Son zamanlarda, cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da, Kıbrıs sorunuyla ilgili sorulara yoğun bir şekilde muhatap oluyorum.
Rumların garantilere karşı olduğu biliniyor ya, buna bağlı olarak, “Kıbrıslı Türkler garantilerden, neden vazgeçmiyor?” sorusu çok soruluyor.
Ben de bizim insanımız ve yabancılara sabırla anlatıyorum.
***
Kısaca adı ne olursa olsun, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Garanti ve İttifak anlaşmasının, Garantörlük sisteminin, varlığı ve sorgulanması 1974 sonrası çok daha önde yer bulmuştur.
Rum tarafı, garantörlük sisteminin varlığına tümüyle karşı konuma gelmiştir.
Neden?
Onlar açısından, neden çok açık. 15 Temmuz 1974’te kendi anavatanları olan Yunanistan, EOKA B’cilerle Makarios’a karşı darbe yapıp, anayasal düzeni yok etmiştir.
Öteki iki garantörden biri olan Türkiye, İngiltere’ye darbeye karşı birlikte hareket etme önerisini götürmüş, ancak İngiltere hiçbir yapıcı yaklaşım göstermemiştir.
Türkiye’de meşru garantörlük hakkını kullanarak Barış Harekâtı ismi verilen askeri müdahaleyi gerçekleştirmiştir.
Aslında adada anayasal düzen, 21 Aralık 1963’te EOKA’nın Kıbrıslı Türklere saldırısıyla bozulmuştu. Kanlı Noel olarak anılan o dönemde yaşananlarla Kıbrıslı Türkler, anayasal haklarına rağmen devletin dışına itilmiş, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Rumların işgal dönemi başlamıştı.
***
İster 1963, ister 1974 ve sonrası esas alınsın, Kıbrıslı Türkler için Türkiye’nin garantörlüğü, toprak konusundan, harita konusundan bile önemli olmuştur.
Her zaman için Kıbrıslı Türklerin, yüzde doksanları bulan oranı Türkiye’nin garantörlüğünü hem istemiş, hem de desteklemiştir.
Bunun iki ana kaynağı vardır.
Bir… Rum tarafı 1974’e kadar adada nüfus ve askeri güç üstünlüğüne sahip olmuştur. O üstünlük döneminde, Baf’tan Mağusa’ya kadar her yerde Kıbrıslı Türkler, saldırıya uğramış, canından, evinden, yerinden olmuştur.
Dünya seyirci kalırken, Rum toplumunun en barışçıl görünümlü unsurları bile sesini çıkarmamıştır.
O yaşanmışlıklarda, Kıbrıslı Türklerin, en genel tanımlamayla Rum tarafına güveni çok derin yara almıştır. 1974’ten sonra Türkiye’nin adadaki varlığıyla başlayan dönemde, Rum tarafından, “Bize güvenin” mesajları inandırıcı görülmemiştir.
Belki bazıları için çok basit gelecek ama kapılar açıldıktan sonra Güney Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılar bile büyük ölçekli güvensizliği beslemiş, geçmişten gelen korkuları anımsatmıştır.
***
İki… Kıbrıs adası 1964’ün ilk çeyreğinden başlayarak Barış Gücü askerlerini görmeye başladı. Yarım asrı aşkın süredir adada Birleşmiş Milletler Barış Gücü vardır. Adaya BM Barış Gücü geldikten sonra Rum saldırıları olmadı mı?
Elbette oldu… Uzun listelemesek de iki örnek yeter… Erenköy ve Geçitkale – Boğaziçi’ne saldırılar. İkisinde de Kıbrıslı Türkler şehitler verdi. O ve benzeri öteki saldırılarda BM Barış Gücü ne yaptı? Rumlara karşı mevziye girip, savunma gücü yetersiz Kıbrıslı Türkleri korumaya mı çalıştılar?
Hayır, üç kez ateş kes çağrısı yaptıktan sonra, aradan çekilip gittiler.
Bu yaşanmışlıklar nedeniyledir ki, KIBRISLI TÜRKLER, KENDİLERİ İÇİN ÖLMEYİ GÖZE ALIP, SAVAŞACAK BİR GARANTÖR ÜLKE İSTİYOR. O ülke de Türkiye’dir.
Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin yüksek bir oranla Türkiye’nin garantörlüğünü isteme nedenini bilmek, öğrenmek istiyorlarsa, kendilerinin Kıbrıslı Türkler tarafından güvenilmez ve tehdit olarak görülmesini sorgulamalıdır.





