her alanına yayılır.
Liyakatın, değersizliğinin altında da GANİMET KÜLTÜR YATAR.
Eskiden hak etmeden bir şeye talip olmak AYIPTI.
Şimdi öyle mi?
Geçenlerde “İhale becerisi yüksek” bir “işadamıyla” konuştum.
“Yahudi atasözüdür” diyerek ne dedi bilir misiniz?
“BİR ŞEY ELDE ETMEK İÇİN, HAKLI OLMAK DEĞİL, AKILLI OLMAK GEREKİR.”
Bu düzende bir şey elde etmek için adalet duygusuna tecavüz edecek kadar ahlaksız ve hırsız olmak gerekir… Bana göre söylediğinin Türkçesi, buydu.





